17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Kimyamız Bozuldu!

Ülke olarak, millet olarak ,toplum ve bireyler olarak, “kimyamız bozuldu”.

Daha doğrusu geleneksel ve milli değerlerimizden başlayarak – içerden ve dışardan “kimyamızı” bozdular ,”elementleri”- değerlerini değiştirdiler.

Bunun nasıl yapıldığını yorumlamayacağım. Hatta evrensel ortam ve koşullarda, bunun kaçınılmaz olup olmadığını, tartışmayacağım.


“Hamaset dönemi bitti, yeni koşular ve ortam var- artık tarihte yaşayamayız” diyorlar. Belki hakları da var ; ticaret – borsalar faizler vb milletlerin onurundan- hatta varoluşlarından çok daha önemli hale geldi, Milletlerin m kaderini bunlar tayin eder oldu. Belki “ilelebet yaşatmaya ” ant içtiğimiz Türkiye Cumhuriyetinin kaderini de artık bu yeni “elementler” ve “kimya” tayin edecek.

Geri dönüşü olmayan bir yolda mıyız? Evet; bu yazımda bunları tartışmayacağım ,sadece, kayıtlara geçsin için, bir tespitte bulunuyorum ve kişi olarak, kimyamızın bozulmasına , değerlerimizin yozlaşmasına boyun eğemeyeceğimi , ifade etmek istiyorum.

ELEMENTLER

Ahlakı değerlerinizin, mesela eşcinselliğin,”normal bir cinsel bir tercih” olarak kabullenilmesi mümkün mü? Kapalı kapılar arkasında yapılırsa, görmezlikten gelmek zorunda olduğumuz bu gibi sapıklıklar medya ekran ve sayfalarına açıkça yansıtılıyor ve çocuklarımız , gençlerimiz özendiriliyor. Bu, toplumumuzda ve dünyada ahlak ve değerler erozyonunun göstergeleri ve birçok kötülüklerin başlangıcı. Ne var ki- bu “evrensel liberallik” gereği; abartmıyorum,yakında, eşcinselliğin olağan kabul edilmesi de, AB kriteri olarak dayatılır. Toplumdaki ahlak değerlerinin yozlaşması- yozlaştırılması, sadece bir ahlak meselesi değil milli devletin temellerinin de aşındırılmasıdır. Yani bir ayrıntı değildir!


Gene hiç de ayrıntı olmayan diğer “element” bozuklukları var. Mesela Tamer Karadağlı ve Süreyya Ayhan olayları! Ayrıntılarına girmeyeceğim, ama en olumlu olaylardan bile fesat ve haset çıkarmak gibi bir huyumuz tepti. Bir süredir Medyamızın, günden toplantılarında “Bugün Türkiye’yi karıştıracak hangi konuyu bulur veya kaşırız” şeklindeki eski yöntemi çok daha ağırlaştı. Her şeyin altında, arkasında komplolar aranıyor ve insanlar –hele başarılı insanları ekseriya yargısız “infaz” ediliyor, harcıyorlar. . Sonra gerçekler ortaya çıksa bile yaralar tamamen telafi edilemiyor.


Çok daha vahim “aşınmalar var kimyamızda. Tarihimiz ,tarihi olaylar , içerden ve dışardan sorgulanıyor ve “mahkum” da ediliyoruz.Bunları kanıksıyor ve tepki de göstermiyoruz. Mesela . Ermeni konusu gittikçe kaşınmakta ; Ermenilerin ,ABD’de bir sigorta şirketinden tazminat talebi kabul edildikten sonra bunun davamı AIHM de ve AB’nde olacak ve korkarım AB hayali uğruna Lozidou davasında olduğu gibi, “suçumuzu” itiraf edıp tazminat vereceğiz…sonra da sıra toprak taleplerine gelecek. Güney Doğuya da gelecek.


Güney Doğu ‘da vaziyet “durumuna” gelince, herhalde ABD den de cesaret gören PKK, dağlarda azgınlığını arttırırken Diyarbakır da APO ve PKK lehinde gösteriler yapılıyor ve DEP’lı Belediye Başkanları başlarında Diyarbakır Belediye Başkanı Karakola saldırırken öldürülen PKK’lıların ailelerine , resmi arabalarla taziyette bulunmaya gidiyorlar- güya insaniyet namına! Eğer iktidar Leyla Zana vc şeriklerini başköşeler oturtursa olacağı bunlardı zaten! Bu gidişle APO da salıverilir AB uğruna; direnç “elementlerimiz – kimyamız “ bozulmuş bir kere!

ŞARK ORDUSU.


Genel Kurmay Merkezi Van olarak yeni bir Şark ordusu kurmayı tasarlıyormuş. Çok de yerinde olur. Ama sıkı durun; ABD ve AB bu Ordunun kurulmasına “ sıcak bakmıyorlarmış” Onları neden ırgalar diyeceğiz ama nedene rahatsız olacaklarını çok iyi biliyorum.Kendi planlarına ters düşecek de ondan. Ama “kimyamız” öylesine bulunmuş ki ,Amerika’nın , Avrupalıların bu tutumları medyada ve kamuoyunda hiç tepki uyandırmıyor.Kimse bu yabancılara gereken işareti göstermiyor! …

Ve kıymamız öyle bozulmuş ki Van da aşiretler adeta devletin güçlerine meydan okuyorlar, karakol basıyorlar, Polisleri dövüyorlar ,tutuklu kaçakçıları alıp gidiyorlar …. Bir aşiret başı, milletvekili çıkıp Deniz Baykal’a “Mustafa Bayram’la uğraşma, yoksa…..” diye meydan okuyor, gene de tepki yok.


Bu bağlamda denk düşen eski bir öyküyü hatırlatmak zorundayım; Osmanlının son döneminde , Rumeli’de, bir kasabayı Bulgar Komitacıları basmış. Kaymakam Bab-ı Ali’den telgrafla yardım istemiş. Cevap ;“İdare-i maslahat et!” Komutacılar kasabanın kapılarını zorluyorlar. Bab-ı Ali’den aynı cevap; “İdae-i maslahat et!” Kaymakam “ Kasabadan içeri girdiler , hanelere tecavüz ediyorlar” diye telgrafın maniplesine sarılıyor – gene aynı cevap ;“İdaere-i maslahat et!”..En sonunda, Kaymakam’dan son mesaj “ Makam odasına girdiler, İdare elden gitti, sadece maslahat kaldı!” diye…

Bilmem anlatabildim mi?

Yayın Tarihi : 11 Ağustos 2004 Çarşamba 14:00:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?