1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

İnsanlar Niçin Yaşar, Milletler Nasıl Ölür?


1944 yılında, Cumhuriyet Bayramı’nda İstanbul’da Kolej’de sahneye konulan bir piyes; “İnsanlar Niçin Yaşarlar”!

Piyesin 1915’te Çanakkale’de bir siperde geçen ilk perdesinde, “milliyetçi” yedek subay Mülazım Faruk’la bugünkü liboşların, “vicdani retçilerin” o zamanki modeli, Mülazım Veysel arasındaki konuşma:

Veysel: “Sen çok geri kafalısın Faruk, hâlâ Garp’a (Batı’ya) düşmansın, hâlâ kendini ondan ayrı tutmak istiyorsun; ama biz Garp’a düşman olmakla bir şey elde edemeyiz; artık Garp’ın bir parçası olmalıyız.”

Faruk-aşkla! “Bizim âlemimiz Türk âlemi, her âlemden farklı ve ayrı olmalıdır. Türk milleti hiçbir yabancı medeniyete, hiçbir yabancı zümreye peyk (uydu) olamaz... Kendimizden ve yalnız kendimiz için bir yeni âlem yaratacağız. Şark (Doğu) bizi atıl bıraktı. Garp (Batı ) ise tepemize binip hedefine varmaya çalışacak...”

Veysel: Siz milliyetçiler çok hayalperestsiniz... Faruk: Veysel sen bunları anlayamazsın...

Veysel: Evet anlayamıyorum. Ben harptan, darptan, mücadeleden o kadar uzak, o kadar nefret eden sanatkâr bir insanım ki...

Faruk: Bununla iftihar mı ediyorsun? Ya, vatan savunması mevzubahis olursa... Veysel: Vatan, istiklal (bağımsızlık), bunlar kendi muhayilelerinizin heyecanı, alâyişi. Benim vatanım bütün dünya... Milletim de insanlık! (Faruk, Veysel’in yakasına yapışır. O sırada dışarıda hücum başlar... “Allah Allah” sesleri).

2. Perde: 1919: İşbirlikçi bir paşanın konağı!

3. Perde: 1920: Ve piyesin ana teması- son perde kapanırken, oyunun kadın kahramanı Selin’in Kurtuluş Savaşı’nda yüzü parçalanmış sözlüsü Mülazım Tarık’ı gene cepheye uğurlarken söyledikleri: “İnsanlar niçin yaşıyoruz, diye sorarlar. Gelsinler hayatın manasını bizden öğrensinler. Bir uğurda ölmeye, seve seve, şarkı söyleyerek gittiğimiz bir şey. İçinde yaşıyoruz. Hiç bir menfaat beklemeksizin, azimle aynı kanı taşıyan aynı şey için ölebilen insanlar için, hayatın bundan daha asil manası olabilir mi? Niçin, yaşadıklarını bilmeden hayatlarını heba eder insanlar... Kahrolsun harp, bütün zaferler sizin olsun, bize erkeklerimizi verin diye bağıran isterik kadınlar, beni dinleyin, bana inanın: İnsanlar milletleri için yaşamalı, milletleri için ölmeli!

Bu piyesi ben, 19 yaşımdayken yazmıştım ve üç temsili de ayakta alkışlanmıştı. Milli duygular ve Kurtuluş heyecanı hâlâ canlıydı o yıllarda! Bu hatıralar, çoğu ailelerde, her alanda yaşanmıştı. Ve bunun için de yadırganmamıştı!

Piyesin bazı sahnelerini şimdi neden naklettim? Herhalde, kendimi methetmek ve “Ben neymişim” demek için değil! Bayram tatilinde, bir nefis-vicdan muhasebesi yaptım, düşündüm; acaba şimdiki yazılarımla, “dibekte su mu dövüyor, hamamda türkü mü söylüyorum”. En yakınlarım, “Bu yaşında, artık yorma kendini, köşene çekil, rahat et” diyorlar! Yazmadan edemeyeceğim bir deyiş vardır: “Tacize, tasalluta uğradığında karşı koyamazsan, arkana yaslan, rahat et” demişler... Ama ben böyle olanlardan değilim: Ülkem, milletim, her yandan ve içinden tasalluta, tacize uğrarken, arkama yaslanıp rahat edeceklerden değilim.

O “oyunun” yer aldığı yıllarda, Türklüğü tehdit eden tehlikeler bugün de aynı ve büyük, şimdi daha da çok yönlü-boyutlu devam ediyor! “Oyun” gene aynı “Büyük Oyun”, ne var ki, şimdi “Veyseller”, her “Taraf”ta, her alanda, artar ve küstahlaşırlarken, biz “Tarıklar, Faruklar” adeta çaresizlikler ve tarifsiz acılar içindeyiz! Ve maalesef, bugünkü “ahval ve şerait” aynı olsa da milli heyecanda zafiyet var!

Aziz dostum Turgut Özakman, ben bu endişelerimi söyleyince, “Merak etme ağabey, biz dibe vurur, gene de çıkarız” der... Allah vere de soluğumuz kesilmese!***

Yayın Tarihi : 15 Aralık 2008 Pazartesi 12:03:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gördes Annesi Nebîle IP: 88.231.74.xxx Tarih : 15.12.2008 20:38:10

Yakın tarihimizde gaflet ve delalet içinde bulunanların davranışları karşısında Türk Devleti dibe vurmadı; önce dinledi-takip etti, sonra da şahlandı ve şanlı Kurtuluş Savaşımızın destanını yazdı. Türk Milleti her zaman vakurdur, başı diktir ve de -sırası geldiği zaman- hakkını aramasını bilir; hiçbir zaman dibe vurmamıştır ve soluğu kesilmemiştir. Çağ öncesinde olduğu gibi, kadınların saçından tutulup yerde sürüklenerek "sahte polis yeleklilerce" tecavüze götürdüğü kişilere önlem alamayan Dahiliye Nazırından, Türkiye'yi İMF ve AB'ye satan "kapitülasyoncu" Maliye Nazırından, Devletimizin parçalanması uğruna ABD'ye taviz veren, Talabani'ye ve Barzani'ye göz kırpan Hariciye Nazırından, uydurma bir Ergenekon davasıyla yeni bir "Malta Sürgünleri olayını" yaratan Harbiye Nazırı ile Sadrazamdan hesap sorulacağı gün çok yakındır.