2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Kara Günler

Bu günler, 12 Şubat ve sonrası, vatansever, Ordusunu canı kadar sevenler için, “kara günler”!

Süleyman Nazif, 9 Şubat 1919’da d’Esperey’in, at üstünde İstanbul sokaklarında dolaşması üzerine, Hadisat gazetesinde, ”Kara Gün” başlıklı bir yazı yazmıştı, bunu hatırladım! İstanbul’un, 16 Mart 1920’de, İngilizler tarafından dan işgalinden sonra, 9 Sultanahmet meydanında, binlerce kişinin katıldığı muazzam bir “Kara Güm” mitingi toplandı. Halide Edip (Adıvar)’in, ağlayarak yaptığı heyecanlı konuşmayı da hatırladım. Sonraki “Kara gün” mitinglerinde, Süleyman Nazif, Mehmet Emin ve Halide Hanım ve diğerleri “Türk milletinin böyle bir işgali bunu kaldıramayacağını” söylüyorlardı...

İstanbul’un işgalinden sonra, vatanseverler- Komutanlar, İngilizler, tarafından tutuklandılar- “Bekir ağa bölüğü” denen hapishaneye tıkıldılar. Sonra da, düzmece “Kürt Nemrut Paşa Divanı Harbinde” yargılandılar. Bunlara karşı direniş, Halide Edip’in yazdıği gibi Türklüğün “ateşle İmtihanı”nın başlangıcı idi – kurtuluş ateşi çakılmıştı!

Bugünlerde de, “Kara günler” yaşıyoruz; önceki gün-gece 12 Şubat 2011 ve sonrası, “kara günümüz” oldu; Türk Ordusunun 364 Generalinden, 29’u Kuvvet Komutanları-Deniz Saha komutanları generaller amiraller, Savcının isteği ve İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandılar, Hasdal’a "tıkıldılar"- diğerleri de Metrise!...

Türkiye’yi şimdi işgal edenler, İngilizler değil; “amacına vardıktan” sonra terk edeceklerini, söyleyen “vatmanları”- biletçileri- ve Komutanları suçlayanlar da “fahri savcılar”…

Bu yeni tutuklama dalgasının hukuki gerekçelerini, tartışacak değilim. Önceki akşam, TV kanallarında, dolaştım: hukukçular ve yazarların söyledikleri, bu konuda, Usa büyük bir anlaşamazlık hatta kafa karışıklığı –karıştırırcılığı – olduğunu gösteriyordu. Sadece, bilimsel hukuk açısından değil- tartışanların, durdukları yere göre… Tutuklamaların adilane ve hukuki oluğunu iddia edenlerin, peşin hükümleri ortaya çıktı. Fakat hepsinin anlaştıkları bir husus vardı; Türk Adaletinde –Yargısında, “adaletin” çok geç kalmasından başlayarak, köklü bir çarpıklık - yozlaşma , “adaletsizlik - hukuksuzluk” var: Hepsi söyledi: köklü bir reform gerekiyor. Reform adı altında, yapılanlar da, Yargıyı büsbütün bölüyor- İktidarın sultası altına sokacak!... Ancak şu bağlamda, -mesela, tutuklama gerekçeleri- hususundaki kanun maddelerinin muğlâk-tartışmaya muhtaç olması ve başka şüpheler, olduğuna göre, Ergenekon Davalarında - Balyoz davasında, hangi hukuk ve adaletten söz edilebilir?... İnsanlar, reformu mu, bekleyecekler? Durum- esas, bu olduğunda, “şeytan” ayrıntılarda, TSK’ni, saf dışı kılmak komplolarında. Bu komploların arkasında yabancıların Atlantik ötesinden, uzanan “parmaklar” olduğu da, aşikâr!

Bu tabloda “Ordunun vesayeti- vesayetten” kurtulmak” gibi sözler de, bahane. Bu “dallar- budaklar” bir tarafa, “Ağacın içi kemirilmekte” . Süheyl Batum’un, “kâğıttan kaplan” sözlerinin, tam metni okunursa, meramının ne olduğu daha iyi anlaşılacak ve şu sırda anlaşılıyor da!...

İstanbul’un işgalinde, TV yoktu. Şimdi var: Türk Ordusunun onurlu general ve amirallerini adi suçlular gibi. TSK nin parçası Jandarmalar tarafından, kapalı tutuklu minibüslerine “ tıkılmaların – Komutanların parmaklıklar arkasından fark edilen yüz ifadeleri, bana –bizlere, hüzün verdi. Bu ifadelerde, hem acı, çaresizlik ve öfke okunuyordu! Ben ve eşim gözyaşlarımızı tutamadık: Mustafa Kemal'in askerleri, bu muameleleri hak etmiyorlar! Onları, Hasdal ve Metris’e götüren-oralarda, içeri alan askerin ve bütün Ordu mensuplarının da aynı hüznü duyduklarından eminim. Ötekilerle, aramızdaki fark burada. Bu manzaralar onlara muhakkak, düşman komutanları tutuklamış gibi mutluluk veriyor. Düşünün: Bu Komutanları, general ve amiralleri karşılarında esas vaziyette durdurmak- paylamak, susturmak o bazıları, için, ne büyük keyif!...

Dün akşam kanallardan birinde, adamın biri, ”Generallerin, Amirallerin, ne ayrıcalıkları vaki, onlara “pozitif ayrıcalık” yapılsın” dedi. Evet, o generaller-amiraller, suçları sabit olana kadar, bizler için “ayrı ve Arıcaklıdırlar”!

Tesadüf: Mısırda Ordu yönetime el koydu. Türkiye’de de, iktidar Orduya el koyuyor! AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, tutuklama kararlarını, adeta ‘idam’a çevirdi - İktidar peşin hükmünü verdi- gerekçeler arkadan gelsin!

Türk milletinin ve Ordusunun bağrına hançer dayanmış, kıvıra kıvıra sokuluyor… Bu manzara karşısında, duygusallığımı mazur görün beni, düzmece gerekçeler, çuvallara sokulmuş CD’ler, gizli tanıklar, gerçek olup olmadıkları ilgilendirmiyor artık. Ben, Orduma sokulan hançerden yaralıyım, hamaset yapmıyorum… Drama oynamıyorum: İçimden Harbiye Marşı’nı haykırarak, ağlayarak söylemek geliyor:

Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbânıyız “ Aynen!..

Ve Haberal: Mehmet Haberal’a yapılan işkenceler, başka acı. Ya Rap, bu ne hınçtır!..***

Yayın Tarihi : 14 Şubat 2011 Pazartesi 00:32:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. S. IP: 78.161.234.xxx Tarih : 14.02.2011 20:32:34

TARİHTEN YAPRAKLAR veya TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR

5 Mart 1919 Çarşamba: Damat Ferit Paşa'nın, Yüksek Komiser danışmanlarından Hohler'a bildirisi: "Bütün umudumuz Tanrı'da ve İngiltere'de.. İSTEDİĞİNİZ HERHANGİ BİR KİMSEYİ TUTUKLAMAYA HAZIRIZ.." ("Vahideddin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele" Turgut Özakman. s: 389)

8 Mart 1919 Cumartesi: İstanbul Hükümeti, "İŞGAL KUVVETLERİ KARŞITI SAVAŞ SUÇLULARINI YARGILAMAK İÇİN YENİ BİR MAHKEME KURDUĞUNU" bir kararnameyle duyurdu. ("Atatürk, Modern Türkiye'nin Kurucusu" Andrew Mango. s: 250)

14 Mayıs 1919 Çarşamba: Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti Başkanı Damat Ferit Paşa'yla, Damat Ferit'in Nişantaşı'ndaki konağında akşam yemeği sırasında görüşürler.Ferit Paşa'nın, "-..mesela, gittiğinizde Samsun ve havalisinde ne yapacaksınız?" sorusuna karşın, Mustafa Kemal şu cevabı verir: "-İngiliz raporlarına göre Samsun ve havalisinde bazı karışıklıklar varmış.. biraz abartmadır zannediyorum. Ne de olsa bunlar basit şeyler.. Yerinde yapacağımız inceleme ile çözüme varırız. Şimdiden isabetli bir şey söylemekten korkarım." Kendi çıkarları için Samsun'a gönderdikleri Mustafa Kemal'in, amaçlarının dışında hareket edeceğinden ilk kez şüpheye düşen Damat Ferit, heyecandan titreyen sesiyle sordu: "-Pekala, siz bana, harita üzerinde nerelere kadar kumanda edeceksiniz, gösterirmisiniz?" Mustafa Kemal, küçük bir harita göstererek açıklar: "-Henüz ben de tam bilmiyorum (!).., belki.., takriben.., şu kadar ufak bir parça (!)" Damat Ferit kuşkular  içinde Genel Kurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa'nın fikrini sorar. Cevat Paşa'nın, "ZATEN NEREDE, NE KADAR KUVVET KALDI Kİ.." sözü üzerine derin bir nefes alır. ("Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları" Sadi Borak. s: 257)