Önce şunu söyleyeyim. Ben, Türklükle ilgili her konuda olduğu gibi, “Ermeni” konusunda, “Ermenistan” konusunda ve bugünlerde Obama’nın ziyareti dolayısıyla, daha da alevlenen “Ermeni-Azeri” ilişkileri hususunda, bazı yazarlarımız gibi sözde objektif- aslında “yandaş” olamam- duygusalım!
“Ermeni-Ermenistan” konusu- Ermenistan’la Türkiye arasındaki sınırların açılması, yeni bir konu değil… Obama tarafından başlatılmadı. Sadece, şimdi yeni şart ve ihtiyaçlar üzerine, ivme kazandı…
Aslında, Büyük savaştan sonra, kurulan kısa ömürlü, Taşnak Ermenistan Devletinin, Osmanlının yenilgisinden istifade ederek, Doğu Topraklarımızı işgal etmesi üzerine rahmetli Kazım Karabekir Paşa’nın, Ermeni Ordusunu yenmesinden sonra, 3 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşmasından beri –yenilgiyi –sınırların tespitini hazmedemeyen Ermeniler, hınçlarını devam ettirdiler, fırsat kolladılar… Bu hınç, soykırımı iddialarıyla eş zamanda yürütülmekte! Ve hala “rövanş” peşindeler. Bir bakıma da, TC Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Futbol Maçı bahanesiyle, Erivan’ı ziyaret etmesiyle, "rövanşın" ilk “golünü” attılar. Umutları “finalde”…
ASIL MESELE
Mesele, sınırların, bizim halen iktidarda bulunanların, algıladıkları veya algılamak istedikleri gibi, “iki komşu ülke” arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi”, ticaretin başlaması, değil. Zaten Ermenistan da olayı böyle algılamıyor. Pekiyi, bu iddia ve talepler ne? Sınırların kendi lehlerine, Gümrü'den evvelkine göre, düzeltilmesi ve ardından tazminat-sigorta talepleri, eş zamanda da, bizim “çukur” Aydınların da, istedikleri gibi sözde “soykırımı”-tehcir hususunda, Ermenilerden, devlet tarafından “resmen” özür dilenmesi. İsviçre’de devam eden müzakerelerin de temaları bunlar. Aslında, haysiyetli bir Türk Hükümetinin, bu şartları asla müzakere etmeye başlamaması gerekirdi… Bu bile, zaaf işareti! Ama içimizdeki, başımızdaki birileri, ticaret uğruna- ABD’nin, AB’nin “iyi çocuğu” olmak uğruna, “müzakerelere” devam ediyorlar.
Dışişlerine güya Bakan Ali Babacan bu müzakerelere bakarak “Ermenistan’la, ilişkiler, en iyi noktada” dedi... Ama aynı sırada Ermenistan Devlet Başkanı Sergısyan, hem de Başbakanı Nalbantyan, halklarını teskin ettiler; açıkça, “Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi ve sınırların açılması talep ve iddiacımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmez” dediler; Obama’nın gelişinde, hükümet olumlu işaretler verdi diye zevkten dört köşeler! Hem Türkiye memnun- hem Ermeniler memnun; olacak şey değil, eşyanın tabiatına aykırı!
AZERİ FAKTÖRÜ
En önemlisi, Türkiye Türkler açısından, kabul edilemeyecek Ermeni iddia ve talepleri dışında, belki de çok daha önemli bir unsur - faktör var; Azerbaycan unsuru! Bu faktör de öylesine yan bir teferruat değil. İki Türk halkı arasındaki duygusal, tarihi bağlardan başka, Orta Asya –Kafkasya perspektifinde, – Türkiye’nin uzun vadeli milli çıkarları açısından, stratejik boyutları var! Eğer Türkiye, ABD’nin, AB’nin kullanacakları bir uydu ülke olmayacaksa, Kafkaslarda kendi sözlerinin sahibi olmalı ve kendi öz amaçlarına yönelmeli!
Ermeniler – Amerikalılar ve Avrupalılar güya durumun normalleşmesi diye sınırın açılmasını neden isterler. Kendi stratejik vb. çıkarları için! Pekâlâ, bu çıkarlar Türkiye’nin milli çıkarlarıyla aynı mı? Kesinlikle hayır!
Başbakan Erdoğan, kırk yılda bir (ne kadar samimini ve ısrarlı olacaksa) Karabağ sorunu çözülmeden ilişkiler normalleşemez –sınırlar açılamaz. Ama sanki “iyi polis-kötü polis” oyunu; Cumhurbaşkanı Gül kapıyı araladı bile… Erivan’a giderek! Onun da iddiası: “Sınırları açalım, sonra Ermeniler Karabağı boşaltırlar”! Ne demeli? Gül’ün aklı!
Daha da ötesi duygusal; Azeri Türkleri Türk Toplulukları arasında Anadolu Türklerine, en yakın olanlar; Ermenilerin hışmına, katliamına uğramışlar. Bugün de ülkelerinin büyük bir kısmı Ermeni işgali altında. Azeri kardeşlerimiz şimdi AKP İktidarının bu konudaki gafilâne açılımlarına haklı olarak –“kardeşin kardeşe” ihaneti, diye isyan ediyorlar. Kardeşlerimizin bu durumuna Türkiye Devlet olarak, millet olarak, bigâne kalamayız!
Yazıma duygusal başlamıştım. Öyle bitireyim: Azerbaycan’sam gelen eski bir türküyle;
“Çırpınırdı Karadeniz. Bakıp Türkün bayrağına…
Ahhh, ölmeden bir görseydim,
Düşebilsem toprağına…
Fırtınalar dursun yana!
Yol ver Türkün Türk’ün bayrağına”!