27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

“J’accuse” – “Suçluyorum”!


Ünlü Fransız Yazarı Emil Zola’nın, 1898’de zamanın Fransız Cumhurbaşkanı Felix Faure’a, Alfred Dreyfüs’ün aklanması için yazdığı, L’AURORE gazetesinde yayınlanan, açık mektubun adı… Bu deyim dünyada, haksızlıklara, yalan iddialara karşı tepkilerin, adeta “tanıtma yazısı” adı!

Yüzbaşı Alfred Dreyfüs 1891’de, uydurma delillerle Almanlara casusluk yapmakla suçlanmış, gizli celsede –gizli tanıklarla yargılanmış, ordudan ihraç edilmiş. Müebbet hapis cezasıyla “Şeytan Adasında” dört yıl yatmıştı! Zola’nın açık mektubu, davanın yeniden, görülmesine yol açmış ve neticede, Dreyfüs’ün aklanmasını sağlamıştı! Şu sırada, nedense aklıma geldi!

Ve şu sıra aklımıza gelen başka şeyler var; Örneğin George Orwell’in “1984” adlı romanı! Sözde 1984 yılında, muhayyel bir ülkenin –bir “Korku ülkesi” haline gelmesinin öyküsü! Bu ülkede bütün insanlar “Büyük Birader” tarafından izleniyor, dinleniyor ve yargısız cezalandırılıyor!

Gene, her nedense, aklıma geldi; 1798’de, Fransız Devriminin “Terör Dönemi”. Masum insanlar, sadece aristokrat oldukları için, Robespıer gibi, acımasız savcılar tarafından, suçlanıp yargılanıyorlar ve sirke dönüşen –meydanlarda başları, “örücü” kadınların alkışlarıyla, Giyotinde kesiliyor! Fransa Devriminin, “Terör Döneminin” travmasından yıllarca kurtulamadı!

GELELİM BUGÜNE

Bunlar “romandı” – tarihte kaldı, ama şimdilerde başka şekillerde hem de Türkiye’de yaşanmakta!

Türkiye’nin, 2000’li yıllarda, Atatürk’ün kurduğu “aydınlık” Cumhuriyet’ten, Orwell’in “1984”’üne, “Karanlıklar ülkesine” dönüşeceği, kimin aklına gelirdi? Dreyfus olayının, benzerlerinin, Yüzbaşı Dreyfüs’ün çektiklerinin, şimdi Türk subaylarına, Generallerine reva görüleceğini kim tahmin edebilirdi?

Hem de, “21. Yüzyıl” Türkiye’sinde. 17. Yüzyıl sonunda, Paris Concorde meydanındaki “Giyotin temaşasının” post –modern örücü kadınlar ve adamların alkışlarıyla, Televizyon kanallarında, Gazete manşetlerinde, tekrar edileceğini ve –post modern Robespier’leri, kim öngörebilirdi? Kısacası; 17. Yüzyıldaki Fransız ”Terör” döneminin, 21.Yüzyılda ülkemizde, “Ergenekon Süreci” olarak tekerrür edeceğini, kâbusumuzda görsek, inanmazdık! Ama gözlerimizin önünde oldu- oluyor işte!

İnanıyorum ki, sonunda bağımsız, yargıçlar, masum bulduklarını aklayacaklar ve suçlar sabit olanları da mahkûm edeceklerdir!

Fakat bu iş orada biter mi? Gerçekler ortaya çıksa bile, ülkenin üzerine çöken, korku ve şüphe bulutları dağılmayacak ve sonsuza, bırakırsak TC’nin sonuna kadar, devam edecektir! Hatta o zaman masum insanları aklayan bağımsız Yargıçları da “Ergenekoncu” olmakla suçlarlar!

SON PERDE

Bu fesatlar, tezvirat yumağını Hazreti Süleyman bile “adaletiyle” çözebilir miydi?

Bu oyun bu karabasan bu trajedi üzerine perde nasıl inecek? Yunan trajedilerinde, konu, Arap saçına döndüğünde, piyesin yazarı, sahneye “Tanrısal” bir makine indirir ve son perde de iner!

Geçmişte işlendiği iddia edilen, “faili meçhul” cinayetlerin, failleri serbest mi kalmalı? Kesinlikle hayır! Hayır, ama o olanların gerçekleri, silahların menşei ve “Ergenekonun” şimdi neden hortlatıldığı, tam ve mümkünse, kesinlikle anlaşılmalı!

Ancak gerçeklerin ortaya çıkması, adaletin yerini bulması, bu “süreci” - kapsamı sürdürmekte kararlı olanların - İsmet Berkan, Fehmi Koru, Ali Bayramoglu, Hasan Cemal vb. umurlarında mı? Onları, hakikatler –adalet ilgilendirmiyor; istedikleri TC’ni ve Ordusunu "bitirmek"! Şimdi “sürecin kesilmesinden” korkuyorlar! Karabasanı sürdürmek pahasına!

Adalet yerini bulmalı; ama bu kapsamda haksız yere suçlanan ve hapis yatanların aile hayatları alt üst olanların vebalini kimler üstlenecek ve masum insanların kaybettikleri ayları, yılları onlara, kim geri verecek?

SUÇLUYORUM

Ben Emil Zola filan değilim ama “Suçluyorum”; Aydınlık Türkiye’mizi, karanlıklar, korkular ülkesi haline getirenleri, masum insanları “Giyotine” götürenleri. - Bunu alkışlayan fesat “örücülerini” “suçluyorum!”… Aksi sabit olana kadar masum olan insanları, aylarca iddianame ortada yokken, – Rektörleri, Generalleri Gazetecileri, Parti Başkanlarını ve gene suçları henüz sübut bulmadığı halde, masum sayılmaları gerekenlerle aynı torbaya koyanları “Suçluyorum”… Türkiye’mizi, bu karanlıklara sokanları ve güzel Cumhuriyetimizi bitirmek için ülkemiz üzerine, bu karabasanı çökertenleri “suçluyorum” ve sonunda “İlahi Adalete” güveniyorum!..****

Yayın Tarihi : 28 Ocak 2009 Çarşamba 00:13:18


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
tarihçi IP: 88.231.92.xxx Tarih : 29.01.2009 00:05:25

25 Mart 1919 tarihli "Vakit" gazetesi, "Mustafa Kemal'in dava edilişini ve Harbiye Nezaretine dilekçe ile başvurusunu" bahseder. Mustafa Kemal Atatürk, mahkemeye verilişi ile ilgili olarak şunları söyler: "Bu gazete beni Osmanlılara dava etti. Birgün bir celpname aldım. Hakaret sanığı sıfatıyla bir hafta sonra mahkemeye çağrılıyordum. Yaman çatmıştık. ..... Siyasi bir şey de yapamazdım. Hukuk çareleri bulmalı idi. İsterdim ki bu muhakemede bulunayım. Fakat o zamanki İstanbul gazetecilerinin en aşağılıklarıyla karşı karşıya gelmek çok gücüme giden bir şeydi. Bundan başka davanın bazı politikacılar tarafından hazırlanmış bir plan neticesi olduğunu da düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım, mutlaka mahkûm olacaktım. Bu vesile ile birçok dertlerimi döksem bile bunlar mahkeme salonlarının duvarları içinde kalacaktı." Sadi Borak'ın "Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları, 1899-16 Mayıs 1919" adlı yapıtından alınmıştır. Sayfa: 219-220


kemal canay IP: 88.229.199.xxx Tarih : 29.01.2009 00:45:15

.Saygı değer şerefli basın mensubu kardeşim,yazınızı baştan sona kadar okudum.Allah sizi ve sizin gibi yiğit kardeşlerimizi korusun.Bu ülkede satılmış,yalaka,ATATÜRK ve cumhuriyet düşmanı basın mensupları olduğu gibi,yiğit-cesur,gerçek vatansever basın mensupları olduğunu her vesile ile gösteriyorsunuz.Bu gün ülkemizde AÇLIK-İŞSİZLİK-GEÇİM SIKINTISI-BÖLÜCÜLÜK-FUHUŞ-UYUŞTURUCU-RÜŞVET-ADAM KAYIRMA-YOLSUZLUK had safhada iken sunni ve hayali gündemlerle milleti ERGENOKONLA yatırıp onunla kaldırıyorlar.TÜRKLÜĞÜN SİMGESİ olan bu şerefli ısmi alçakça kirletmeye ve kötülemeye çalışıyorlar.Bunu yapan TÜRKLÜK düşmanı bölücüler-irticacılar ise bayram yapıp zil takıp oynuyorlar.Bu vahim linç olayı karşısında ise ne acıdırki kimseden ses çıkmıyor.Beni sokmayan yılan bin yaşasın deyip herkes cezasını çeksin diyorlar.Kendini milleyetçiyim diyen siyasi partiler-sivil toplum kuruluşları susuyorlar seyrediyorlar.Yazıklar olsun onlara,35 sene verdiğim emeklere yazıklar olsun.haksızlık karşısında susanlara yazıklar olsun.Ülkemiz ayaklarımızın altından kayıp gidiyor.bunu görmemek için kör,duymamak için sağır olmak lazım.Cumhuriyetimizin kazanımları birer birer ele geçiriliyor.Ulu önder ATATÜRK,ün BURSA NUTKUNDAKİ hususlar birer birergerçekleşiyor,vatan toprakları yabancılara satılıyor,aslanlar gibi hain bölücülerle dağlarda savaşan bu ülkenin yiğitleri teker teker cezaevlerine dolduruluyor,herkes susuyor,herkes seyrediyor.ülkede hukuk var demokrasi var safsatasıyla türk milleti kandırılıyor.şimdi ben buradan bu necip milletin yiğit evlatlarına sesleniyorum ve diyorumki bu ülkede hukukda yoktur-demokrasi de yoktur,bu ülkede oligarşi ve faşizm vardır.Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın.Cumhuriyetimiz-ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ tehdit ve tehlike altındadır.Ne mutlu TÜRKÜM diyebilen herkes bunu böyle bilsin ve titreyim kendisine gelsin.yoksa yarın çok geç olacak.Bu düşüncelerle sayın ALTEMUR KILIÇ Beyefendiye selam ve saygılarımı sunuyorum.


T.C'in bir Atatürkçü Türk Milliyetçisi IP: 88.231.76.xxx Tarih : 31.01.2009 17:55:00

Malûm kişiye hitaben: Yok etmeye çalıştığın Türkiye Cumhuriyeti' nin gerçeği; 'Türkiyeliyim dediğin' mevhumu sonunda, "Türk Vatandaşı olarak" ortaya koyman; şimdiye kadar adını anmak istemediğin ATATÜRK'ü anımsanan Davos'ta mı aklına geldi ! ?.. Sayın Onur Öymen'in, 31 Ocak 2009 tarihli "Hürriyet" gazetesindeki yorumunda belirttiği gibi: "Türk askerinin başına çuval geçirilirken, bu öfkeni nerede saklıyordun !"