Gazetecilik hayatımda, açık oturumlara çıktığım zamanlarda, iftihar ve mutlulukla hatırladığım iki olay var… Birincisi, Ahmet Hakan’ın, Kanal 7’deki, “İskele- Sancak” programında, karşımda oturan Abdurrahman Dilipak, babam Kılıç Ali’den ve İstiklal Mahkemelerinden söz edince, maksadını bildiğim için, “Babam ve arkadaşları az ve eksik yapmışlar, tohumları bırakmışlar” demiştim! Başbakan Eredoğan ve eşi Emine Hanım, gericiliğin önde gelenlerinden Dilipak ve ailesini, evlerinde ziyaret etmişler… Çağdaşlığa karşı, Iran mollaları gibi, kravat takmamakta direnen, VAKIT gazetesinde, Hüseyin Üzmez’in yandaşı, Dilipakı! Aile dostuymuşlar! Kişiler dostlarından tanınır, ama Ergenekon iddianamlerimde oldugu gibi, insanları dostlarından –dostluklarından, aynı fotograf karesinde bulunmalarından dolayı suçlamak, tabii ki, caiz değil. Erdoğan’ların, Dilipak’ları ziyaretleri de caiz!
VE ALTANLAR
Gene birkaç yıl evvel, “fesat üçgeni” dediğim üç Altan, (Baba Çetin- oğullar Mehmet ve Ahmet) için Ahtım var. Bunlar karşıma çıksalar, üç tokat atarım; bir tokat, kendi adıma, bir tokat ordum adına, bir tokat da “Türk milleti” adına diye… Ahtıma sabıkım! Ve “rivayet olunur ki” diye, İstiklal Mahkemesi yargıçları, Kılıç Ali ve Ali (Çetiınkaya), “ önlerine bir vatan haini getirilince,” Gel de asma Ali bey” demelerini, hatırlatmıştım… Altanlar, hakkımda tazminat davası açmışlardı, beraat ettim!
Baba, şimdilerde, köşesinde Karagöz oynatıyor. Altan Kardeşlerin –Ahmet - Mehmet Altan’ın yazılarını okudukça aklıma ve dilimim ucuna, işte bunlar geliyor! Hele, Ahmet Altan’ın, Cumhuriyet ve Ordu düşmanlığı, manşet ve köşelerinden, irin gibi, fışkıran TARAF gazetesindeki son ”Canınız sıkmayın” başlıklı yazısını okuyunca!
TERBİYESİZLİKTEN DE ÖTE
Bu yazı, Orduya ve Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a karşı terbiyesizlikten de öte, isteyerek veya istemeyerek, Türkiye’nin , “açılımla”, nerelere götürülmek istendiğini, deşifre ediyor! Ahmet Altan, “Canınızı sıkmayın… Siz içinizi rahat tutun, barış ve huzur geliyor. Zaman öyle emrediyor çünkü… Ve zamandan daha güçlü olan kimse yok”… Diyor. Yazısında… Herhalde, Zafer Haftası münasebetiyle, “Güçlü ordu- güçlü Türeye” denmesine atfen ve nakzen! Yani demek ister ki; “Zamanın koşulları Türkiye’nin ve Ordusundan daha güçlü – sonunda, sırtımızı yere getirecek!” Altan’a göre, millet olarak “ağır bir sakatlık geçirmişiz ve iyileşmemiz, zaman alacakmış… Sakatlık geçiren futbolcu gibi, bir süre çekingen ve korkulu, oynayacakmışız. Genelkurmay Başkanının bir konuşması, iki muhalefet liderinin sertleşmesi korkuları ayaklandırıyormuş ama, “canımızı sıkmayın” diyor, sonunda kendimize gelecekmişiz… Ülkeye barış ve huzur gelecekmiş. Ahmet Altan, Siyasi partiler de, ordu da, PKK da kendini “barış” fikrine hazırlansa iyi olur. Kimse barışın önünü kesemez” diyor!..
Altan’ın murad ettiği konjonktürsel koşullar; “Bugün yeryüzündeki hiçbir ülke, kendi kaderini belirleme gücünün sadece kendi elinde tutamıyor artık. Bütün toplumların kaderi ortaklaşa belirleniyor… Hiçbir ülke, “büyükler” de dâhil olmak üzere, dünyanın ortak çıkarını bozacak bir iş yapamaz-Türkiye de yapamaz “ diyor. “ Doğu’da satmak zorunda olduğu petrol ve doğalgaz! Batı’da bu gaza duyulan ihtiyaç var. Bu ikisinin ortasında da Türkiye duruyor. O petrolle gaz Türkiye üzerinden geçecek. Doğu’nun, Batı’nın ve Türkiye’nin ortak çıkarı, bu topraklardan geçecek enerji hatlarının güvenli olmasını gerektiriyor.” …Dünyanın ( AB ve ABD diye okuyun) ve Türkiye’nin çıkarı, bu ülkenin barışa kavuşmasını (PKK ve APO ile barışmasını) zorunlu kılıyor… Ne demeçler, ne açıklamalar, ne abuk sabuk konuşmalar, hatta ne de silahlı kışkırtmalar, bu gerçeği değiştiremez… Türkiye’nin, güvenli, huzurlu, saygıdeğer bir üyesi olmasını zamanın gerçekleri emrediyor… Türkiye’de kim ne yaparsa yapsın “devlet çeteleri” bitecek, ordu siyasetten çekilecek,” Güneydoğu’daki uyuşturucu ticareti sona erdirilecek, silahlı çatışma duracak... Ve bu ülkeye barış gelecek… Türkiye’de hayatın değişmesinin de zamanı geldi; Öyle olmasa Başbakan Erdoğan o konuşmaları yapabilir miydi?” Gördünüz mü “açılımın” şifrelerini ve Erdoğan’ın, neden “açılım” istediğini…
Türkiye’yi “zamanın koşulları - Büyük Devletler – kuruluşlar” önünde diz çökmeye neden zorlandıklarını! Ama anlamadığı, anlamadıkları bir şey var: ”Zaman” gerçekleri ve milli çıkarlarımızı değiştiremez!
Canınızı sıkmayın. Türk süvarileri doludizgin zafere koşuyorlar… Tüm “cinleri” inşallah def edecekler! Ve benim avucumun içi kaşınıyor, “Gelin de asmayın” diyorum!***
SAYIN KILIÇ SİZİ HER ZAMAN ZEVKLE OKUYORUM ALLAH SİZE UZUN ÖMÜR VERSİN HER KİM BU ÜLKENİN EKMEĞİNI YEYİP DÜŞMANLIK YAPIYORSA ALLAH BELASINI VERSİN altanlar defşirme oldukları için onlardan başka ne beklenir
sizin gibi birine yorum yapmak yanlis olur agziniza saglik tesekkürler