19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Kılıçlar çekiliyor, takkeler düşüyor!

2007 Mayıs’ında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bugünkü konjonktüre ve Parlamento aritmetiğine göre, şimdiki halde iki AKP’li aday belli olmuştur!
Zaten, bu adayların Bülent Arınç ve Recep Tayyip Erdoğan olacağı, daha başından beri belli idi de, son günlerde aralarında bir düello – AKP milletvekillerine ve seçmenlerine, laiklik ve irtica konusunda daha fazla hoş görünmek söz düellosu başladı ve kılıçlar çekildi gibi! Ama yanılmayalım, bu seçim mücadelesi, aslında, bir “rejim mücadelesi”, TC rejiminin mücadelesi olacak” 

Önceki günkü yazımım sonunda şöyle demiştim ; “Acı olan da şu ki, süratle yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, görünürdeki adaylardan hangisinin daha “ehven” olacağını düşünmek “durumundayız !” …Seçeneklerimiz öylesine daraldı ki, artık hangi adayın daha iyi olacağını, o yüce makama daha layık olacağını değil de, hangisinin “ehven” olacağını düşünüyoruz!. 
Aslında yoktur Arınç’la Erdoğan arasında pek fark- sadece; üslupları, zamanlamaları değişik!
DURUM
Durum – özellikle RTE’nın durumu, cidden ilginç ve kritiktir; laiklik ve irtica konusunda, cemaatine karşı Arınç’tan gerı kalmamak zorundadır. Ancak, hele TSK şu sırada, önemli bır operasyonda ve milletin sevgi odağında iken, resmi konumu itibariyle, Ordu konusunda – ve de, Ordunun muhafızı durumunda olduğu Cumhuriyet rejimi ve laiklik konusunda, Arınç’tan daha dikkatli olmak ve itinalı konuşmak zorundadır –tabir caizse “takiyye” yapmak zorundadır. 

Fakat , Erdoğan Arınç’ın “önleyici vuruşları” üzerine, hastalığı sebebiyle, bir süre, mecburen, sustuktan sonra, daha fazla geride kalmamak zorunluluğunu hissetmiştir.
Bu suskunluğunun veya gecikmesinin sebebini Erdoğan "Çatışma ve kargaşaya imkân vererek ülkenin geleceğini tehlikeye düşürmemek için konuşmak gereken yerde susmayı tercih ettiğimiz de olmuştur. Bunların bir siyasi vebali olacaksa, onu ödemeye hazırız" sözleriyle, ifade etti. Kendisini, “türban ve imam-hatip düzenlemeleri konusunda "Meclis yerine kurumlar arasında mutabakat aramakla "AKP milletvekillerine şikâyet eden Arınç’a cevap verdi!. 

Ne var ki, ı bu adaylık “derbisinde” Erdoğan bugün itibariyle birkaç puan geridedir ve şimdi bu açığı kapatmaya çalışacaktır. Bunun için de bundan sonraki hareket ve sözleri ülkenin istikrarı açısından çok önem taşıyacak! 

MESAJLAR
Erdoğan’ın, AKP Gurubundaki son konuşmasında verdiği mesajlar, üstleri kapalı da olsa, bir bakıma saatli bombalar! Bunların anahtar paragrafı, bence şu: “Yaşayanlar görecek; bugün üstü örtülmeye çalışılan kimi gerçekler, Türkiye'nin gelecek 10 yılında, 30 yılında millet tarafından hep bir ağızdan söylenecek. O geleceğin milli egemenlik haftalarında bu ülkede milletin sesinden başka ses yankılanmayacak. O Türkiye'de cumhuriyeti korumak için demokrasiyi azaltmak değil, cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte korumak gerektiğini herkes hakkıyla kavramış olacak. 

O Türkiye'de hiç kimse kürsülere çıkıp bu millete ne yapmaları gerektiğini dayatmayacak. O Türkiye'de devlet millet için var olacak. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacak. Duvarda değil, milletin kendisinde olacak… O günün Türkiye'sinde hiç kimse konjoktürel gerekçelere dayanarak, aslında birbirinin tamamlayıcısı olan anayasal ilkeleri ötekilerin üstünde ve daha önemli saymayacak" 

Erdoğan ‘ın AKP Milletvekilleri tarafından hararetle alkışlanan bu sözleri, anlamını ve nasıl yorumlanacağını bilerek söylediğinden şüphe yok. En başta, "O Türkiye'de (...) egemenlik duvarda değil, kayıtsız şartsız milletin kendisinde olacak" sözleri… TBMM Genel Kurulu'nun Başkanlık Divanı'nın üstüdeki "duvar"da yazılı, bu "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözlerinin altında "Kemal Atatürk" imzası yer alıyor. Bu sözleri tersinden okunduğunda, Başbakan’ın, bu aşamada, egemenliğin milletin kendisinde olduğu kanaatini taşımadığını ve Atatürk’ün sözlerini “kitabi ve şekli” saydığını” ima etmiş oluyor.. 

Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla değil AKP Lideri sıfatıyla yaptığı bu konuşmada çok sivri ve özellikle ileriye matuf pek de gizli olmayan, belirli bır gündem ve programının olduğu da artık ortaya çıkıyor. 

Hedefleri, YÜKSEK YARGI: Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ı… ve ima yoluyla, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin ve de muhtemelen “Devrim Yasalarının” değiştirilmesi… Bunun da işareti; "O (ilerdeki bir) günün Türkiye'sinde hiç kimse (...) anayasal ilkeleri birbirinin üstünde ve daha önemli saymayacak"…sözleri! 

Başbakan'ın, "Milletin her ferdi cumhurun ta kendisidir. Onlar da laik (...) devleti nasıl koruyacağını gayet iyi bilir" sözleri, ordu için "Cumhuriyet'i koruma ve kollamayı görev olarak belirleyen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve askeri kesim ile Köşk'e gönderme olarak değerlendirilebilir… Ve şu ifadeler: “Hiçbir zümre ve sınıfın, bu ülkeyi herkesten daha fazla sevme hakkına sahip olduğunu kabul etmemek, ülkeyi ve devleti Türk milletinin ortak değeri saymaktır. Kimse kalkıp da kendine bundan ayrı bir güç vehmetmesin. .Bu milletin her ferdi cumhurun ta kendisidir. Onlar demokratik, laik, sosyal hukuk devletini nasıl koruyacağını gayet iyi bilir. Özellikle birilerinden ders alma ihtiyacı yoktur. Yine Anayasa ifadesiyle hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanımamaktır.“ 

Bu sözlerin başlıca hedefi de herhalde TSK! ’.-“ Yeter ki sadece sesi gür çıktığı için konuşanlar bu milletin bahtını yeniden karartmasın'” uyarısı kime, kimlere ola ki? Arif olanlar da, olmayanlar da, muhakkak öyle algılayacaklardır.
Kemerleri bağlayınız, fırtına bulutlarına giriyoruz!
Yayın Tarihi : 28 Nisan 2006 Cuma 13:44:31
Güncelleme :28 Nisan 2006 Cuma 16:56:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?