Günün iki önemli olayından “şike” meselesinde tutuklamalar dalga dalga devam ederken, Parlamentodaki “yemin krizi” TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in basireti ve dirayeti sayesinde mutabakatla, galiba kısmen çözüldü... CHP’nin 28 Haziran’da başlayan ’yemin eylemi’ bitti. AKP ve CHP temsilcileri çözüme esas olan iki sayfalık bir mutabakat metni imzaladılar. Ama bunalım hakikaten çözüldü mü?.. Şu sırada kötümser olmaktan ziyade iyimser olmak, bardağın dolu tarafına bakmak gerekiyor.
Dar yolda karşılaşan ve yol vermemekte direnen araç sürücüleri sopalı bıçaklı kavga olmaksızın karşılıklı yol verdiler. Eğer esas ülke çıkarları ise, ayrıntıları şimdilik bir tarafa bırakmak, neticeden dolayı sevinmek gerek.
***
İki tarafın mutabakata varmak için geri adım attıklarından söz ediliyor. Bir taraftan bakarsanız, özellikle CHP’nin ilkelerinden taviz vermesi, “sarı öküzü” verdiği ve Mustafa Balbay’ı, Mehmet Haberal’ı “sattığı” iddiaları, biraz erken hükümler... Gerçek durum ilerideki günlerde açıklığa kavuşacak.
Benim umudum, bundan sonraki gelişmeler... Haberal, Balbay ve Engin Alan’ın tutuklanmalarının TBMM’de hukuki bir formülle sona erdirilmesi ve üç seçilmiş milletvekilinin de yemin ederek görevlerine başlamaları... Ben Cemil Çiçek’in basiret ve tarafsızlığıyla bu düğümü de çözeceğini umuyorum. Pişmiş aşa su katılmazsa!..
***
Mutabakat metninin satırları arasında bu umudu teyit eden unsurlar var: “Sorunun behemehal çözülmesini” bütün milletvekillerinin TBMM’de olmaları ve Anayasa dahil tüm mevzuatın özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gereğine olan inancın altını çiziyor. Bu iki paragraf, AKP’nin “tutuklu milletvekillerinin TBMM’de olması ve yargıçların mevzuatı ’özgürlükleri genişletici’ bir anlayışla yorumlaması gerektiğini” kabul ettiğini gösteriyor.
Doğrusu, başlangıçta hiçbir şekilde diyaloğa yanaşmayan AKP’nin bir metne imza atma aşamasına gelmesi, bu asıl sorunun hemen çözülmesi... Ancak Erdoğan bu çözüme de yardım ederse, malum pervasızlığı ve öfkesiyle “tükürdüklerini yaladılar” gibi sözler söylemezse, tabir caizse, bir çuval incir berbat edilmezse!
Bu yazıyı yazarken Erdoğan’ın partisinin grup toplantısındaki konuşmasını dinliyorum. Maalesef “CHP’yi dize getirdik” edasıyla konuşuyor... İngiltere’nin ünlü Başbakanı Margaret Thatcher seçim başarısından sonra, “Şimdi övünmek zamanı değil, unutmak ve karşılıklı bağışlamak zamanıdır” demişti.
Olay, politika çekişmesi, bilek güreşi, uçurumun kenarında “Kim önce göz kırptı” durumu olmaktan çıktı; ülke meselesi hâlini aldı.
Bu konuda bir hususu da not edelim: MHP’nin, Devlet Bahçeli’nin başından beri sağduyulu duruşu bu mutabakata denk düştü.
Bir tespit: “Şike” konusu. Bu yemin krizi ve Komutanların tutuklanmaları; Ergenekon, Balyoz vb. arasında “derin” bir bağ var. Ülkenin nasıl bir ahlakî yozlaşma ve kaos ortamında bulunduğunu gösteriyor.
***
Ama acıdır; Fenerbahçe taraftarları, bu iddialar karşısında başkanlarının, yöneticilerinin tutuklanmalarına karşı gösterdikleri tepkiler haklı da olsa, askerlerin tutuklanmaları karşısında genel suskunlukla tezat teşkil ediyor. Asker olmak, futbolcu olmaktan daha mı önemsiz?..
Ben yaşadığım bir olayı hatırladım; 1960 yılındaki darbeden sonra Basın Yayın Genel Müdürü ve Radyolardan Sorumlu olarak,Yassıada’ya tıkılırken ada komutanı Tarık Güryay, meğer Galatasaray taraftarıymış. Adım okununca bana “Gündüz Kılıç’la bir akrabalığın var mı?” diye sordu. “Ağabeyim olur” deyince, “Yahu sen de neden futbolcu olmadın” diye hayıflanmıştı. ***
Merhabalar altemur abi.Herzaman Sn:Erdem yücelin Köşesine yorum yazıyordum...Bugünde sizin köşenize yorum yazmak istedim.Son günlerde olan olaylardan esinlenerek köşe yazmışsınız...aslenda o kadar yazılacak sözler varki.!Ama Köşenizi okuyunca aklıma nasrettin hoca fıkrası geldi:YORĞAN GİTTİ KAVĞA BİTTİ:Hoca bir gece yarısı kapısının önünde bir kavga gürültü duyar, yataktan kalkar karısına seslenir:
-Hanım kalk, şu mumu yakta çıkıp bir bakayım dışarıda neler oluyor.
Karısı onu önlemek istemiş.
-Gece yarısı nene gerek, karışma sen!
-Olur mu hanım! Bu patırtı gürültüde uyunur mu?
Gerçekten kapı önünde bağırıp çağırmalar uzayıp gitmekte imiş, kadın kalkıp mumu yakmış. Hoca hava buz gibi olduğu için yorganı sırtına alıp aşağıya inmiş. Kapı önünde toplananlara:
-Ne oluyor burada?
Diye sormuş, daha ne olduğunu anlamaya kalmadan adamın biri karanlıkta hocanın sırtından yorganı aldığı gibi ortalardan kaybolmuş. Hoca uyku sersemi büsbütün şaşırmış. Zaten kavgada bitmiş, herkes dağılmaya başlamış. Hoca, hırsıza kaptırdığı yorganına üzüle üzüle, soğuktan büzüle büzüle yukarıya çıkmış. Onu merakla bekleyen karısı:
-Neymiş o gürültüler, kavganın nedenini anlayabildin mi? deyince hoca, düşünceli düşünceli şu cevabı vermiş:
-Ne olacak, kavga bizim yorgan içinmiş. Yorgan gitti kavga bitti! demiş. .Saygılarımla.erdal geyikçi-sanatcı..
Bugünkü ortamda engizisyon mahkemelerine gitmek için sadece asker, gazeteci, kulüp başkanı, bilim adamı olmak gerekmiyor ki; gelecekte malumlara oy vermeyenler de bu zindanları boylayacaklar ! (merak edilecek konu şu ki; malumlar , milyonlarca kişiyi barındıracak esir kamplarını ne şekilde oluşturabilecekler !)