Bindik, bir “AÇILIM” alametine; ”Alamet” bir şekilde durdurulamazsa, gideceğiz Türkiye’nin “kıyametine”!
Bu konuda, insanlara, topluma –sivil toplum örgütlerine ve de, Muhalefet Partilerine öylesine psikolojik baskı yapılıyor, “vebal tehdidi” kullanılıyor ki, “açılımı” desteklememek – karşı çıkmak büyük günah! Onlara göre, bizler, bu “kıyametin” cehenneminde yanacağız! Bu konuyu, geçmişini iyi bilenler, geleceğini görenler bile, bu “açılıma” karşı çıkmakla, “acaba günah mı işliyoruz” diye düşünmeye başladılar! Ama ben dayanıyorum: asıl “Açılım”, Türk milletinin “kıyameti” olur!
Haklı olduğumun kanıtı! DTP eş başkanı Ahmet’in (‘Türk’ demiyorum) Koordinatör Bakan Beşir Atalay’la görüştükten sonra, şu söyledikleri:”Anayasa’nın milliyeti olmamalı”! Aynı sözleri herhalde Erdoğan’la baş başa buluşmasında da söylemiştir… Ancak Erdoğan’ın Başbakanı olduğu TC devletini temel felsefesine zıt olan bu talebe, tepki göstermediği anlaşılıyor!
Ahmet’in bu, TC’ne ihanet ve sonunda Türkiye’nin bölünmesine, muhakkak yol açacak sözleri yetmiyorsa, DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarına bakın! Demirtaş, Atalay’la yaptıkları görüşmenin Başbakan Tayyip Erdoğan ile yapılan görüşmenin devamı niteliğinde olduğunu, “Güven artırıcı görüşmelerin”, devamının geleceğini söylüyor! Demirtaş’a göre DTP taleplerinin en önde gelenleri şunlar:”Anayasa değiştirilsin. Demokratik bir cumhuriyetin ruhuna uygun sivil bir anayasa oluşturulsun. “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı” vurgusu öne çıksın”. Anayasa’nın 66. Maddesi’nde ‘Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ deniliyor. Anayasa’da etnisiteyle ilgili ayrıntılara yer verilmesin.”
Türkiye Cumhuriyetinin “onurlu ve devlete sahip Başbakan ve Bakanı, bu sözleri duyar duymaz Mustafa Kemal’in ve İsmet Paşa’nın muhakkak yapacakları gibi, “lisan-ı münasiple” Ahmet'e ve Demirtaş’a, hemen kapıyı göstermemişlerse –ki öyle anlaşılıyor, “açılımla” nerelere vardırılmak istediğimiz anlaşılıyor.
TEZGÂHIN FOTOGRAFI
Bu fesat tezgâhının başlangıç fotoğrafı, dün Yeniçağ’da Mustafa Duran arkadaşımızın haber-analizinde idi: İlk Kürt açılımı(!) İstanbul Bebek’teki İtalyan restoranında yapıldı. 18 Şubat 2005’teki sır buluşmaya MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Soros’çu TEKEV’İN Başkanı Can Paker, TRT eski Genel Müdürü Cem Duna, CIA ajanları Eric Edelman ve Mark Parris ve Karen Fogg katılmıştı. Yani “tam kadro” ! Tezgâh öyle başladı… Altan-Çongar çiftinin, Kandil dağında, Karayılan’la yatmaları… Hasan Cemal’in PKK başı Karayılan’dan getirdiği “formül” mesajı ve nihayet, APO’dan, 15 Ağustos “müjdesi”… Erdoğan ve Atalay istedikleri kadar “Bu açılım bizimdir” desinler… Ve şimdi, onlar da, itiraf etmeseler de, yandaş medyaları gibi, Bebek katili APO’nun İmralı’daki Olemp dağından, ne keramet yumurtlayacağını, heyecanla, bekliyorlar…
YUMURTA KÜFESİ
APO, psikolojik savaş yöntemi gereği şu bağlamda, “fincancı katırlarını” fazla ürkütmemek ve “açılımın” yolunu kesmemek için şu sırada, büyük ihtimalle, taleplerini, ileriye sürmeyecek, “Demokrasiden, Türk Kürt kardeşliğinden” filan söz edecektir. APO’nun geçmişini, cinayetlerini ve İmralı’ya tıkılmadan önce, Türkler hakkındaki sözlerini hatırlayınca, hücresinde, ne kadar kitap okumuş olursa olsun, allame veya ulema, kesilsin, değiştiğine inanmak gafletten de öte!
Ondan işareti alan DTP de taleplerini, güya yumuşatacaktır… Sırtlarında yumurta küfesi yok. Bugün böyle söylerler, ama Türkiye’yi bölmek ve “Büyük Kürdistan” emellerinden asla, vazgeçmezler!
BİZİM SIRTIMIZ!
Evet- onların sırtlarında yumurta küfesi yok, ama bugün Türkiye’yi yönetenlerin sırtlarında, Türk tarihinin - Türk milletinin –Türkiye Cumhuriyetinin ağır yükü var! Bu yükü çekemiyorlarsa, son yapacakları iyi hizmet “çekilip gitmeleri” – Vahdettin ve Damat Ferit gibi gönderilmeden. Yalakalara gelince: Ali Kemal bile onlardan daha iyi idi!
BİR SORUM –ENDİŞEM
Genelkurmay acaba bu konuda ne düşünüyor? Bazılarının, iddia ettikleri gibi, İktidarın yörüngesine mi girdi. …Amerikalı Berkay’ın dediği gibi, “ordu, nihayet, PKK ile savaşı kazanamayacağını” mı anladı ki, Genelkurmayımız da, çözümü “demokratik açılımda” mı arıyor?***