Merak ediyorum ; , İngilizce veya başka hiçbir yabancı dil bilmeyen Sayın Başbakanımız, yüzlerce sayfalık İlerleme Raporunun tamını okumadan ve Dışişleri Bakanlığı uzmanlarından tam bilgi almadan ,Raporun Türkiye’nin Avrupa Birliğine yeşil ışık yaktığı hükmüne nasıl vardı? Vücut dili ile mi?. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de , hemen, raporda Kürtlerin ,Alevilerin vb.,. azınlık oldukları savının, Avrupalıların “anlayış göstermeleri” sayesinde Rapordan çıkarıldığını söyledi. Yani Türkiye’nin kaderi Avrupalıların “anlayışına”- ve keyiflerine emanet… Oysa dikkatle okunduğunda, raporun bütün esprisi “Kürtlerin ,Alevilerin vb., azınlık sayılmaları… Özeti ; “gitti Lozan – gelsin Sevr”
Raporda Türk Devletine karşı başka ,çeşitli tehlikeler var…”Sular –Dicle – Fırat konusunda uluslar arası düzen kurulması “tavsiyesine” kadar…Bekleyin, biraz daha eşilince ,daha başka ne kokular çıkacak! .
BAYKAL’ NEYE ORTAK ?
Vatanseverliğinden ,Atatürkçülüğünden n şüphe etmediğim CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da “Başbakanla birlikte Brüksel’e gitmekten onur duyarım” demiş..Biliyorum CHP uzmanları ,Onur Öymen , şimdi raporu didik ediyorlar ve daha neler bulacaklar. Ama ,acaba, Sayın Baykal da ayrıntıları hakkında tam bilgi sahibi olmadan, bu “onuru”, alelacele neden üstleniyor? Eğer maksadı Erdoğan’ın “başarısına” ortak olmaksa ve eğer, Brüksel’e onunla kol kola giderse , hatalarına ortak olur. Bu, CHP’nin kökeni olan Müdafa-ı Hukuk’a mensup bir kişinin Sevr’i imzalamaya , Damat Ferit veya Rıza Tevfik’le birlikte, Sevr’e gitmesi kadar -ihanet demeye dilim varmıyor- gaflet olur! .
DÜN DÜNDÜR
Deniyor ki, “Avrupa Birliğine katılmak yıllarca önce kendi kararlarımız ve imzalarımızla, seçtiğimiz Milli Politikamızdır ve , bugün dayandığımız Müzakere Süreci de, bu sürecin doğal neticesidir…Eğer bu süreci kabul etmeyecek idi isek , bu yola neden girmiştik? Gerçekten bir ikilem! . Ama, geçmişte devlet ve hükümet adamlarımız, diplomatlar vizyonsuz hareket etmişler,e ve olacakları görmemişler,sonunda faturası sonunda devlete çıkacak taahhütlerde bulunmuşlarsa, bunun ceremesini şimdi millet mi ödeyecek? Ancak gene de şunu söylemeli; o zaman Koepnhag kriterleri yoktu daha objektif koşullar vardı..Avrupa Bugünkü Avrupa değil idi, ve bugünkü Verhaugenler , Parodiler ,vb., yoktu. Türkiye’de bütün hatalarına rağmen, kendi amaçlarını yabancıların amaçlarıyla birleştirmiş iktidarlar yoktu!
“Geçmişte imzayı atmışız bir kere” diye bugün bize biçilmekte olan makus kadere karşı çıkmak, Reel politika gereğidir-a hakkımızdır.
Ve benim ezeli sorum; ” Şu bağlamda ,a Türk milletinin kadarı,geleceği türlü çeşitli Avrupalı liderlerinin “ iyi niyetlerine” ve “anlayış göstermelerine”, Avrupa’da yapılacak referandum neticelerine emanet edilebilir mi? Müzakere surecindeki on- on beş yıl zarfında, Avrupa’nın, dünyanın ve Türkiye’nin be olacağı kestirilebilir mi?
17 Aralıkta başka ne gibi dayatmaların geleceği belli değil - daha doğrusu çok belli - ama ,umulduğu gibi 2005’te bir tarih verileceği çok şüpheli; Avrupa Anayasası hususunda yapılacak referandumun neticesi belli olsun , o zaman –o da belki 2006 da,bir tarih verebilecekler ve biz de, o zamana kadar,“şu lider bunu dedi- bu lider bunu dedi, şu gazete bunu yazdı” diye nefesimizi tutup bekleyeceğiz: Ben merak ediyorum %63’ünün AB’ne taraftar olduğu iddia edilen halkımıza, AB’den ne zaman gına gelecek ve gerçekleri görecekler? . .
Deniyor ki,” müzakere süreci esnasında dayatılan her şeyi kabul etmek zorunda değiliz…” Ama Avrupalıların meramı hiç öyle değil “ tavsiyeleri, yani koşulları ya kabul edeceksiniz ya da kabul edeceksiniz” diyorlar..Yoksa yeşil ışık yerine frene basıp ,“stop” diyecekler. Buna veya referandumla stop denilene kadar, Türkiye’de ve devlette yapılan tahribat nasıl onarılacak?
Bu hayati konuda kimsenin –hele – müzakere süreci esnasında ve sonunda, nerede olacakları belli olmayan politikacıların , Parti liderlerinin ,asker ve sivil aydınların, muğlak davranmaya ,” ne şiş yansın ne kebap” demeye..”AB’ne taraftarız” nakaratına takılıp kalmaya, “idare-i maslahat”a hakları yoktur …Söz konusu olan Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin kaderidir” Dün dündür – bugün de bugün” demenin,de tam yeridir!