18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

“Keyifler Tayyip”

Rahmetli İlhan Selçuk sormuştu ölmeden önce: “Keyifler Tayyip mi, Recep Bey” diye… Bugünlerde, Sayın Erdoğan’ın keyfi “Tayip” lügat karşılığıyla, çok hoş… Nasıl olmasın? Türkiye’yi, yarısından bölmek pahasına, “EVET” “zaferini” kazandı. Böylelikle, seçimlerde, nihai zaferinin de yolu açıldı… Yeni Anayasa, bu ivmeyle kendi amaçlarına uygun, değiştirilirse ve “Başbakanlık Sistemi” adı altında 2.Cumhuriyet veya Post-modern, Padişahlığının da, yolu açılabileceği için, neden keyifli ve rahat olmasın!

Atatürk’ün kurduğu, üniter ulus devlet tarihe karışsın, ne gam; yanaşmışları –sözde aydınlar şimdi daha pervazsıca, O “Cumhuriyetin” çağdaş olmadığını ve içindeki, “değişmez-değiştirilemez ilkelerinin” sadece değiştirilmelerini değil, toptan ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyorlar! “Türk” kavramı ve tek resmi dil “Türkçe” başta!

YENİ İMAJ

Başbakan Erdoğan, önceki gün, Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde, medya genel yayın müdürlerinin, hemen hemen tümünü –ayrım yapmadan topladı ve yeni yol haritasını –asıl, yeni “İmajını” sergiledi!

Doğru söylemek gerekir; bu “imaj” değişikliğinde halkla ilişkiler danışmanları başarılı olmuşlar; medyanın karşısında, genellikle, gergin olmayan, öfke saçmayan, itidalli, yumuşak konuşan ve sorulara kızmadan cevap veren, yeni bir Erdoğan vardı. Bazı ilkesel “ayrıntıları” hoş görürseniz… Ancak, şeytanlık da, o ayrıntılarda… Fakat gene de, karamsar, kötümser olmayalım ve şeytanlıkların ortaya çıkmayacağını umut edelim.

SONBAHAR HAVASI

Şu sırada, Türkiye’nin, gerçekten, “son” da olsa, bir “ bahar havası” - beyaz sayfa açılmasına - Muhalefet ve medya arasındaki, olmazsa olmaz, demokratik ilişkilerin gergin olmamasına ihtiyaç var! Eğer yeni Anaysa, toplumsal, siyasal mutabakatla, konsensüsle, geçecekse, tatlandırılmış “hapla” yutturulmayacaksa, bu ortam zorunludur. Ancak en başta karşılıklı “samimiyet” zorunludur… Ama ne yazık ki, bu sırada, bir de “sen daha samimisin, ben daha samimiyim” tartışması başladı!

Önce, ülkedeki gerginliğin, halkı yarısından, bölmenin, asıl sorumlularını –sorumlusunu tespit etmek gerekir: Öfkesine hâkim olamayan, sözlerinin ucunun nerelere varacağını kestirmeden konuşan ve havayı geren Erdoğan değil miydi? Rüzgâr ekti, fırtına biçti. Erdoğan hatasını hakikaten anlamışsa ve gerçekten samimi olarak, üslup ve imaj değiştirecekse, bu iyi bir başlangıçtır! Ve Muhalefetin de, mülahazathanelerin açık bırakmak aşırı iyimser olmamak şartıyla, aynen, mukabele etmesi, ülke çıkarları açısından, yerinde olacak!

AYRINTILAR

Fakat Erdoğan’ın konuşmasında ve yanıtlarında, tartışma konusu olacak unsurlar var! Başbakan, Temmuz 2011'de yapılması planlanan seçimlerin, bir ay öne alınabileceğini ve yeni Anayasa konusunun, ancak seçimlerden sonra Meclis'e gelebileceğini, söyledi… Oysa makul olan seçimlerin, yeni Anayasanın kabulünden sonra ve yeni Anayasanın ilkelerine göre yapılması. Aksi, yani, seçimlerdeki, umdukları AKP başarısından sonra yapılırsa, bu yeni Anayasanın da “hap” gibi yutturulması sonucunu verecektir!

SİLİVRİ’DEKİ GAZATECİLER

Başbakan, bundan böyle, medya ile ilişkilerindeki hatalarını, tamir etmek, medyaya hoş görünmek istiyor ama Silivri’deki meslektaşlarımız konusundaki cevabı hiç de tatmin edici değil! “Ergenekon kapsamında” fahri veya yeni deyimiyle, “milli savcı” –taraf- olduğunu teyit ediyor… Aylardır tutuklu olan meslektaşlarımız için, “Onlar, Gazetecilik faaliyetinden dolayı Silivri'de değiller ki” diye mugalâta yapıyor! O arkadaşlarımız, neden oradalar öyleyse! Terörist oldukları için mi? Bunu da söylese!

Erdoğan: demiş ki:”Cumhuriyeti vatandaşlığında bütünleşelim: Anayasa'mızın cumhuriyet, bayrak, resmi dil, başkent gibi değiştirilemez ilkelerinde bir değişiklik düşüncesi yok. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasında bütünleşelim diyoruz. Ben Türk'üm demekten rahatsız değilim. Türkiyeliyim ifadesini de kullandım ve bunun için yadırgandım.”

Mayınlı arazi; Tabi bu vatanda yaşayan hepimiz, coğrafya olarak, “Türkiyeliyiz”, ama bu ülkeyi birleştiren temel unsur “Türküm” demektir! Amerikalılar, Fransızlar, vb. etnik kökenleri ne olursa olsun, coğrafi konumları itibarıyla, tabii Amerikalı veya Fransalıdırlar ama üstüne basa basa, “Ben Amerikanım”, “Ben Fransızım" derler ve resmi diller Ingılızce veya Fransızcadır; bu anlayışla “çokluktan” “birlik” kurmuşlardı. Atatürk’ün değişmez ilkesi de böyledir! Bir TC Başbakanının, özellikle ve öncelikle “Ben Türküm” demesi ve bütün vatandaşlardan da bunu istemesi gerekir, yorumlar ve tereddütlere, açık vermeden!

Erdoğan’ın, diğer söyledikleri ve cevapları konusunda daha söylenecek şeyler var ama ben güzel havayı bozmayayım; inşallah, öfkesi gene kabarmaz, yakasından, yeninden seğirtmez! ***
 

Yayın Tarihi : 28 Eylül 2010 Salı 00:22:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?