18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Hülleli Anayasa...

“Hülle” İslam Hukukunda veya teamülünde, zamanın şartlarına göre evliliklerde kadının haklarını korumak, keyfi boşanmaları engellenmek için, bir yöntem! Özetle, koca karısına kızıp, üç defa “boş ol” deyince, kadın boşanmış oluyor. Ama kadının kocasını böyle boşamaya hakkı yok! Koca, pişman olup eski eşiyle tekrar evlenmek isteyince, bir “Hülleci” bulunur, kadınla imam nikâhıyla evlenir... Bir gece, bir gün, eski kocanın sıkı “nezareti” altında “beraber” olurlar. Sonra “Hülleci”, kadını boşar ve eski koca da karısını alır! Tabii, “Hüllecinin” kadını boş düşürmemesi ihtimali de var! “Hüllenin” maksadı, o zamanların koşullarına göre “halisane”, ama zamanla yozlaşmış ve anlamı “dalavere” - “dalavereci” de “Hülleci” olmuş... Günümüzün devlet yönetiminde, siyasetinde “Hülle” ve “Hülleciler” çok... En masumane “Hülle”, yasalardaki şekil hükümlerini atlamak, bir memuru, işten bir makama getirebilmek için önce başka bir mevkide bulundurmak ve sonra, yasal müddet dolunca, istenen makama tayin etmek!

İşte CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, böylesine bir “hülleyi” - “dalavereyi” açıkladı...

AKP paketine göre Anayasa Mahkemesi yedek üyeleri de asıl üye olacak. Anayasa Mahkemesi’nin bir raportörü (Dr. Alparslan Altan) 26 Şubat’ta Denizcilik Müsteşar Yardımcısı oldu, denizcilikle ilgili ihtisası olduğu için değil, çünkü müsteşar yardımcılığı lazım. 31 gün sonra Cumhurbaşkanı tarafından yedek üyeliğe atandı. Raportörlükten yedek üyeliğe geçişi mümkün değildi. 19 üyeyi seçecek olan tarafsız Sayın Cumhurbaşkanımız 31 günlük müsteşarı Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine atamış oldu; değişiklik gerçekleşirse bu kişi otomatik olarak Anayasa Mahkemesi üyesi olacak.

Bu “hülle”; iki önemli hususu, açıkça ortaya koyuyor; Erdoğan’ın Yargıyı kuşatmak maksadını ve yöntemini, bir de belki daha önemlisi “tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, ne kadar “taraf” olduğunu ve İktidara, “Hülleye” yani “dalavereye”, maalesef -haydi “alet” demeyelim- “müdahil” olduğunu gösteriyor...

Naçizane uyarayım: Abdullah Gül, bu davranışıyla, gerçekten bir “Devlet Adamı” olmak fırsatını kaçırıyor! Acaba Gül’le Erdoğan arasında zımni bir politika rekabeti mi var?

Bunlar böyle iken Anayasa -sözde- “reform” Paketinin Erdoğan’ın kendi deyimiyle, millete alelacele yutturulmak istenen bir “hap” olduğundan şüphe edilebilir mi? Yılmaz Özdil ne güzel yazmış; “Hap gibi Anayasa, referandumdan önce, aç karnına!”

ÖKSE

Başka bir “hülle”; pakete, Genelkurmay Başkanlarının, Kuvvet Komutanlarının Yüce Divanda yargılamalarını mümkün kılacak maddenin eklenmesi... Bu da 1982 sorumlularının yargılanması maddesi gibi, muhalefetin de pek karşı çıkamayacağı bir “ökse”! Bütün bunlar ayrıntılardaki şeytanlıklar. Yanaşmalardan Cengiz Çandar, “Paketin”, millete yutturulmak istenen “hapın” asıl maksadını açıklıyor... “Paket” yeni bir Anayasa demek olmuyor... Bu siyasi bir aşama; asıl “yeni Anayasa”, arkadan gelecek! Önce bu “hap” -geçici bir teskin edici- “ameliyattan” önce verilen “narkoz”! Türkiye Cumhuriyeti, ameliyatla ortadan kaldırılacak, yerine organ nakli yapılacak. Asıl “Yeni Anayasayla” yerine, “Yeni Cumhuriyet” kurulacak! Ameliyat muvaffak olsa da, “hasta” yaşayacak mı?

FOYA

Çandar der ki: “Türkiye bir ‘demokratik varoluş’ noktasına gelip dayandı. Sözün özü: Türkiye bugün ya, ‘Neo-İttihatçılar’ ile hesaplaşacak, onların önünü kesecek ve demokratikleşme yönünde önünü aralayacaktır. Ya da, ‘Neo-İttihatçılık’ Türkiye ile hesaplaşacak ve ataları Osmanlı İmparatorluğu’nu batırdığı gibi, bunlar da Türkiye’yi batıracaklar”.

Evet, meselenin yani “Anayasa değişikliklerine” ilişkin ‘kavga’nın arka planı ve özeti budur... Ama büyük bir farkla; Türkler, “Neo-İttihatçılar” dediği Atatürkçüler, bu “Neo Osmanlıcıları” ve yanaşmaları liboşları, “batırmak” zorunda... Ya onlar ya biz. Bu kadar basit! ***

Yayın Tarihi : 1 Nisan 2010 Perşembe 11:52:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?