Bu günlere nasıl geldik? Önemli bir kilometre taşı: 1950 Seçimleriyle. Demokrat Partinin iktidara gelmesi ve bu dönemdeki hatalar, oy uğruna, dincilere verilen tavizlerin devam etmesi… Güneydoğu- Kürt oyları uğruna, Mustafa Muğlalı Paşa idam istemiyle yargılanırken, Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat’ın yaşı küçültülerek, Milletvekili yapılması… 27 Mayıs 1960 “albaylar – cunta” darbeci… Bir “mim” koyalım: Ankara’da bazı ABD elçilik mensuplarının “darbeci albaylarla” yakın ilişkileri olduğunu yakından bilirim; en azından “darbeden” haberdar idiler!…ABD o sırada Menderes’in Moskova’ya gitmesinden kuşkulanıyordu!
Eğri oturup, doğru konuşmalı: 27 Mayıs hareketi “darbe” idi, ama o zamanın şartlarında, bir taraftan DP hükümetinin gaflet ve hataları, diğer taraftan CHP ve yeraltı örgütlerinin tahrikleriyle, kaçınılmaz olmuştu… İç savaş tehlikesi dahi vardı!
Fakat “mim” koyulması gereken başka bir faktör: Bu darbe ordunun geleneksel düzenini alt üst etti, onarılması güç oldu.
Bundan sonraki iktidar değişikliklerinde, bir incinme: 1995 seçimleri neticesinde Refah Partisi iktidara geldi ve 1997’de Genel başkan Necmettin Erbakan oldu… Erbakan Başbakanken, Libya’da, Kaddafi’nin çadırındaki performansı, Başbakanlık konutunda, sarıklı poturlu, tarikat şeyhlerini ağırlaması, Sincan Refahlı Belediye Başkanının çadır “şovu”… Ve sonunda, kısacası "Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri" gerekçesiyle, Refah 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı –ama sözde “milli” , aslında “gayrı milli” görüşün kökü kurumadı – çiçek açmakta!
Bundan sonra: 1999’da, DSP-MHP Koalisyonu döneminden hala boynumuzda asılı kalan taş: ABD herhalde kendi çıkarlarına özgü nedenlerle, APO’yu teslim etti ama idam edilmemesi şartıyla; acaba neden?…O TC Husumetinin Başbakanı, rahmetli Ecevit’in ve Yardımcısı Bahçeli’nin, bu şartları neden kabul ettikleri de hala muamma! Fakat APO dipdiri hayatta ve şimdi, PKK’nın uzaktan komutalı lideri; “ yol haritasını” o çiziyor! AKP Hükümeti onunla müzakerede!
Velhasıl gaflet çok – hainler de çok!
Şimdi “suçlular” bu gaflet ve ihanetlere karşı asli görevleri, TC’ni ”korkmak ve kollamak” olan Komutanlar ve Cumhuriyetçi aydınlar. Şimdi “darbeci” olarak tutuklular- yargılanıyorlar… Cumhuriyete asıl darbeyi vuracak olanlar, şimdi hem suçlu hem de güçlü!
12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerine (Darbe değil) o dönemde terörün azasıyla, kaçınılmaz olmuştu. Son müdahaleden sonra yapılanları savunmak 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra olanları, Yassıada Mahkemelerini ve idamları savunmak kadar imkânsız. Fakat bugün bazıları bu darbeden sonra insanlara yapılan hareketleri, Yassıada’da, sözde “âdil” mahkemesini, içlerinde Kuvvet komutanları -ve naçizane ben - dövülenleri pek hatırlamazlar. Haksız yere idam edilen en değerli üç insanı, Menderes’i, Zorlu’yu ve Polatkan’ı pek anmazlar; ama şimdi yıllar sonra Erdoğan, oy malzemesi olarak şiirler kasideler okuyarak kullanıyor!
Evet, 12 Eylülden sonra olanlar, acıları elbette hatırlanmalı ama unutulmamalı da; müdahalesinden sonra, halk, yazarlar aydınlar Evren ve arkadaşlarını tanklar üzerine çiçekler atarak alkışlanıştı… Sonra, askeri idarenin vahim hatalarını da “gaflet” hatta dalalet hanesine kalın kalemle altını çizerek yazmalı. Fakat aynı zamanda, o hareketin de, 28 Şubat hareketinin de, kaçınılmaz, zorunlu olduğunu da hatırlamak şartıyla! Bu müdahaleler yapılmamış olsaydı yapılmasalardı ne olurdu? Bugün geldiğimiz yerde olurduk! Ancak sonraki zaman maalesef, bugüne kadar, iyi değerlendirilmedi ve kullanılamadı!...
Erdoğan peşinen söylemişti; ”demokrasi tramvayı” amacına ulaştığında terk edilecekti…
2002 seçimlerinde, AKP’nin tramvay dolusu ezici çoğunluğuyla, amaca varıldığında terk edilecekti. Amaca ulaşalar- zamanı geldi ve ters yolda pervasıca ilerlemekte. Bu gidişatı Komutanlar gibi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de fark etmiş ve türbanın kamusal alana ve Çankaya’ya girmemesi için, tedbirler almıştı… Şimdi Abdullah Gül, eşinin büyük masraflarla, Atatürk’ün kutsal mekânının dekorunu değiştirdiği gibi Atatürk’ün ruhunu da salonlardan kazıyor! Ve gaflet-ihanet dizisiyle bugünlere gedik? “Milli siyaset belgesinden” irtica tehlikesi çıkarılacak. Ve şu sırada kimlerin adamları oldukları en azından şüpheli olanlar, pespaye fuhuş vb iddialarıyla, Genelkurmayın "harimi ismetine" girmişler! Daha sonra neler olacak neler- bekleyin!***