19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Gerçek komplolar

Özellikle son yıllarda, dünyada, ülkemizde, bir takım komploların tasarlandığı ve uygulandığı doğrudur. Ancak, ben oldum olası, “Komplo Teorilerine” kuşkuyla bakmışımdır… Hangisi gerçekten komplodur, hangisine “komplo” etiketi sonradan yakıştırılmış, yapıştırılmıştık? … Daha önemlisi, hangisi asıl maksat ve hedefleri şaşırtmak için yapılan “ bilgi çarpıtma-yanlış bilgilendirme” operasyonudur? Çoğu zaman, yapıştırılan ,”Susurluk” “Şemdinli”, vb gibi etiketler altındaki olaylar, zaman geçtikçe ful hale geliyor, ama sanki gerçekmiş gibi kalıyor!
Bu bulanık suların,belki de en bulanığını da, Danıştay Baskınından sonra yaşamaktayız. Eğer Emniyet ve yargı bu olay hakkındaki tahkikatını bır an önce hiçbir etki ve yönlendirme altında kalmadan sonuçlandırmazsa, “Danıştay Olayı” da, tetikçi failinin belli olmasına rağmen, “komplo teorileri” listesine bır bilgi çarpıtma komplosu olarak geçer… Hatta geçti bile. 

Ortaya yeni “çeteler” çıktıkça veya mevhum çeteler “çıkarıldıkça”, akıllara hemen Danıştay Saldırısı – “komplosu” geliyor, daha doğrusu getiriliyor. Bu saldırının arkasında İktidar’a karşı askerlerle bağlantılı Ulussalcı-milliyetçi >Kızılelmacı ve Türk-İslam Sentezci bşk komplo olduğu peşin hükmünü Başbakan İktidar mensupları ve bazı gazeteler peşinen –beyinlerinde” vermişlerdi- delilerini arıyorlardı. 

SARI ZARF OPERASYONU
Som olarak Ankara’da bazı “asker kimlikli” kişilerden oluşan ve adı “Atabeyler Çetesine” çıkan yeni bir “çetenin” veya gurubum ortaya çıkarılmasıyla işler büstün karıştı-karmaşıklaştı. Bu, Emniyet istihbaratı tarafından bir ihbar üzerine yapılan operasyonda, Başbakana ver yakınlarına karşı bombalı bır saldırı tasarlandığı ve hatta l suikast teşebbüsleriyle ilgili krokiler ele geçirildiği gazetelere sızdırıldı. Krokiler de hem de Genelkurmay kapısı önünde, birileri tarafından sarı zarflar içinde, basın mensuplarına dağıtıldı ve hemen de yayınlandı.
Emniyet Genel Müdürü Sözcüsü Çalışkan. Açıkça tahkikattan şimdiye kadar böyle haince bir saldırı konusunda, bilgi edinmediklerini, krokilerin de kendileri tarafından verilmediğini açıkladı. Öyleyse, tıpkı Danıştay Saldırısından sonra haber ve fotoğrafların medyaya “sızdırıldığı” gibi, hem de Genelkurmay kapısında, medya mensuplarına kroki ve bilgileri verenler kim? Son günlerdeki karmaşanın, asıl “bam teli” de bu - sarı zarf dağıtanların kimler olduğu bulunup açıklanmalıdır. Bu yapılmazsa Emniyet şaibe altında kalacak ve de Emniyetle Ordu arasında bır çekişme olduğu iddiaları kuvvetlenecektir. 

Ama maksat bır bakıma hâsıl olmuş özellikle askerlere atılmak istenen iftiraların- “asker bağı” iddialarının bir kısmı kalmıştır. Genelkurmay da. Bu son “bilgi çarpıtma” hamlesi karşısında, kendi bilgi ve tahkikatı sonucu, ve, bu yeni “çetenin” veya gurubun Ordu ile “ilgisinin” mahiyeti veya “ilgisizliğini” açıklamalıdır. Yoksa , ,birileri, bu bulanık sularda işlerine gelen çok balık avlarlar ve ülkeyi, büsbütün karıştırırlar. Abdi İpekçi Cinayetinde-Susurluk olayında hatta Şemdinli’de e böyle oldu… 

Danıştay Saldırısını yapan Alparslan Aslan’ın karmaşık karışık kişiliği, onu El Kaide'den askerlere ve Kızıl elmaya ve Ülkücülere bağlamaya elverişli…”Atabeyler” olayında da öyle görünüyor. Aslan İddia ettiği gibi, küçük bır gurka mensup olmadan, hakikaten kişisel olarak hareket etmiş olsa Atabeyler guruba da münferit belki de meşru bir oluşum olsa bile e, gerçekler büktüm çıplaklığıyla, ucu nereye varırsa varsın, ortaya çıkarılmazsa, kafa karıştırmak ve belli kişi ve gurupları suçlamak –bilgi çarpıtma komplosu başarıya ulaşmış olur… Galiba bazılarının asıl maksadı da budur. 

Bazı gazetelerin ve kanalların Atabeyler olayında da gerçekleri ve asıl “sarı zarflar” olayını irdelenmeye gerek görmeden bu olayın üzerine de “e mal bulmuş mağribiler” gibi atlamış olmaları da meslek adabı bakımından ilginçtir! . 

BAŞBAKAN
Ama Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan da, aynı anlamda konuşmuş: : “Saldırının, Türkiye’nin ve barışına yönelik planlı bir örgüt, çete işi olduğunu” söylemiş… Yani katıl belli ve İktidarın “beyninde” de, olayın bir “çete ışı olduğu” hükmü var; iş şimdi delillerin bulunmasına kalmış! ,Başbakan Muzaffer Tekin'in kilit isim olduğunda da ısrar etti, kendi kendisini bıçaklamış oklamasının, suçuna adeta karine teşkil ettiğini ima etti. .Dışişleri Bakan Gül’ün de söyledikleri de, aşağı, yukarı, aynı. altları belli olmayan bazı fotoğrafları delil sayıyor! İçişleri bakanı Aksu da muğlâk fakat mandar sözler söylüyor. . 

Başbakan’ın, kesin kanıtlar olmadan. Böyle iddialarda bulunması ciddi bır olaydır ve böylelikle yargıyı, tahkikatı etkilemesi kanunlara göre suçtur! Hukuk danışmanları ve bu konuda çok ihtiyatlı konuşan, daha deliller ortaya çıkmadan bazı hükümlere varan medyayı eleştiren Adalet Bakanı Cemil Çiçek acaba Başbakanı uyarmama mıdır? Şimdi, tahkikatı yürüten Emniyet mensupları, . Savcılar, yargıçlar, Başbakanı halklı çıkarmak için kendilerini mecbur hissetmezler mi? İnsan Atabeyler olayının da böyle bir işgüzarlık veya gayretkeşlik olduğunu bile düşünüyor! Ben Emniyet ve yargı mensuplarını tenzih edercim ama “gerçekler-sadece gerçekler” ortaya şık ana-çıkarılana kadar zihinlerde bazı soru işaretleri kalacaktır! Şimdi Emniyet Mensuplarına savcılara ve de iktidara büyük tarihi bir sorumluluk düşüyor. : Gerçekleri bulmak ve bunları, hiçbir atkı altında kalmadan, tamamıyla ucu nereye dokunursa dokunsun açıklamak! Bu kadar kamuoyu önüne düşmüş bir olayda bunu yapmaz da, yanlış kişileri ve gurupları ima ve ispat edilemeyecek şüphelerle suçlarlarsa, tarihin cezasından kendilerini kurtaramazlar. Ben, .aksı kanıtlana kadar, Türk polisine ve adalet mensuplarca güvenmekte devam edeceğim. 

VE ASIL GERÇEK
Bütün bu musibetlerden. Karışık karmaşık işlerden, hedef şaşırta, yanlış bilgilendirme gayretlerine rağmen ortada İktidar’ın göz ardı etmemesi gereken ve unutturamayacağı bir gerçek var. Bunlar TUSIAD Yüksek İstişare Konsayı toplantısında, Ömer Sabancı ve Mustafa Koç, doğrusu İktidarı kızdırmak pahasına, cesaretle açıkladılar: kısacası ülkede çok yanlış şeyler var ve de bütün olaylara aslında bunlara karşı gittikçe artan bır toplumsal infial var! Ne “dezenformasyon”la. Ne de bunları “halının altına süpürmekle” bu rahatsızlık be infial sona ermeyecektir! 
Yayın Tarihi : 4 Haziran 2006 Pazar 10:29:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?