Dersim isyanı ve sonrası, tarihimizde derin bir yara… Bu “yarayı” kimlerin neden açtığı -İngiliz parmağı delil ve belgeleriyle sabit- tartışılacak tarafı yok; Seyit Rıza ve avenesinin devlete karşı açık başkaldırısı...
”Yara” zamanında radikal cerrahiyle tedavi edilmiş, isyan tekmil edilmiş, Rıza ve avenesi gerektiği gibi cezalandırılmış. Bu yara kabuk bağlamış, hatta kapanmıştı. Şimdi birdenbire yara kaşınıyor; anlaşılan kanayıncaya, kan akıncıya kadar da kaşınacak… Kanı kan mı temizlesin isteniyor?..
***
Devlet Bahçeli noktayı koydu: ”Dersim olayı bugünkü PKK olayının aynı…” ve şimdi PKK isyanı nasıl bastırılması gerekiyorsa, o zaman da öyle bastırılmış ve asiler itlaf edilmişti. Devletin özür dilemesine gerek yok, hükümetin bu olaydan ders alması gerekir!.. Ne var ki şimdi bu yara kaşınarak -Kürt asileri zamanın bölücüleri ve PKK- haklı gösterilmek ve TC’ne, Atatürk’e saldırmak isteniyor…
Baykal da doğru söylüyor: “Yaşanmış olan haksızlıkların aşılması için gerekeni elbette yapmaktır, ama kabuk bağlamış olan yaraları kaşımak ve kanatmak için değil…. Özür dileyenlerin bir kısmının iyi niyetle bunu talep ettiğini biliyorum, ama özür dilenmesini isteyenler de özür dileyenlerin oyununa alet olma durumuna düşüyorlar... Özür dileyenlerin oyunu gerçekten insanları ferahlatmak, rahatlatmak değil, yaraları kaşımak, nefreti artırmak, Cumhuriyetin birikimini, ulus devleti temellerinden sarsmak isteyen çevrelerin de bu olayları istismar etme, bu çabalara kol kanat verme anlayışlarını dikkate almak lazımdır."
Evet, bu kadar aşikar!
Baykal’ın bu konuşmasında Kılıçdarol’una da ince bir dokundurma var. Çünkü o da “özre” taraftar!
Ancak, görevi evi toplumdaki yaraları kapatmak ve kısır tartışmaları önlemek olan Başbakan Erdoğan, herhalde oy hesaplarıyla “Dersim” konusunda “Dersim için devlet adına özür dilemekle” yarayı büsbütün kaşıdı. Farkında değil sonunda gene kan akacak!
***
Belki de biraz farkında; has adamlarından AKP Aydın milletvekili Mehmet Metiner’in “Sabiha Gökçen Havaalanının adını değiştirmek önerisi üzerine ”Sen dur azıcık1 demişti, yani “şimdilik” sırası değil!..
Ama Metiner durmuyor, aksine azıtıyor: TBMM genel kurulunda “Sabiha Gökçen’in adının kaldırılması yetmez… Dersim “katliamı” ile özdeşleşmiş isimler olan
Abdullah Alpdoğan ve Fevzi Çakmak’ın adlarının Tunceli’deki yerleşim yeri ve
parklardan kaldırılmasını" diyor.
Sabiha Gökçen’e tabancasını vererek harekata katılmasını emreden, “Asileri vurun” diyen de Atatürk! Yani asıl hedefi Atatürk!
***
Mehmet Metiner Efendi; bu gidiş ve kafalarla, zaman ve şerait müsait olunca Atatürk’e daha açıkça vurmaya da sıra gelir ama sen adındaki gibi “er” kişi, sözünün eri isen, çağdaş Türk kadınına örnek, simge olmuş Sabiha Gökçen’i melun niyetlerine alet edeceğin yerde şimdi, Atatürk’ün adının, heykellerinin, resimlerinin de kaldırılmasını, Anıtkabir’in de yıkılmasını açıkça iste... Ama yapamazın, çünkü sıkmaz!..
***
Sokakların, caddelerin, parkların adlarının değiştirilmesi kampanyası başlatıldı... Erdoğan Ankara İstiklal Mahkemesi Başkanı merhum Ali Çetinkaya’ya “Cellât Ali” deyip adının Ankara’daki caddeden kaldırılmasını istedi ya... Hem de Mustafa Muğlalı Paşa’nın adı da Van’daki kışladan kaldırıldı ya... Türkiye sathında kaldırılacak ne isimler var... Birileri ellerinde haritalar bunları belirliyor...
Birden hatırladım; Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözleri bile rahatsız ettiği için Güneydoğu dağlarından silinmedi mi?!! Bu sözler Cumhurbaşkanı Gül’ü de rahatsız ediyordu... Ne var ki bu sözler aslında millî birliği ifade eder. Ve bugüne kadar bu anlayışla Türkiye’de bütün etnik gruplar Türklük kazanında birleşiyorlar ve kaynaşıyorlardı...
Şimdi Talabani buyurmuşlar, “Hazırlanacak yeni anayasada ‘Türkiye’nin hepsi Türk değildir. Türkiye birçok ırktan oluşur’ ifadesine yer verilsin.”
Ülkenin kimyası bozulmaya görsün, daha da bozulacak... Kararlılar; muhakkak kan akıtacaklar...