18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Etnografya Müzesi!..

Atatürk 1938’de vefat ettikten sonra mübarek naaşı, 1953’te ANITKABİR inşaatı tamamlanıp oraya nakledilene kadar 15 yıl Etnografya Müzesi’nde muhafaza edilmiş ve halk tarafından, orada ziyaret edilmişti.

Gidişata bakılırsa, bir süre sonra Anıtkabir, “Etnografya Müzesi” olacak, kapısında koruma görevlileri nöbet tutacak. Atatürk’ün hitabeleri de ‘Hitit Yazıları’gibi “antika” kalacak!.. “Olmaz” demeyin; son zamanlarda ne “olamaz” şeyler oldu ve olmakta!

***

Atatürk’ün ebedi istirahatgahını; binlerce ihtiyar, genç ve çocuğun ziyaret etmelerinden ve bu durumlar karşısında ondan güç almalarından bugünkü iktidar rahatsız. Önemli günlerde zoraki ve kerhen Ata’nın mozolesi önünde, kendi deyimleriyle “sap gibi” dursalar ve deftere beylik klişe sözler yazsalar da gönüllerinin orada ve onunla olmadığı muhakkak.

Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısı yıllardır Genelkurmay sitesinde açıklanırken, bir süredir bu geleneğe son verilmesi anlamlı. Kısacası milletin Atatürk’e bağlılığını gösteren ve yaşananlarla orantılı olarak artan sayı, onlara endişe veriyor...

Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil kardeşimiz, hayranı olduğum kıvrak kalemiyle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e bu değişikliğin sebebini sormuş... “Gerçeği öğrenebilmek için senelerce WikiLeaks belgelerinin açıklanmasını mı bekleyeceğiz” diyor ve devam ediyor;  “En son gittiğinizde, Anıtkabir Özel Defteri’ne ‘Atatürkçü düşünce sisteminin ışığı altında, bize verilen bütün görevleri yerine getirmeye hazırız’ yazmıştınız. Anıtkabir kanunen size bağlı... Görevinizi yerine getirin...”

Genelkurmayın sonraki açıklamasında ifade edildiği gibi, Türk Ordusu’nun Ata’ya bağlılığı tartışılmaz. Ancak, son zamanlarda neler oluyorsa bu “bağlılıktan” rahatsız olanlar için oluyor...

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in de Atatürk’e bağlılığından şüphe edilmemeli. Onu tenzih ederim. Ancak benim de cevap bekleyen sorularım var kendilerine. Mesela en başta; Harp okullarındaki yoklamalarda Mustafa Kemal adı okunduğunda öğrencilerin hep bir ağızdan “BURADA, İÇİMİZDE” demeleri geleneği devam ediyor mu? Etmiyorsa, neden ve hangi yeni düzenlemelerden dolayı kaldırıldı? Necdet Paşa’dan cevap bekliyorum

***

Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa’nın “sivil” otoriteye “sadıkane” bağlılığı ve “bağımsız” yargıya güveni malum. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Ama ben gene merak ediyorum; Türk Ordusu’nun fiilen başkomutanı olarak onu korumakla mükellef Necdet Paşa, ordusunun muvazzaf ve emekli komutanlarının yıllardır “içeride” olmaları ve şu sıra seleflerinin de bazı gerekçe ve bahanelere istinaden “cadı avında” dalga dalga, salkım salkım toplanmalarından vicdanen olsun hiç rahatsız değil midir?

Neredeyse Cumhuriyetin ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı da mezarından çıkarıp yargılayacaklar! Bu açık saldırılar karşısında tavır koymak için “kişisel çareler” tükenmez!

Türk Ordusu’nun “Emret komutanım” tılsımını ve ruh gücünü “emretme” olarak değiştirmek isteyen ve bunun için de “darbeci yetiştiriyorlar” diye, Harp Okullarının, askeri okulların tedrisatının değiştirilmesi için kampanya açan doğuştan özürlü Mehmet Ali Birand, haber sunuculuğu yaparken, araya kendi yorumlarını sokuşturur.12 Nisan kutlamalarının haberinden sonra “Komutan, türbanlı görünce kaçmadı. Genelkurmay Başkanı ve üst düzey komutanlar da oradaydılar. Umacı görmüş gibi kaçışmadılar” diye memnun... Diyor ki “Orgeneral Özel ve davetteki komutanların, daha önceki Genelkurmay Başkanları veya TSK’nın üst düzey komutanlarından ne farkı var? Hiç farkları yok. Onlar da diğerleri gibi katıksız laik... Onlar da cumhuriyete bağlı insanlar... Onlar da Atatürk ilkelerini benimsemiş askerler. Tek farkları, değişen dünya ve değişen Türkiye’nin farkına varmış olmaları. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel’in genel tutumu da bu ortama çok katkıda bulunuyor.”

***

Ben, Özel Paşa’yı tenzih ederim ama bu adamlar onu kendi gönül ve mizaçlarına göre bir Komutan olarak görüyor ve “devşirmek” istiyorlarsa, bu hiç de hayra alamet değil. Laiklik, devrimler tabii ki türbanla, sarık ve fesi yasaklamakla korunamaz. Ancak bunlar irticanın sembolleridir. Acaba şimdi komutanlarımız bu konudaki anlayışlarını değiştirdiler, hassasiyetlerini bıraktılar mı? Araziye mi uydular? Asıl bu hiç hayra alamet değil!..
 

Yayın Tarihi : 28 Nisan 2012 Cumartesi 10:36:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 78.163.198.xxx Tarih : 29.04.2012 01:49:11

"Acaba şimdi komutanlarımız bu konudaki anlayışlarını değiştirdiler, hassasiyetlerini bıraktılar mı? Araziye mi uydular? Asıl bu hiç hayra alamet değil!.."  Yazarın son cümlesi bu.

Hayra alamet olmayan bir şey varsa, o da; bir sivilin ya da köşe yazarının veya kendini nasıl tanımlıyorsa işte onun, hala askerin sisteme müdahale etmesinden medet umması.

Sayın yazar ve onun ekolünden, ya da tarzından gelen insanlar JAKOBEN tarifine uymaktadır.

JAKOBENİZMİN TARİFİ ŞUDUR:

* "Jakobenizm, güç kullanarak kendi görüşlerini dayatır." Metodu, ne pahasına olursa olsun 'devrim'dir, şiddettir, baskıdır.
* "Gaye için her vasıta meşrudur." Devrim, devlet, dava veya 'cihad' için hak ve hürriyetler, evrensel hukuk kuralları çiğnenebilir!
* "Cahil halk, 'doğru'yu ve çıkarlarını bilmez.." Öyleyse zorla 'aydanlatılmalı', sıkı bir "merkeziyetçilik"le yönetilmelidir.

Yukarıdaki tarif okunduğunda, yıllarca nasıl yönetildiğimizin fotoğrafı netleşiyor.

İnanın bana, askere veya TSK'ya en büyük zararı, bu; askerden çok askerci siviller veriyor. Nasıl mı? Askerin yaptığı her şeyi mübah ve ülke yararına göstererek onları birer darbe makinesine dönüştürdüler. Yıllarca rejimin bir iç tehdit altında olduğu algısı ile sivilleri pasifize edip bizi askeri darbelerin meşru olduğu masalıyla uyuttular. Onların asker üzerine ve onların lehine yartattıkları koruma zırhı, askerlerin denetim dışında kalmalarına ve diğer devlet memurların aleyhine, ekonomik olarak palazlanmalarına neden oldu.

Şimdi yazarın son cümlesindeki "asker" kelimesi yerine diğer meslek gruplarını yazarak okuduğumuzda durumun gerçekten vehametten çok, komik olduğunu göreceksiniz.

"Acaba şimdi doktorkarımız bu konudaki anlayışlarını değiştirdiler, hassasiyetlerini bıraktılar mı? Araziye mi uydular? Asıl bu hiç hayra alamet değil!.."  

"Acaba şimdi mimarlarımız bu konudaki anlayışlarını değiştirdiler, hassasiyetlerini bıraktılar mı? Araziye mi uydular? Asıl bu hiç hayra alamet değil!.."  

"Acaba şimdi avukatlarımız bu konudaki anlayışlarını değiştirdiler, hassasiyetlerini bıraktılar mı? Araziye mi uydular? Asıl bu hiç hayra alamet değil!.."  

Bu cümleler üzerinde beş dakika düşünen bir insanın aklına hemen şu gelmez mi? Herkes seçim zamanı oyunu verecek kadar hassas olsun. Ardından istiyorsa, demokratik teammüllere uygun olarak kendi dünya görüşüne uygun bir partide siyasi mücadele versin. Ama hiç bir meslek grubunun ülkesini, bir diğerinden daha fazla ya da daha az seveceği konusunda spekülasyon yapmayalım. Hiç kimsenin elinde askerin bu ülkeyi diğerlerinden çok daha fazla sevdiğini ölçecek bir terazi olduğunu sanmıyorum.

Yazarın radikal bir AKP karşıtı olduğunu biliyoruz. Lakin; AKP ile mücadelenin, askeri cilalayarak, ya da dolduruşa getirerek yapıması en vahim bir temayül. Bu metod AKP'nin değirme su taşımaktan başka bir işe yaramadığı aşikar. Çünkü AKP bu güne kadar sivil söylemlerle güç bulup bu noktaya ulaştı. Şimdi kendi ASKERİNİ yaratma çabasında. İşte AKP'nin sonu olacak ise, askerleşmesi olacaktır. Çünkü ROBOSKİ'de öldürülen sivillerin hesabını vermiyor. Veremiyor. Arkasında askerle entergre olmuş bir AKP'nin çıkması, yüzde ellilere varan gelişmesinde gösterdiği sivil tutumla taban tabana zıt bir durum olarak ortaya çıkıp sonunu hazırlayabilir. 

Kalkınma ve gelişmek istiyorsak, ihtiyacımız olan şeyin daha sivil bir demokrasi olduğuna inanalım.Saygılarımla.K. Mükremin BARUT


Teoman Törün IP: 88.240.23.xxx Tarih : 29.04.2012 13:27:38

En azından, Cumhuriyet kurulalı bir asıra yakın zaman geçtiğine göre, ulusun artık rüştünü isbat ettiğini; artık vesayete gereksinimi kalmadığını kabûl edelim; ulus iradesine inaçsızlık göstermeyelim. Ulusu askerî vesayetle sonsuza kadar olgunlaştıramayız. Zaten yüce Atatürkün kendisi de Devrimleri zamanında anlayamayan asker arkadaşlarından çok sivil aydınlarımızın fikirleri istikametinde devrimlerini yapmıştı.