31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İhanetin İfşaat Belgesi

Erdoğan “Yeni Anayasasının” ayrıntıları henüz açıklanmadı… Herhalde, seçmenleri ürkütür diye… Ama seçimlerde TBMM’de 387 adamını garantiye alınca, açıklayacak ve de geçirecek! Ayrıntılar belli değil, ama nasıl olacağı ve “değiştirilemez” maddelerin değiştirileceği “mâlum”dan malum: Atatürk’ün Cumhuriyetinin yerine başka, “mâlum” bir “tek adam devleti” kurulacak... Bu bir süredir akademya ve medyadaki yanaşmaları tarafından anlatılıyor, yazılıyor…

**

“Daltonlar”dan -pardon- “Altanlar”dan Ahmet, Taraf’girdeki yazısında, düşmanı olduğu Atatürk Cumhuriyetinin neden yıkılacağını anlatmış. Hasretini çektikleri “İkinci Cumhuriyetin” çerçevesini çizmiş! Şimdiki sahibinin sesi!..

**

“Şeytan üçgenin” orta bacağı Ahmet, sevinç çığlıkları atarak müjdeliyor; “Acılı bir dönem, Atatürk Cunhuriyeti sona eriyor. yanlış kurulmuş bir cumhuriyet şimdi yeniden biçimleniyor”.

Altanların dedesi, Tatar Hasan Paşanın ne paşası olduğunu bilmiyorum… Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Anadolu’da vatanı kurtarmak için savaşırken, rahmetli babası Halit Beyin, İstanbul’da ne işle meşgul olduğu, beni ilgilendirmez. Ancak Altanlar'ın Atatürk’e ve arkadaşlarına en azından vefa borcu olması gerekir; bugün köşelerinden rahatça Cumhuriyete- Atatürk’e pervasızca sataşıyor ve saldırıyorlarsa, bu da, O’nun ve Cumhuriyetinin yüz suyu hürmetinedir. Atatürk ve Cumhuriyeti olmasaydı, acaba şimdi nasıl bir sömürgede kimlerin yanaşmaları olulardı?

**

Ahmet devam ediyor: “Biz cumhuriyet kurup başına Mustafa Kemal’i getirmedik, Mustafa Kemal’i başa geçirip etrafına bir cumhuriyet kurduk.” Önce “siz” kimsiniz? Bu Cumhuriyeti kuranlardan, bizlerden olmadığınız muhakkak.

Ahmet; ”Tek Parti diktatörlüğü halktan destek almadığı için ordusundan destek aldı. Niye yaptığımızı bugün dahi mantıklı bir şekilde açıklayamadığımız bir sürü tuhaf “devrimi” ordu zoruyla gerçekleştirdik” diyor.

Bakın bu çok doğru; “siz” değil, Mustafa Kemal ve Arkadaşları, Kurtuluş Savaşında halktan, hatta zamanın yazar ve Aydınlarından büyük destek almadılar… Ve savaşı halkın bir kısmın direnişine, Kuvayı Milliye’ye karşı, “ Hılafet Ordusunun” saldırısına, ağababalarınızın, işbirlikçilerin karşı koymalarına rağmen kazandılar. Devrimler de, “demokrasiyle”, oy çokluğuyla değil, yobazların direnmesine rağmen, Ordunun, askerlerin gücüyle yapıldı. Ordunun desteği olmasaydı, “Devrimlerin” hiçbiri, ne kıyafet, ne şapka, ne alfabe devrimlerini, halkın “rızasıyla” yapmak mümkün olamazdı… Eğer bu “devrimler” yapılmasaydı, bugün, ilan ettikleri “İkinci Cumhuriyet” acaba nasıl bir Cumhuriyet olurdu?

Ahmet’in cevabı hazır: “Ne olurdu insanlar fes giyseydi, Arap alfabesi kullansaydı, Bach yerine türkü dinleseydi? Ne olurdu görüntü Batılılara benzemeseydi de, “halkın iradesine” dayanan bir yönetim şekli Batı’ya benzeseydi?

Adamın –adamların özledikleri “devlet” olsaydı- şimdi kurulsa, halk fesle poturla kara çarşaflarla dolaşır. Çocuklar “mahalle mekteplerinde”, ‘elifba’ hatmederlerdi… İran’da, Suudi Arabistan’da olduğu gibi her türlü çalgı yasak olur, tek kanallı TV olur, internet ya tümüyle yasaklanır ya da, İran’da yapıldığı gibi dışarıya kapalı sadece içine kapalı bir Internet düzeni kurulurdu… Kadınlar kafes arkasında hareme tıkılırlardı. Otomobil kullanmak ne demek, sokağa izinsiz çıkamazlardı. Erkekler dört karı alırlar ve karıları dört öğün, “cennetten çıkma” koca dayağı yerlerdi…

**

Ahmet “Batı’nın şapkasını aldık. Gömleğini, ceketini, alfabesini aldık. Felsefesini, bilimini, demokrasisini almadık… Görüntüsel bir özentiye dayanan bir diktatörlük kurduk, bunun sürmesini de ordunun silahıyla sağladık, yönetim hep orduda kaldı” diyor.

Kafası karışık. Çelişkileri saymakla bitmeyecek, ama sorarım: Fesle poturla ve internetsiz nasıl bir “Batı Demokrasisi” olur?

Fakat Ahmet’in sorunu Atatürk, Cumhuriyeti ve ordusu... Açıkça yazıyor: “Ordunun içindeki son cunta da şimdi temizleniyor. Yeni bir çağ açılıyor. Bu çarpık cumhuriyetin içinde hayat bulmuş bütün “çarpıklıklar” da temizlenecek, cumhuriyeti bu toplum yeniden kuracak… İnsanların giyimine, diline, dinine, yaşamına karışılmayacak, karışmaya kalkan cezalandırılacak huzur içerisinde yaşayacak bir toplumun iradesinin yönetime yansıyacağı bir dönem bu”. Erdoğan’ın, Altanların Cumhuriyetine hoş geldiniz... Tabii yerseniz!

Altanlar’a husumetim eskidir. Ahmet Altan’ı tarife ne hacet: Ne olduğunu kendi ifşa etmişti: "Bir çift memeye vatanı satarım” demişti. Eski bir yazımda onlara tokat atmak istediğimi yazmıştım da beni dava etmişlerdi, aklandım… Ben yapamadım ama sevgili dostum, Yassıada’da koğuş arkadaşım, rahmetli Hamit Fendoglu, baba Çetin’i TBMM de benzetmişti! Ellerine rahmet! ***

Yayın Tarihi : 2 Haziran 2011 Perşembe 00:22:03
Güncelleme :3 Haziran 2011 Cuma 09:56:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Su Cemre IP: 85.102.85.xxx Tarih : 6.06.2011 11:55:33

Bir söyleyişe göre İranlı ozan Sa'di Şirazi,bir söyleyişe göre de Nizami Gencevi bir dizesinde ;''Yarin yanağındak bir bene(kara bene) Semerkant'ı (Kimine göre Bağdat'ı Basra'yı)veririm.''der.Bu motif doğu edebiyatında sık sık işlenir.Anlatış çok incedir,Altan'ınıki gibi kaba değildir.O ozanların yaşadıkları dönemlere de bakmak gerekir; sanatın,bilimin,edebiyatın,mimarinin merkezi olan bu üç kent, büyük olasılıkla o dizeler söylendiğinde ozanların yaşadığı ülkeye ait değilidir.Bugün birimiz;''Yarin yanağındaki bene Paris'i değişmem .''dememiz gibi ,bir deyim.


Su Cemre IP: 85.102.85.xxx Tarih : 6.06.2011 12:00:16

İranlı ozan Hafız da, bazı güzel kentleri sevgilisinin yanağındaki bene değişmez.


Su Cemre IP: 85.102.85.xxx Tarih : 6.06.2011 09:56:42

Bazı adamlar anadan doğma ulema,onlara göre yetmiş milyonun aklı yok,onların irisi,ufağı,torunu,torbası,yengesi,yongası bu ülke insanının adına düşünür, elştirir,nabza göre şerbet verir. Hikmeti kendi anlattıklarına dayanan  bu adamlar kim?