Necmettin Erbakan’ın vefatı ve cenazesi Türkiye’nin gündemini değiştirdi… Zaten, bir süredir, Mısır-Tunus ve Libya’daki halk ayaklanmalarına, cambaza bakar gibi fakat cambazlıklardan ibret almayarak, bakıyor, Türkiye’nin iç cephesinde -Güneydoğu cephesindeki oluşumları- asıl tehlikeleri, görmezden geliyoruz-medya da, adeta, göz ardı ediyor.
Bu gelişmeler, Ortadoğu -Kuzey Afrika’daki ayaklanmalara denk düşüyor- düşürülüyor. PKK, TBMM’deki “vekilleri”, bölücüler, bu ayaklanmalardan, cesaret ve örnek alarak, açıkça, kendi deyimleriyle “Kesintisiz isyan” yani “iç savaş” bizde de başlarsa -“başlatırsak”- diye, açıkça meydan okuyor, tehdit ediyorlar.
PKK, “iç savaş” tam tamlarını, çoktandır daha sık ve daha yüksek sesle çalıyor, güya “eylemsizlik” örtüsüyle, duman sinyallerini veriyordu. APO’nun, İmralı’dan, avukatları ve internet siteleri vasıtasıyla ”Mart’a Kadar” ültimatomu, AKP’ni, seçimler öncesinde zorlamaya en azından, TSK’nin, “eylemsizliğini” sağlamaya matuftu. AKP, şu sırada bir avuç da olsa, Güneydoğu oyları uğruna, bu kesin uyarı ve küstahlıklara, bir TC hükümetine yaraşan cevabı verir mi? İktidar, hala “açılım fiyaskosuna” takılı kalmış ve bu tehditler, savrulurken, isyancı teröristlerle mücadele eden TSK’ni, daha da fazla zayıflatmak yolunda... PKK’ya karşı kahramanca mücadele etmiş olanlar, “Ergenekon”dan “içerdeyken”, Güneydoğu’da, PKK eylemleri ve saldırıları gene başlayınca, bu teröristlerle savaşırken, bu mücadeleyi yapacak askerlerde mücadele azmi ve şevki, hala kalmışsa, bu da ordumuzun subaylarımızın, eğitimleri, fedakârlığı ve her şeye rağmen, sarsılmayan moralleri sayesindedir.
Nihayet, kesin uyarı süresi bitti ve bu hükümetin muhatap aldığı, mütareke pazarlıkları yaptığı PKK herhalde baş muhatap ve müzakereci APO’dan aldığı talimatla, “13 Ağustos 2010 tarihinden beri sürdürdüğü tek taraflı eylemsizlik kararını Kürt sorununun çözümü konusunda güven verici bir adım atılmamasını gerekçe göstererek” bitirdiğini açıkladı ve böylelikle “ ilk işaretini” verdi.
Hem, nasıl bir “eylemsizlik” süreciydi, şimdiye kadar, yaşanan süreç? Kentlerde PKK ve açıkça, BDP tarafından örgütlenen terör eylemleri, araç, ev, iş yeri kundaklamalar. “Biji APO” çığlıklarıyla yapılan taşlı sopalı gösteriler, terör eylemleri değil de, bayram şenlikleri miydi? Hayır; terör hiç kesilmedi; ”kesintisiz isyanın” sinyalleri verildi, provası yapıldı. İktidar sınandı!... Ve şu sırada, Türkiye seçimle meşgulken, dışarıdaki isyanların örnek verilmesiyle, “iç savaş” fiilen, ilan edilmiş oluyor!..
PKK’nın, BDP’nin, tehditleri gerekçe ve şartları, onurlu bir hükûmet - TC Devleti - için yenir yutulur gibi değil… Önce onlar da “açılımı” yutmadıklarını söylüyorlar, ama bu yoldan, daha fazlasınız istiyorlar. ”Askeri ve siyasi alanlara dönük tüm operasyonlar durdurulsun- Tutuklanan Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılsın- Abdullah Öcalan'ın sürece aktif olarak katılmasının önü açılsın ve e yürütülen diyalogun müzakere düzeyine çıkarılsın vb.”
Bölücüler “savaşın başlamasından, Türk hükümeti sorumludur” diyorlar. Allah var; savaşın baklamsından Türk Devleti sorumlu değildi; Savaşı Eruh-Şemdinli’de, başlatan ve binilerce inanımızı -genç ihtiyar - çocuk, bebek, binlerce insanımızı katleden, APO ve PKK sorumludur. Bu, APO’nun yargılanmasında, delillerle, kendi itiraflarıyla hükme bağlandı. Fakat şimdi bu noktaya gelinmesinden, APO’nun idam edilmemesinden, başlayarak zamanın hükümeti ve şimdi de, PKK ya, BDP’ye bu kadar yüz -açılım- imkânını ve fırsatını veren AKP İktidarı sorumludur.
Ancak, Gaflet ve “Kürt açılımı” fiyaskosu, bunlara rağmen, Başbakanın ve bakanlarının, hatta Kılıçdaroğlu’nun, Ana dil – genel af imalarıyla devam ediyor ve bundan cesaret alan PKK, ültimatomu sürdürüyorlar. Anamızın nikâhını – yurdumuzun tapusunu istemediği kaldı.
Ve bu taleplere, PKK'nın, TBMM’de, Belediyelerdeki vekilleri de tempo tutuyorlar.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Erdoğan’ın derhal açıklama yaparak, somut adımlar atmasını istedi. "Bölge şu anda barut fıçısıdır. Patlama noktasına gelmiştir. Bu insanlar bir gün bir yerde “kesintisiz isyana” başlarsa, kimse bunu durduramaz. Kürt halkı kendi çözümünü yaratacaktır” diye meydan okuyor
BDP’li Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin’in şu sözleri: “Cumhuriyet tarihindeki tüm hükümetlerin yaklaşımı Mübarek ve Kaddafi’nin yaklaşımından farklı olmamıştır”. Demek istiyor ki; TC devletin sonu da, onlarınkinden farklı olmayacak. Bunun da vebali hükümetindir”.
Demirtaş’ın, sözde “Türk'ün” Tuğluk’un, Şahin’in amaçları, “kesintisiz isyana” yabancıların müdahalesini sağlamaktır…
Şimdiye kadar bu sorunun çözümü hususunda, Barzani’den, APO’dan, AB- ABD’den, Barzani’den, Talabani’den medet uman, iktidar, şimdi bölücü türkücü Şivan Perver’in, Kürt ideoloğu Kemal Burkay'ın Türkiye'ye dönüşünden medet umuyor! Durum vaziyeti, işte bu safhada! ***
mükemmel bir yazı.nasıl tepkisiz bir millet olduk biz böyle.ama söyleyeceğim şudur ki inceldiği yerden kopsun...DADAŞ