14
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Ergenekon-Silivri Halleri


Eskiler “hissi kabl el vuku” derlerdi –Yani “bir olayı olmadan evvel hissetmek”!

Bugün, “Ergenekon Kapsamında” Silivri Cezaevinde yatan ve şu sırada yargılanan “sanıkların ”- ve de Eruygur, Tolon Paşalar gibi haklarında henüz bir iddianame çıkmadığı için, bunca aydır, yargılanmadan tutuklu kalan, “zanlıların”, halleri hakkında yazı yazmayı düşünüyordum! Başsavcı, benden evvel davrandı; “Ergenekon soruşturması kapsamında” 6 ilde, eş zamanlı operasyon ve aramalarda, aralarında emekli generaller, muvazzaf subaylar, eski Rektör, eski YÖK Başkanı, ve de dostum – yılmaz Atatürkçü Deniz den Kurmay Albay Vural’ı da gözaltına almışlar!

Bu kaçıncı “dalga”? Hesabını şaşırdık! Sayın Başsavcının her halde sabırları denemekten başka bir bildiği vardır!

Hani, Cezaevinin önünden geçen biri, parmaklıkların ötesindeki mahpusa; “İçerde kaç kişisiniz?” diye sormuş da, içerdeki;” Siz dışarıda kaç kişisiniz?” diye cevap vermiş! Nerdeyse, dışarıda da, kimse kalmayacak!

ADALET Mİ, HUKUK MU?

Aslında, bu olaydan önce, özellikle Adalete bakması gereken Bakana sormak istiyorum; Duruşmalar başlamadan önce, tahkikat ve iddiaların, kanunlara rağmen, dışarıya sızdırılmasını, sanıkların medyada, yargısız “infaz” edilmelerindeki “hukuksuzluk” bir yana, ortada iddianame yokken, masum sayılmaları gereken insanları, Cezaevinde aylarca-tutuklamak “hukuka” uyar mı? “Şeklen” uysa da “adalet” midir, “İnsaniyet” midir? Şu sırada, başka bir konuda, benim de başımdan geçenlere bakarak, hukukun, mutlaka, “adalet” demek olmadığına inanır oldum!

SİLİVRİ HALLERİ

Aslında, benim bugün yazmak istediğim, bunlar değildi: Hukukun işleyişine, Savcıların yaptıklarına karışmak, Adalete müdahale etmek haddim değil!

Hem, yakınlarım -“Kaşınma, seni de içeri alırlar; yaşlı, sakat hasta dinlemiyorlar” diyorlar. Beni de, bu yazdıklarımdan dolayı “içeri” almayı, münasip görürlerse, kör, topal gık derim, dostlarımın yanına! Bu yaştan sonra korkacak halim yok- Kaybedecek bir şeyim de yok: yazmaya başladığım yeni kitabımın notlarından başka!

Ve hemen şunu da söyleyeyim; bugüne dek olanlara bakarak, Silivri’de, Davaya Bakan Yargıçların, Yassıada’da, sözde “Yüksek”, aslında “adaleti” olmayan, Mahkemenin Başkanı Salim Başol gibi, sanıklara “sizi buraya tıkan kuvvete sorun” diyeceklerden olmadıklarını görüyorum!

Bu “dalgadan” önce –seçim derdi – “Kürtçe Bayramı” vb derken Ergenekon ve “Silivri”, biraz kıyıda, köşede, hatta başka bir ülkedeymiş gibi, kalmıştı! Başlıca gazetelerde arka sayfalarda haber oluyordu. İlginçtir; duruşmaları -bu davayı- medyada en yakından, izleyen, “seçmece” tefrika eden gazeteler, TARAF ve ZAMAN!

ASIL YAZMAK İSTEDİĞİM

Bu, bilmem kaçıncı “dalgadan” önce, yazmak istediğim, duruşmalarda ve kovuşlardaki haller idi.

Sanıklar arasına nifak sokmak, onları biri birlerini suçlamaya tahrik edip, vaatlerle itiraflara teşvik etmek, savcıların ve polislerin eski taktiğidir! Koğuşlara ise, yon ve dinleme cihazları sokmak ta zindancıların!

Yassıada’da, dokuz ay “yattığım” için bunları, “koğuş haleti ruhiyesini” iyi bilirim! Onlar, kader ve dava arkadaşı olsalar da, kapalı yerlerde, günlerce, aylarca bir arada küçük bir koğuşta yaşayınca, bir taraftan, dostlukları pekişir, arkadaşlar daha iyi tanınır, diğer taraftan da, zayıflar –çürükler ortaya çıkar! Ve en olmaz sebeplerle – bir şeftali için bile kavgalar yumruklaşmalar olur! Bunun ruh tababetinde de yeri vardır: “küçük kabıma sendromu” denir!

Aksı sabit olana kadar, masum olan dostlarıma tavsiyem “Aman bu oyunlara gelmeyin, bu durumlara düşmeyin”! ***

Yayın Tarihi : 7 Ocak 2009 Çarşamba 22:33:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
gönül aydemir IP: 88.235.216.xxx Tarih : 24.01.2009 11:48:05

Bundan on beş on altı yıl kadar önceydi.Yanılmıyorsam batı kentlerimizden birinde,üniversitede asistan genç bir bayan öğretim üyesi,evinin yakınındaki boş bir arazide ölü olarak bulundu.Genç kız tecavüz edilip,boğularak öldürülmüştü.Çevrede alkolik olarak tanınan,sokaklarda yaşayan ,ne idiğü belirsiz biri bu olaydan sorumlu tutuldu.Adam yakalandı,avukat tutacak parası yoktu,hiçbir baronun avukatı da bu adamın vekilliğini almak istemedi,( uzak bir kent barosundan müdafi gönderildi)ağır ceza mahkemesinde yargılandı,idam cezasına çarptırıldı.Yargıtay da kararı onadı.Katil hapishanede idam edileceği günü beklemeye başladı.Yanılmıyorsam altı yıl kadar yattı.Genç bir öğretim üyesi genç kıza tecavüz ederek,zindana düşmüş adamın geleni gideni olmadı.Olay basından duyulanca,hepimiz katile karşı büyük bir nefret duyduk.Küçük bir kentte bu nefretin daha yoğun hissedileceğinden kuşku yok.Ve altı yılın sonunda,cezaevine başka bir mahkumu görmeye gelen bir avukatla konuşma cesareti buldu.Konuştu.Ölünün üzerinde bulunan,katile ait saç,tırnak,s...,gibi madde örneklerinin,yakalanan sanık ile karşılaştırılıp,karşılaştırılmadığına bakıldı.Evet,ilk ceset bulunduğunda,ceset üzerindeki bulgular adli tıpça değerlendirilmiş,ancak,sonradan yakalanan zanlının DNA'sıyla karşılaştırılmamıştı.Çünkü adam suçunu itiraf etmişti.Bu dosyayı görmediğim için kimseyi zan altında bırakmak istemem.İşkence mi yapıldı,adam çok mu korktu,yoksa başka bir durum mu var?Bunu şu an bilmiyorum.Katil denilen adam,altı yıl yattıktan sonra berat ederek dışarı çıktı. Olay bir hukuk skandalıydı. Polisinden,yargıcına,savcısından avukatına ,basınına kadar herkesin payı vardı.Katil sanılan adam,kimsesiz,yoksul,serseri biriydi.Ona karşı hukuk ayıbı söz konusu olamazdı nasılsa(!). Bir zamanlar sol görüşlü gençlere de aynı muamele yapılmıştı.Onlar pislikti.O ZAN ALTINDAKİ HERKESE HER TÜRLÜ KÖTÜ MUAMELE MÜBAHTI.Kızlara ,kadınlara,erkeklere,bütün bir ülkenin neredeyse gençlerinin büyük bölümüne kötü muamele yapılmıştı.Kimse o dönemlerin hesabını sormadı.Kol kırıldı yen içinde.Biz o günlerin acılarını ,korkularını ölene kadar,çoluk çocuğumuza aktararak yaşayacağız. Herkesin bildiği gibi,Türkiye çağdaş uygarlık düzeyinin kenarına gelememiştir. Evet,Türkiye'de faaili meçhul cinayetler vardır.Her türlü kötü muamele vardır.Süreklidir.Biz bundan nefret ediyoruz.Ancak,demokratik,sosyal hukuk devletini garanti altına alan sivil bir anayasa yapmadan,mahkemelerin bağımsızlığı garanti edilmeden,suçsuz insanların üstüne gitmek yeni büyük yaraların açılmasına neden olacaktır.Hukukun kendine has metodları vardır,usul ve esasları vardır.Birine uyulmadığı takdirde,hepsi çiğnenmiş olur.Biri olmadan öbürü olmaz.Biz 27 Mayıs darbesinin acısını elli yıldır unutmadık.Elli yıldır ayrışmaya devam ediyoruz,bu kısır döngü artık kırılsın.