1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Emretme Komutanım!

Tüm yanaşmalar, yalakalar, beslemeler AKP İktidarının, “YAŞ Zaferini” kutluyorlar. Türk Ordusu’nun “Zafer Bayramında”! “Türk Ordusu hizaya getirildi, artık hiçbir zaman aynı olmayacak” diye seviniyorlar.

Türk ordusunun sicilli karşıtlarından Mehmet Ali Birand, şimdi Posta gazetesinde bu “zaferin” ayrıntılarını “İktidar-Ordu çekişmesinin iç yüzünü” anlatacak... “Asker nerede, ne zaman hata yaptı” diye soruyor, sonra dizinin ilk yazısındaki manşet; “Asker, Gül ve Erdoğan’ı iyi okuyamayınca kaybetti...”

Fakat aslında, Türk Ordusu bu kişileri başından beri çok iyi tanımıştı. Arada derin bir kan uyuşmazlığı, amaç farkı var!

Mehmet Ali’nin ihanetin odağından anlattıklarını, açıkladıklarını merakla okuyacağız; yazı dizisi konusundaki analiz ve yorumlarımız mahfuz kalmak şartıyla. Birand ve şürekâsı, herhalde orduyu, iktidarla el ele, nasıl hizaya getirdiklerini açıklayacaklar! Doğrusu başardılar, Türk Ordusu’nu bertaraf ettiler. Şimdilik!

BİRAND’IN SİCİLİ

Önce, Birand’ı tanıtmak lazım... Mehmet Ali, özründen ötürü askerlik yapamamanın ezikliği ve kompleksi içindedir... Belki de, asker ocağında yaşamamanın, asker aşı yememiş olmanın eksikliği içindedir...

1986’da yayınlanan, “Emret Komutanım” kitabını yazmak için Genelkurmay’ın izin ve yardımıyla, Doğan Aktulga Paşa’nın, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı döneminde askeri okullarda büyük reformlar yapmasından sonra, askeri okulları, askeri birlikleri gezdi. Öğrenciler ve subaylarla konuştu...

Bu okullardaki eğitim seviyesinin yüksekliğini takdir ediyor ama buna rağmen orduya gene olumsuz yönünden bakıyor... Sonuçta kitabın mesajı, subayların toplumdan kopuk bir kast oluşturduklarını ve ordumuzun asıl ruhu olan “Emret Komutanım”ı eleştiriyor! Anlayamamış ki, bu anlayış, bu söz, Türk Ordusu’nun temelidir. “Türk askeri” bir emir ve görev verilince, “Emret Komutanım” der ve görevi her ne pahasına olursa olsun, yapar! Kısacası kitabın teması, mesajı “Emretme Komutanım”ı TSK’nin geleneksel ruhunu ve gücünü yok etmek!

“Atatürk’ün Ordusu” İç Hizmet Kanunu değişmedikçe, tabii ki, Atatürk Cumhuriyetinin devrim düşmanları tarafından yıkılmasına karşı direnecekti, bu asli görevlerindendir... Semantik ayrıntılar üzerinde durmaya gerek yok; “Darbe” safsatası yapılmasın! Şimdi onların sevinci, bizim sorunumuz ve endişemiz, Türk Ordusu’nun bu gücünü kaybetmesi!

GÖREVLERİ UYARMAK

“Atatürkçülüğü” ilke olarak özümsemiş olan muhalefet partileri, sol veya sağda olsunlar, muhakkak görevlerini yapacaklardır! Ama ordu olmazsa, daha doğrusu güçlü olmazsa, sonunda kim koruyacak bu Cumhuriyeti?

Gene Birand: “Asker, Erdoğan’ı çok iyi okudu, teşhisini yaptı, başına gelecekleri anladı ve durdurabilmek için savaş açtı” diyor. Bu da doğru... Askerler Gül’ü ve Erdoğan’ı çok iyi tanıdıkları, daha iktidara gelmeden önce söylediklerini bildikleri için, önlemek istemişlerdir... Kişisel olarak başlarına gelecekleri bildikleri için değil, iktidarı ele geçirmek için değil! Komutanlar, darbelerin çıkar yol olmadığını çoktan anlamışlardır, ama görevleri uyarmak ve sonunda direnmektir!.. Asker veya sivil, hiç bir Atatürkçü, bu zihniyetteki insanların iktidara “tramvay dolusu demokrasiyle” gelmelerine, Çankaya’ya çıkmalarına “makûs talihe” içtenlikle razı olamaz. Bu Cumhuriyet demokrasiyle kurulmadı ki böylesi bir demokrasi ile yıkılsın!

VE BAYRAMOĞLU

Malumlardan Ali Bayramoğlu, orduya karşı “zaferin” miladını tespit ediyor: Milattan önce TSK’nin vesayeti vardı... “Milattan sonra”, yani 2002 seçimlerinden AKP’nin, mutlak iktidara gelmesinden sonra “Türkiye’de ucu bugüne uzanan köklü reform süreci... Sivilleşme girişimleri, sistemi haki renkten arındırma çabaları” ve AKP’nin, kaleleri ele geçirmesi...

Açıkça diyor ki: “Şimdi örselenen ve çöken (çökertilen) bir askeri düzen var ortada”. Ama “milattan” sonra, yeni Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in, nasıl bir karargâh politikası izleyeceğinden kuşkulu! Boşuna sevinmesin; Koşaner, komutayı devralırken yaptığı konuşmada, Bayramoğlu ve şürekasının idolü bir Hilmi Özkök olmadığını gösterdi.

Ve Erdoğan bugün Diyarbakır’da. Bakalım, “Türkiye Türklerindir demek yanlıştır” demiş olan Erdoğan, orada, “Bize Türk dedirtemezsiniz” diyenlerin yüzlerine karşı, “Ne mutlu Türküm diyene” diye, bağıracak mı? ***

Yayın Tarihi : 3 Eylül 2010 Cuma 10:53:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Uzun lâfın kısası. (Dr. S.) IP: 88.231.68.xxx Tarih : 4.09.2010 19:00:59

 Yazarlarını, aydınlarını, düşünürlerini, bilim adamlarını muhaliflerini ve hattâ - kendisini korumakla mükellef - TSK'yı bertaraf ederek, emperyalistlerle iş birliği yapan içteki hayınlarla siyasî birlik de  yapan faşist bir yönetimin, gelecekte ülkeyi kaosa sürükleyeceği gün ışığındadır ! Daha hâlâ neyin muhasebesini, mukayesesini ve de tartışmasını yapıyorsunuz ! 


K. Mükremin BARUT IP: 85.99.67.xxx Tarih : 3.09.2010 23:42:58

HAYRET: Ben "Kent Haber"'in, çıktığı günlerdeki niteliğini koruması için,  okuyucu yorumlarına bir kontrol getirmesi gerektiğini ifade ederken, sayın yazarın söylemlerine bakın: "Önce, Birand’ı tanıtmak lazım... Mehmet Ali, özründen ötürü askerlik yapamamanın ezikliği ve kompleksi içindedir... Belki de, asker ocağında yaşamamanın, asker aşı yememiş olmanın eksikliği içindedir..."

Bence bu ülkenin onurlu ve zeki engellileri sayın yazara tazminat davası açmalılar. Tazminat bedeli olarak da bir kuruş talep etmeliler.Bedence engel; kişinin denetimi dışında olan bir şey. Öyle engelliler var ki, yüz tane sağlam adama bedeldir.

Sayın yazara göre ülkede bir ordu var ve bir de sivil siyasetçiler var. Bu sivil siyasetçiler; gammaz, madrabaz, rejim düşmanı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı ve tehlikeli kişiler. Bunu karşısında da, sayılan bu hasletlerin tam tersi bir noktada ordu var.  "Türk Ordusu’nu bertaraf ettiler. Şimdilik!" diyererk, "şimdilik" kelimesiyle, bir gün,  o sivil siyasetçilerin tepeleneceği vurgusunu yapıyor. Ben Allahtan sayın yazarımıza uzun ömürler vermesini diliyorum. Hayal ettiği günleri görmesi için. Ben, Yassıadayı tüm dehşetiyle yaşamış sayın yazarın, bu kadar asker yanlısı olmasına (onun deyimiyle "yalakası" oluşuna, sayın büyüğümüzü tenzih ederek yazdım) bir türlü anlam verememiştim.

Gençler bunu belki anlamakta zorlanabilirler, ama bence; benim yaşıtlarım ve benden büyük olanlar, onu anlayabilecek ve sayın yazarla empati yapabileceklerdir.

Demokrasi gelişirse, fikirler özgürleşirse, vesayet anayasaları yerine, insan odaklı anayasa ve yasalar hayata geçerse, asker asli görevlerine çekilirse, ERGENOKON TİPİ yapılamalar deşifre olacaktır. Bunlar gerçekleştiğinde  ise; zincirin ucu çok daha eskiler ulaşacaktır.  İşte o zaman Cumhuriyetin Jakoben tarafında kalmış, ama iyi niyetinden asla şüphe etmeyeceğimiz insanlar büyük hayal kırıklığı yaşayacaklardır. Çünkü onların değer kabul ettiği şeyler, örneğin; sopa ucunda demokrasi, urgan ucunda adalet kavramlar; şuç kabul edilecektir. Bu nedenle çok kişi gıyabında mahkum edilirken, pek çok kişi aklanacaktır.İŞTE, DEMOKRASİ DENİLEN ŞEY BÖYLE GÜZEL BİR ERDEM DEĞİL Mİ?K. Mükremin BARUT