Aman, yanlış anlaşılmasın-karıştırılmasın: “bela” dediğim, “Avrupa Birliğidir”… Cumhurumuzun başı, Atatürk’ün Çankaya'sında, şimdi, hasb-el kader mukim Sayın Abdullah Gül’dür… Ve kendileri şimdiye kadar, bütün halleri, sözleri ve tayinleriyle “Cumhurun” değil AKP’nin Cumhurbaşkanı olduğunu kanıtlamıştır! Doğrusu edep ve erkân bakımından, Başbakanından çok başkadır, ancak ülkeyi içine düşürüldüğü “kaostan” kurtaracak iradeyi göstermedi! Oysa gerçek bir “Cumhurun” başı gibi davransaydı, Türkiye tarihine, sıradan bir politikacı olarak değil, bir devlet adamı olarak geçerdi… Maalesef, bu şansı kaybetmiştir.
TC'nin Başkanlığı mevkiinde olan bir kişi hakkında bunları yazmaya mecbur olmak bana ağır geliyor… Ama ülkenin geldiği şu durumda kayıtlara geçirmek istedim.
Abdullah Gül’le eski tanışıklığımız var; sempati duyardım; isterdim ki, Sayın Gül beni kabul etmek lûtfunda bulunsun ve ona bu hususlarda içimi, “ru be ru” -yüz yüze- dökeyim ve beni rahatsız eden bazı soruları sorayım! Bu soruların bazılarını yazımda sormam pek caiz değil!
Sayın Gül, Genelkurmay başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “sözün bittiği yerde” söylediklerinden rahatsız olmuş… Oysa bunların çoğunu, Cumhurbaşkanı olarak kendisinin söylemesi gerekirdi. Zaten, hep öyle oldu: politikacılar gerekenleri söylemeyince ve yapmayınca, askerler söylemeye ve yapmaya mecbur oluyorlar…
Gül diyor ki: "Milli Güvenlik Kurulu'nda konuştuğumuz detaylı şeyleri sizin önünüzde konuşamayız. Mesajlar da nasıl verilecekse, bir koordinasyon içinde verilir."
Bu koordinasyonu sağlamak için, siz ne yaptınız ve neticede ne oldu? Dosta düşmana hangi mesajlar verildi… Medya eleştiriliyor ama mesajlar-talimatlar, medyanın hangi “tarafına” veridi ve hangi “tarafın” desteği arandı ve mubah görüldü!
ERGENEKON KAPSAMI
Bu münasebetle, Cumhurun başkanına buradan, özellikle, sormak isterim: “Ergenekon Kapsamının,” bütün iddia, ses kayıtları, gizli tanıklarıyla, nasıl bir engizisyon olduğunu yabancılar bile görüyor; tutuklananların, aylarca eziyet içinde yaşadıkları cümle âlemce malum. Acaba Sayın Başkan,”864 rakımlı” tepeden, bunları, aşikâr adalet ve hukuk ihlallerini ve bu kapsamın ülkeye, orduya verdiği zararları görmez mi?
Eskiden futbol maçlarında söylenen bir söz vardı: “Hakeme gözlük”!
Başbakan bu davaların gönüllü savcısı ama Cumhurun başkanı, düdük çalıp, kırmızı kart gösterecek “orta hakemi” değil. Allah’tan önceki en yüksek Yargıç!
Olimp dağındaki tanrılar bile böyle bir durumda, isyan edelerdi, Çankaya’nın asıl ve ebedi sahibinin neler yapacağını da biliriz!
Türkiye TC ve Türk milleti, şu sırada bir ölüm kalım mücadelesi verirken “devlet adamları” tarafından değil, eyyamcı “politikacılar” tarafından, oy hesapları ve oy çoğunluyla yönetilmekte… En büyük talihsizlik de bu!
YEDİ BELA-AB
Başka azim bela ve talihsizlik de, “AB süreci”! Mustafa Kemal uyarmıştı: “hiçbir bağımsız millet başkalarının kıstas ve projeleriyle kalkınamaz” diye!... Bu önemli uyarı, yanaşma yazar ve aydınların da gayretleriyle unutuldu ve unutturuldu. AB ile yatıyor AB ile kalkıyoruz. Donumuzun uçkuruna kadar ipler AB elinde… Hatta en vatansever olanlar bile, “AB’ne bağlıyız” amentüsünü tekrar ediyorlar!
Normlar, “AB kriterleri” ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “içtihat kararları” ve Türkiye’ye biçilen cezalar! … Her yıl karne bekleyen çocuklar gibi “İlerleme Raporlarını” bekleriz ve ha,"tam üyelik" verdiler, ha verecekler diye ağızlarına bakarız!
“Güneydoğu” konusunda, AB eyalet sistemi ve özerklik der, AB komiserleri, öncelikle bölgeye koşarlar, bölücülerle hem dert olurlar…
APO’nun Türk yargısının hükmüne rağmen, idam edilmemesi ABD ve AB dayatmaları… MHP’liler bile, Bahçe’nin idam kararının rafa kaldırılmasına ortak oluşunu, AB uyum yasaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını ileri sürerek, adeta mazur gösteriyorlar!… Hani Türk yargısı ve daha mühimi, Egemenlik, “tecezzi” (bölünme, parçalanma) kabul etmezdi?
AB belasının son tezahürü, Brüksel’den gelen onay! Anayasa reform paketine başından beri destek veren AB, düzenlemenin ufak değişikliklerle Anayasa Mahkemesi'nden geçmesini "olumlu adım" olarak değerlendirmiş… “Anayasa Paketi”, Referandumda kabul edilirse, bu Kasım ayı ilerleme raporuna olumlu yansıyacakmış… Bayram edebiliriz! …
Evet, tekrar edeyim; yazımın başlıgında “bela” dediğim “Avrupa Birliği” belasıdır… Yok mudur bizi, bu beladan ve yabacıların sultasından kurtaracak bir Cumhurun başı?
“Çağ" değişmiş olsa bile Türk Milletinin çıkarları değişmedi. O çıkarları koruyacak adamlar yok, “Kaht-ı rical” var. Mümkün olanları yapan oportünistler var ama “Mümkün olmayacakları” başaracaklar yok… Türk Milleti onları bekliyor! ***
Cumhurbaskanini kim belirler kim secer. Bunu bilmeyende yok sanirim. Sonra da bu kisilerin sectigi kisi Bagimsizdir her hangi parti ile hic bir bagi yoktur olmussa da üzerine soguk bir bardak su icecektir Keza icinde var ise ki vardir saklama hakkini kulanacaktir ( Millet olarak biz birbirimizi biliriz Is yapsinlar nereli veya ne oldugu önemli degil) Bir seyler yapiliyor yapildi Ama Tek basina bunca yil Cok az daha bir seyler yapilabilinirdi nedense biryerde takilip kaliniyor sebeb bahane ararsan cooook
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'yu Batı emperyalistlerinden temizlemek amacıyla girişilen mücadelelerde, düşmanı - adım adım - geri sürüklemek için, belli tepeler ve mevkiler râkım'ları ile belirtilmiş idi. Ne yazık ki, bugünkü 753 râkım'lı malûm bölgeden hükmetmeye çalışanlar (!), kendi siyasî emelleri doğrultusunda ve yönetim tarzlarıyla, ABD, AB ile işbirliği içindeki çalışmaları sonucunda Anadolu'yu parçalanma noktasına getirmişlerdir. Son örnek: Bugün Kent Haber Sitesi'nin, "Adıyaman'da Skandal !" başlığı altında ortaya koyduğu vahâmettir. (Not: Yorumumun, Sayın Cumhurbaşkanımızla bir ilgisi olmadığını belirtir, tenzih ederim)