18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Hoşgörü ve Nankörlük

Ölüleri hayırla yâd etmek, mübarek dinimizin icabı, “Hoşgörü” de, yüce milletimizin vasfı... O kadar içimize işlemiş ki, azılı düşmanımızın ölümünün arkasından kötü konuşmak bile içimizden gelmez, “Allah taksiratını affetsin” deriz… Yaptıklarını çabuk unuturuz! Ne var ki, bu hasletimiz, mukabele görmez.”Hoşgörümüz” yanlış anlaşılır, zaaf sayılır! Sonunda zararlı çıkan, hep biz oluruz!

ERMENİLER

Ermeniler konusunda da böyledir… Osmanlı döneminde de, Ermenilere gösterilen hoşgörü onlara “sadık teba” denmesi ve en yüksek mertebelere yükseltilmeleri, Avrupa Başkentlerine Büyükelçi – hükûmetle en kilit bakanlıklarda nazır tayin edilmeleri, unutulmuştur… Bazılarının ihanetlerini, biz unuttuk, hatta hoş gördük ama bu ülkeye sadık ve her alanda büyük hizmetler verenleri hep, hayırla ve sadece “toprakları bol olsun” diye değil “rahmetle” andık… Anarız! Ermeni vatandaşlarımızın, her alanda, sanatta, musikide, tiyatroda, mimarlıkta onların hizmetlerimi inkâr etmek mümkün mü? Onlar kültür zenginliğimizin parçaları. Bu, inkâr edilemez, ancak, buna karşılık, “soykırımı efsanesi” gerçekler unutturularak devam edip durur!

ASALA CİNAYETLERİ

Son elli küsur yılda, elliden fazla değerli insanımızın, diplomatımızın, ASALA tarafında öldürülmesini, dostlarından, meslektaşlarından ve yakınlarından başka, kim hatırlıyor. Sözde “soykırımı” diye mangalda kül bırakmayan, her Nisan ayında, “özür dilemek” için imza açan, sözde aydınlar bu gerçek milli şehitlerimizi anarlar mı? Ermeni diasporasından “özür” dilemelerini isterler mi?

Fakat sayelerinde, Hrant Dink , “değirmen taşı" gibi boynumuzda asılı kaldı…”Hepimiz Hrant” Olduk… Hakkında kitaplar, şiiriler yazılıyor ve bu efsane sonsuza kadar sürecek gibi… Bir vatandaşımızın, bir meslektaşımızın, alçakça bir suikasta kurban edilmesi hepimizi yaralamıştır… Ancak, mesele, bu menfur cinayeti telin etmekle, hatta Hrant’ı ölümünün yıl dönümünde anmakla kalmadı, adata “milli şehit” olarak “Panteonumuza” girdi… AIHM de, Dink’in Türklüğe açık hakaretinin “zehirli Türk Kanı” demesi hasıraltı edildi, bunun savunmamızda “ağır tahrik” olarak gösterilmesi, mâlum çevrelerin tepkilerine sebep oldu; sonunda, savunma, devletçe, geri alındı! Ama gene mahkûm olduk!

Cumhurbaşkanı Hrant Dinl'in eşini kabul etti, özür diledi… Fakat gerçek şu ki; Hrant Türklüğe açıkça hakaret etmişti, - Bu suçtur- vatana ihanettir! Tabii ki cezası öldürülmek olmamaydı, o başka! Hrant Dink efsanesi, adeta “milli” suçluluğumuzun itirafı gibi! Bu efsane sonsuza kadar devam edecek gibi!

Fakat diyeceğim şu ki: Ama yetti-gayrı; Hrant’dan, gına geldi… Ermeni şivesiyle artık “fazla oloor”!

Bu yazıyı, şu sırada, Ermeni dostlarımı- kardeşlerimi rencide etmek pahasına, neden yazıyorum:

Bizler, Kürt kardeşlerimiz gibi Ermeni kardeşlerimizi de hiç bir zaman kendimizden ayırmamıştık. Mesela sözde “soykırımı” konusu da, aramızda mesele, tartışma konusu olmamıştı. Bana Amerika’dan, “Ne yaptınız güzel Türkçemize” diye, mükemmel Türkçesiyle yazan sınıf arkadaşım, “Rahmetli” arkadaşım Arto Ayvazyan ve eşi gerçek kardeşlerimizdiler! Çocukları bize “amca” derlerdi ama büyüdüklerinde bize ters bakmaya başladılar… Arto; “Bakmayın bu bızdıklara kanlarına girmişler” demişti, Arto gibi çok okul ve Kore savaşında, silah arkadaşım var!

Ama ne yazık ki, Türklüğü bölmek için, Kürtler gibi, Ermenileri de kulandılar ve kullanıyorlar!

AKDAMAR AYİNİ

Akdamar’da yapılan Ayinde hoşgörümüzün bence, yerinde bir jestiydi. Ama acaba bu mesajı özellikle Diaspora tarafından doğru algılandı mı? Yoksa günah çıkarmamız olarak mı sayılacak?

Şu sırada Robert Kolejdeki kaligrafi hocamız Vahram Çerçiyanı'ı unutmamız mümkün mü? Amerika’da yaşayan oğlu Dikran hatırlatmış, Atatürk, yeni harflere geçilirken el yazısı ve imzası için onun uzmanlığından, istifade etmişti... Bu yadırganacak bir şey değil Mustafa Kemal'in, Ermeniler hususundaki, hoşgörüsünü ifade eder. O, Türk dili araştırmalarında da Berç Türker’den yararlanmıştı.

Evet, “Hrant Dink” yetti, ama bu vatana hizmet etmiş ve Türklüğe bağlı Ermeni kardeşlerimize sevgimiz bitmez…

“Hoşgörü” dedik; bizim gaflete varan hoşgörümüz “baştan” başlıyor. “Cumhurbaşkanımız” Gül, Türk milleti adına Ermenistan Cumhurbaşkanına mesaj göndererek Ermenistan’ın “bağımsızlığını” tebrik etmiş yani soykırımını kabul etmiş, sınır kapılarını açmanın, sınırları değiştirmenin sinyallerini vermiş!...
Herhalde Ermenistan’ın “bağımsızlığının” tarihini bilmiyor... Ama, “hoşgörü” konusunda şahane! Üzerine diyecek yok! New York’ta BM Genel Toplantısı esnasına Ermeni “meslektaşını” kucaklamışsa şaşmam!...

PES

İstanbul’da sanat galerisine yapılan yakışıksız saldırılar, AKP’nin imajına zarar verir diye, basit mahalle kavgası olarak gösteriliyor. Vali böyle diyor. Ama bazı zibidiler kışkırtma “Derin devlet- Ergenekon provokasyonu” demezler mi? Allah, “Toplumsal” akıl sağlığımızı korusun! ***
 

Yayın Tarihi : 24 Eylül 2010 Cuma 00:42:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?