16 Mart 1920’de İngilizlerin İstanbul’u mütareke hükümlerine rağmen işgal etmelerinin 86. yıldönümü idi… O gün İngiliz askerleri Mebusan Meclisini basmışlar, Mebusları tutuklamışlar ve Şehzadebaşı Karakolunu basıp uyumakta olan, silahsız bando erlerini kahpece öldürmüşlerdi…
Bu acı olayı medyamız pek hatırlamadı ve hatırlatmadı. Oysa bu Batı hoyratlığı ile 2003 yılının, aynı 16 Mart günü başlayan başka bir işgalin, Irak’ın ABD ve Koalisyon kuvvetleri tarafından işgalinin arasında, ibret bağı var; yabancı Büyük Devletlerin ne kadar ceberut, ne kadar güvenilir olmayacaklarını çağrıştırıyor!
ABD’nin, Irak’a saldırısı ve işgali, yanlış, yalan gerekçelerle yapılan ve inanılmaz vahşetle sürdürülen, kocaman bir fiyaskodur. 3000'e yakın Amerikalı, İngiliz ve koalisyon kuvvetleri mensubunun, 40.000’e yakın Irak'lının hayatına mal olan, sonucu kaos, kocaman bir fiyasko!
ABD, İngiltere ve sözde “koalisyon” Irak’ta hem askeri hem siyasi bakımdan, batağa saplanmıştır. Başında, Amerikalıları Saddam’ın diktatörlüğünden kurtardıkları için kucaklayan Iraklıların çoğu şimdi ya direnişçi olmuşlar, ya da direnişçileri destekliyorlar.
Irak’ın, eski Başbakanlarından Ayad Alawı BBC'ye açıkça söylemiş; ”Eğer, bu durum bir iç savaş değilse iç savaş başka nasıl olur?”… Bu, gerçekten bir “iç savaştır” hem de çok taraflı, çok kanlı bir iç savaş; hem Irak’ın mezhep köken ve inanç bağları yüzünden parçalanmasının savaşı hem de işgalci kuvvetlere karşı bir iç savaş!
Ama ABD de Bush, Yardımcısı Cheney, Irak’taki Amerikan Komutanı General George Casey bu “gerçeği” yalanladılar, hala Irak saldırısının ve işgalin ”başarılı olduğunu" iddia etmişler. Cheney olayın sadece Irak olayı olarak görülmemsi gerektiğini, “önümüzdek 10 yılda Orta Doğunun geleceğini belirleyeceğini” söylemiş…
Eğer öyle ise de, Irak’ta şimdi olanlar, yaşananlar bir ölçütse, gelecek çok karanlık ve ABD de çok hatalı demektir. ABD’nin, hatalarının bedelini Amerikan askerleri hayatlarıyla ödüyorlar, Bush ve şürekâsı da muhakkak gelecek seçimlerde, öder. Ama zavallı Iraklıların uğradıkları zarar nasıl ödenecek. Orta Doğu'nun yapısına verilen ve verilecek zararlar nasıl telafi edilecek?
BUSH VE ŞÜRAKASI
New York Times, son başyazısında Bush’un özellikle, Donald Rumsfeld'in, hatalarını sayıp döküyor; Irak’ta toplu imha silahlarının hatta hazırlıklarının bulunduğu ve de Saddam'ın El Kaide örgütü ile Amerika’ya yapılan terör saldırılarıyla yakın ilişkisi olduğu yolundaki istihbarat hatalarından başlayarak, Irak koşulları, hatta karşılaşılacak yerel ve askeri mukavemetin boyutları konundaki, “cehaletleri”…
Pentagonun, yani Rumsfeld ve Wolfowitz'in strateji, muharebe alanındaki Amerikan komutanlarının taktik hataları… Velhasıl hepsi, dünya lideri olmak iddiasındaki Amerika için bir utanç listesi…
Fakat daha inanılması güç olan Bush ve şürekâsının, bu fiyaskodan hiç ders almamış görünmeleri ve aynı kafayla İran'a saldırmaya ve de BOP'de liderlik yapmaya kalkışıyorlar! Ne var ki bizim hükümet, Dışişleri Bakanı Gül’ün açıkladığına göre, bu ABD hükümetinim liderliğini kabul etmiş görünüyor! Eğer Ortadoğu'da demokratik düzen böyle kurulacaksa boşuna beklerler!
NY TIMES, bu fiyaskodan Amerika için çıkarılacak dersler olduğunu, ama “Amerikan liderleri yakın tarihten ders çıkarmasını hı bilselerdi Vietnam fiyaskosunu hatırlarlardı”.
Ama Bush ve Rumsfeld hala koltuklarında! Bu fiyaskonun her boyutundan bizim çıkarmamız gereken dersler var.
Gariptir, medyamızda, bazı köşe yazarları, bu saldırı ve işgali “haklı”, “Yani Saddam kalsaydı, daha iyi olurdu?” diyorlar. Oysa, Irak 2003’ten öncesini aratacak bir kargaşa içendedir!
Bugün olanlara, Irak’ın, Iraklıların durumuna bakınca, asıl söz sahibi olan Irak’lılar Saddam’ı ve zamanını arıyorlar. O nihayet “yabancı” işgalci değildi, sonunda kendileri onu devirebilirlerdi. Şimdi işgalcilerden ve kaostan nasıl kurtulacaklar?…
Cengiz Çandar’ın bu konudaki yorumunun son cümlesi, adamın kafasının ve gönlünün nerede olduğunu gösteriyor; “Savaşın doğru ve haklı olduğunu bulmak için, basit bir ölçü” diyor ve ekliyor; “Üç yıl önce Irak Cumhurbaşkanlığında Hüseyin Saddam oturuyordu. Şimdi ise Celal Talabani!” -yani Bağımsız Kürdistan’ın mimarlarından Talabani’!
BİRİNCİ TEZKERE
Bizim de bu saldırıya katılmamış ve geçit vermemiş olmamızı da yanlış görenler var.
İtiraf edeyim, o zaman ben de bu düşüncede idim ve tezkere kabul edilse ve ABD Irak’a Güneyimizden -Kuzey Iraktan da saldırsaydı, sonra Irak’ın geleceği tayin edilirken – barış sofrasında yer alamayacağımızı yazmıştım… Yanılmışım! Şimdi Irak’ta, Allah için, ne de bir “barış sofrası” var ya! Eğer, tezkere kabul edilseydi TSK'de bu hoyratlık ve işkencelere ortak olacak ve de, Irak konusunda hiçbir söz hakkımız da olamayacağı, uzun perspektifte anlaşılıyor ki, ABD’nin, Orta Doğu v e Irak siyaseti, öteden beri. Kürt kartına, hatta Kürdistan’ın kurulmasına odaklanmıştır.
EĞER tezkere kabul edilmiş olsa bile, sonunda, bizi gene Kuzey Irak’tan dışlayacaklardı. PKK ile mücadeleyi savsaklayacaklardı. Ama bu de bahaneyle yerleşecekleri Güneydoğu’da, işleri büsbütün karıştıracaklardı. Çuvallar ve kelepçeler başka şekilde orada başımıza bileklerimize takılacaktı Bizi Allah kurtardı…
VE ORTA DOĞU
Birinci Tezkere kabul edilmedi diye hayıflanan Ertuğrul Özkök şimdi, ise. ”Aman yüzümüzü Batıya doğru çevirip Orta Doğunun bulaşıcı coğrafyasından elimizi, eteğimizi çekelim “ diyor… Çok yüzeysel bir düşünce; Orta Doğu –Irak –Filistin, şu sırada “bulaşık”, ama “bulaşmamak” mümkün mü? Bulaştırmak isterler! ! Ancak, Devlet adamlığı- Türkiye’ye yakışan “devlet adamlığı”, odur ki, ”bulaşmaz, bulaştırmaz”, kendi ağırlığını koyar. Atatürk’ün yaptığı gibi!
NEVRUZ- önceki gün bazı gazete ve TV’lerin Nevruz olaylarına ait haberlerine takıldım…
Gösteriler, PKK-APO gösterilerine dönüşmüş polislerimiz atılan taşlarla yaralanmış… Türk uçak ve helikopterleri yuhalanmış ve başlıklar, değerlendirmeler, özetle, şöyle; “Nevruz olaysız geçti- Diyarbakır’ın ve bölgenin üzerinden Türk jetleri uçması tedirginlik yarattı!”.
Önceki yazımda “Nevruz ateşi harlanmırsa, F-16’ları uçurmanın tam sırasıdır” demiştim. Kim uçurduysa, varolsun- Ama birileri hemen mazeret beyan etmişler; “rutin eğitim uçuşları idi” diye… Nerdeyse, “bölgenin DTP'li Belediye Başkanlarından uçuş izni alınmalıydı" diyecekler’!