31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İki Kitap

Çok güzel kitaplar yazılıyor… Bazı yazarların kitapları daha basılmadan toplatılıyor... Sanki Orta Çağlardaki gibi… Ben sevmediğim yazarların hoşuma gitmeyen yazılarının yasaklanmasına ve muzur kitapların yakılmasına karşıyım… Volter gibi bunların da ortaya çıkmasında fayda görürüm…

Eksik olmasınlar yazarlar yayın evleri kitapları bana gönderiyorlar, kitaplığım zenginleşiyor ama gözlerim gittikçe bozulduğu için okumakta çok zorlanıyorum.

Son gönderilen iki kitabı, Onur Öymen’in “Demokrasiden Diktatörlüğe” eserini (Remzi Kitabevi) ve Eski Genel Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un “Terör Örgütlerinin Sorunu” (Remzi Kitabevi), zorlanarak okudum. Başbuğ “asker”, terör sorunuyla yaşamış… Öymen deneyimli dürüst bir siyasetçi ve dış politika uzmanı. İki eser Türkiye’nin durumunu teşrih ediyor. Terörle nereye gelindiğini ve “Demokrasiden diktatörlüğe nasıl geçildiğini anlatıyorlar!..

**

Öymen bu kitabında tarihten bugüne kadar demokrasinin gelişimini incelerken iktidar uğruna demokrasiyi engelleyenleri, otoriter rejimler kurarak ülkelerini ve dünyayı felakete sürükleyenleri anlatıyor. Türkiye’nin çok partili demokrasiyi nasıl geliştirdiğini inceliyor ve ülkemizde demokrasi, özgürlükler ve insan hakları alanında yaşanan sıkıntıları dile getiriyor. Öymen bu alanlarda dünyanın saygın kuruluşlarının değerlendirmelerinde Türkiye’ye verilen yeri de belirtiyor.

Kitabın Önsözü aslında kıtabın içeriğini özetlıyor: “İnsanlığın ulaştığı en ileri yönetim biçimi olan demokrasi bugün bile milyarlarca insanın özlemi olmaya devam ediyor. Eski Yunanda başlayan demokrasi serüveni tarih boyunca dünyaya yayılırken çeşitli engellerle, güçlüklerle karşılaşmıştı. Bazen savaşlar, bazen iç çekişmeler demokrasiyi sona erdirdi. Birçok ülkede de seçim yoluyla iktidara gelenler iktidarda kalmak için demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını feda ettiler ve diktatörlüğe yöneldiler.Türkiye’nin geçmişinde özgürlükçü hareketler ancak Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde ortaya çıktı. Padişahın yetkilerini sınırlayan ilk girişimler kısa ömürlü oldu. Türkler gerçek demokrasinin temellerini ulusal kurtuluş savaşı sırasında attılar. Cumhuriyet dönemi ulusal iradenin egemenliğini ve ulus devlet anlayışını devletin temeli haline getirdi. O dönemden gerçek bir demokrasiye, çok partili rejime geçilmesi de uzun yıllar aldı. Çok partili rejime geçildikten sonra da demokrasi sık sık engellerle karşılaştı. Bazen iktidarı bırakmak istemeyen liderler toplumu baskı altına almaya çalıştılar, bazen de askeri müdahaleler demokrasinin gelişimini engelledi. Demokrasi mi iktidar mı sorusuyla karşılaştıklarında bazı liderler iktidarı seçti…Bütün bu gelişmelerden sonra Türkiye dünyanın demokratik ülkeleri arasında henüz hak ettiği yeri alabilmiş değil. Yasalarda yapılan reformlar gerçek hayata henüz tam yansıyamadı, hatta bazen geri adımlar atıldığı da oldu.”

**

Kitap hakkında çok olumlu yorumlar yapıldı… Emre Kongar; “Silahsız Savaş” Öymen’in kitabını okuyunca, bu konularda ağırlığımızı niçin koyamadığımızı, uluslararası ilişkilerde nasıl böyle yalnız kaldığımızı, ne gibi yanlışlar yaptığımızı göreceksiniz. Bu kitabı bütün siyasetçiler, hocalar, öğrenciler ve Atatürk öneminin özlemini çeken herkes okumalı” diyor.

Özdemir İnce diyor ki: “Onur Öymen eğer CHP Genel Başkan Yardımcısı olmasaydı, kitabını emekli büyükelçi sıfatıyla yazmış olsaydı, “Çıkış Yolu”, gazeteciler ve tarihçiler tarafından 2008-2009 yılının en önemli kitabı ilan edilirdi.”

Ben de derim ki; bu kitabı Erdoğan ve yanaşmaları muhakkak okumalılar…Ders alırlar mı o başka mesele…

BAŞBUG’UN KİTABI

Orgeneral İlker Başbuğ’un eseri şu sırada çok önemli ve anlamlı… Özetle; dünyadaki terör örgütlerinin çıkışı, hem de PKK’nın Türkiye’deki oluşumu ve hedefleriyle ilgili ilginç saptamalarda bulunuyor. Mesela: “PKK’nın kurulma amacının “Büyük Kürdistan Devleti” kurmak olduğunu belirtiyor.

Başbuğ, şunu kaydediyor: “PKK ve lideri, silahlı mücadelede silahlı propagandadan ileri geçemeyeceklerini görünce, hedef olarak ‘Demokratik Cumhuriyeti’ öne çıkarmaya başladı. Öcalan bu değişikliği ise, ‘Demokratik çözüm tek yol. Ayrılma, bölünme ne mümkün ne de gerekli’ sözleriyle ifade ediyordu. Bu bir geri adımdır. Silahlı mücadele ile istenilen amaçlara ulaşmanın mümkün olmadığının başka bir şekilde ifade edilmesidir.”

Başbuğ’un “Ulus devlet” tartışmalarına da değindiği kitabında, “Türk ulusu” tanımına karşı çıkanların, bir süre sonra “Türkiye” sözüne de karşı çıkacaklarını iddia ediyor. Bu çaba AKP’nin de çabası değil mi?

Başbuğ, Avrupa’nın PKK’ya verdiği desteği kanıtlıyor…Avrupa’nın PKK’ya verdiği desteği şöyle değerlendiriyor: “PKK, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkeden moral ve malzeme desteği almıştır. Başlangıçta bağımsız Kürt devletinin kurulmasını hedefleyen örgüte, tam politik desteğin verildiğini söylemek ne kadar zor ise de, 1995’e kadar PKK terör örgütünün başarılı olacağını düşünen birçok Avrupalı devlet olduğunu söylemek, o kadar zor değildir. Zaten, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasını sağlayan sürecin, örgütün tek başına silahlı mücadeleyle başarıya ulaşamayacağının, bazı devletler tarafından anlaşılmasıyla başladığı da ileri sürülebilir” diyor.

Benim Başbuğ’un kitabına naçizane tek itirazım: Birinci Tezkerenin geçmesini yanlış addetmesi. Eğer Tezkere geçseydi ve ABD Güneydoğu’ya yerleşseydi ne olurdu? Bunu sayın Paşaya sormak isterdim…

Malum kalemler kitabı begenmemişler. Bunları başka bir yazımda ele alacağım. Yanlız mâlum Tarafta Önder Aytaç; “İlker Başbuğ kitap yazmış. Ben daha okumadım ve okumayı da çok düşünmüyorum. Düşünmüyorum çünkü emekli askerlerde bir çeşit hastalıktır bu. Görevdeyken yapmadıklarının ve yaptıkları yanlışların günahlarını, yazdıkları kitaplar ile çıkartacaklarını düşünürler. Hiç bir emekli generalin günah çıkartma faaliyetine ortak olmamak için yazdıkları kitapları da okumam...”

Bu adamların ne kadar peşin hükümlü ve ihanet içinde olduklarının bundan daha iyi kanıtı olur mu?***

Yayın Tarihi : 12 Haziran 2011 Pazar 00:22:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 12.06.2011 11:44:04

kendi kendime soruyorum her kisi aklindan geceni düsüncesini sak diye yazabilirmi veya op ortada kafasidan geceni konusabilirmi bence olmaz olmamalidir basbug sizinde belirttiginiz gibi kitabinda pkk sundan vardir surdan beslenmektedir bunu istemektedir yani basitce her sey biliniyor veya bir okulda bir sinifta bunu bir soru olarak sorsaniz  cevap olarak ne yapmalidir herhalde kolay bir soru olacaktir herkez iyi not alacaktir cebani verecektir ama cözüm bu degil  bunun üzerine kitab yazmakta cözüm degildir sadece kafa karisiyor yada kitabla ne anlatilmak isteniyor ne kazaniliyor anlamakbiraz zor aslinda bizde topyekün bir  bir becerisizlik var bu isle ilgili merciler veya buna benzer bir isbasinda olanlarda hep aglanirlar dert yanarlar örnek dereler pis akar cevre bakani bakar bu dere hakikaten pis akiyor der milletten cok yakinir bir sey yapmaz al pkk meselesi yav burdalar burdan para aliyorlar destek aliyorlar  derler bilirler (peki kimbu isi hal eder yetki kimde)bir arpa yolu yol almazlar milletten cok aglanirlar terör konusunda ordan burdan ölenlerimiz cok buda en cok kimde  bizde islam alemlerinde birde bu ölüm kan üzerine hala ögünüyor bosami bu kan gitti diye kan davasi gibi devam ediliyor böylemi olmasi lazim ve arkasindan kitap yaziliyor dava uzuyor yani is basinda olanlar dan is istiyoruz netice istiyoruz cözüm istiyoruz dere pis ise bakan bunu hal etmeli bilmem bu is böyle ise hal olmali herkez elini tasin altina koymali deniliyor benden nasihat tas elinizi sakat eder saglam elle bir sey yapamiyor bahane cok yapiyor olur birakalim kisir dögüsleride artik bir seyler görmek icraat istiyoruz  bizi idare veya mesleginden sorumlulardan bu millet öyle bir milletki okumana gerek yok sadece bak  tarihine  yeter bu millet artik cözüm ister is  bekler bak elin oglu ikiz kulelere olani senaryo yazdi ve filim gibi uyguladi  filimde iyi tuttu masrafida bilmem kim sete sete karsiladi