Kürt gerçeği - PKK gerçeği

Komutanların, ülke sorunları hususunda, resmi mevkilerinde, fikir beyan etmelerine ve uyarılarda bulunmalarına tepki gösteren köşe yazarlarının, şimdi Genelkurmay Başkanının, Çankaya resepsiyonundaki sözleri üzerine, ona alkış tutmaları ilginç bir çelişki. Yani ,bazı komutanların kendi düşüncelerine ters düşen sözleri söylemeleri yanlış , fakat Sayın Özkök Paşa, düşünceleri onlarınkine uyduğu için, o ,“değişik”, liberal ve demokrat bir Genelkurmay Başkanı; ne söylese de yeridir… Ve diğer Komutanlar da kurallara aykırı konuşan, “statüko zaptiyeleri”!

28 ŞUBAT SÜRECİ

Sayın Genelkurmay Başkanımız Çankaya resepsiyonunda; diğer bazı şeyler meyanında, mesela TSK’nin , sivil otoriteye tabi olması konusunda ve 28 Şubat süreci hususunda, değişik ve bazılarının çok hoşuna gidecek şeyler de söyledi. Selefi, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” değerlendirmesi ile çelişen ifadelerde bulundu.

Bunlara göre, Özkök Paşa bu defteri kapatmış, bugün şartlar değişmiştir ve “28 Şubat sureci “ yani laik devlerin savunulması süreci, bin yıl sürmeyecek! Böylelikle, askerin siyaset üzerindeki etkinliği, vesayeti, sona mı ermiştir, yoksa, “ Değişik” bi Genel Kurmay Başkanı olan Özkök Paşa bir taktik değişikliği mi yapmıştır ve Ahmet Hakan’ın düşündüğü gibi “eğer 28 Şubat şartları yeniden gündeme gelirse asker gene aynı şeyi yapar mi? Bizim umudumuz da bu! Ne var ki korkarız. Paşamızın bu konudaki sözleri de, Irak konusunda söyledikleri de yanlış anlaşılmaya, içerde ve dışarıda yanlış değerlendirilmeye müsait.

Nitekim öyle de oluyor; Özkök Paşa aynı resepsiyonda “Irak’ta değişen durumu kabul etmeliyiz ” demiş ve özetle “Barzani aşiret lideri idi, ama durum değişti, (artık) değişikliği kabul etmemiz gerekiyor. Talabani’yi de öyle görüyorduk, fakat şimdi Irak Cumhurbaşkanı …Irak’ı tanıyorsak bu değişen duruma göre hareket edeceğiz” ….Brüksel’den AB rüzgarlarına ve çıkarlarına göre ahkam kesen Hadi Uluengin’e göre Paşanın bu sözleri “askeri gerçekçiliği, ‘taktisyenliği ’ aşıyor, ‘sivil gerçekçiliği’, hatta daha ötesi ‘reel politik diplomasiyi’ taçlandırıyor!”

Ancak, bugünkü Irak,Kürt ve PKK realitesi ve Kürt realitesi ortamında ve karşısında, Türkiye devlet ve hükümet adamlarının, politikacıların söylemelerinin dahi, yanlış değerlendirileceği ve kullanılacağı için, milli çıkarlara aykırı kaçabilecek bu sözlerin, TSK’nin en başındaki kişi tarafından ifade edilmesi, bana göre, yanlış olmuştur ve dahası, özellikle, şu sırada, Kürt saldırganlığı gittikçe artarken, KÜRDİSTAN devleti adeta gözlerimizin önünde kurulurken, Türkiye’nin ve Türk Ordusunun bu alanlardaki daha vahim gelişmeleri de kabullenebileceğinin işareti olarak algılanacaktır. Ben Sayın Paşamızın böyle bir maksadı olabileceğini düşünmüyorum ve hala bu sözlerde bır ifade hatası veya aktarma hatası olabileceğini düşünüyorum. Ne var ki, Özkök Paşa’nın bu sözleri, Dışişleri bakanı Abdullah Gül’ün bu konudaki sözleriyle de örtüşüyor. Aynı mantığa göre, artık Kuzey Irak’taki “ kırmızı çizgilerimizin” silindiğini , ve çuval olayını ve de Türkmenlerin Kürtlere teslimiyetini de kabullenmiş oluyoruz!

Ve şu da var, Uluengin’in işaret ettiği gibi -Barzani ve Kürt sorunu konusunda – “statükocu ve eli sopalı” Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın aynı konulardaki sözleri ve değerlendirmeleriyle meleriyle “değişimci ve değişik” Genelkurmay Başkanın ifadeleri arasında da derin bir çelişki varmış gibi! Bunlar da, içerde ve dışarıda, en azından kafaları karıştıracak, yanlış tefsir edilecek ve kullanılacak şeyler! …

KÜRT SORUNU

Hiç şüphe yok ki, “Kürt sorunu “- ülkemizin,milletimizin bölünmesi tehlikesi, en büyük tehlikedir. Bu “paranoya” değildir “ reel bir tehlikedir. Irak’taki yeni durum ve Özellıkle “Başkan” Barzani’nin hemen bir “Kürt devletine” dönüştürülecek otonom bölgesi; bunlar olabileceklerin işaretleri… Barzani ve Talabani, ilerde, aralarında çatışsalar bile bugün aralarında ve hatta APO ve PKK ıle bile, Türkiye’ye karşı zımni bir ittifak vardır. Maalesef ABD de bunu desteklemektedir. Kürtler, aralarında kozlarını pay edene kadar, “Bağımsız Kürt Devleti” Kürt vatandaşlarımız için bir umut ve çekim merkezi olur….Bu devlete, artık fiilen müdahale etmek imkanımız kalmadı , ama işlerin bu raddeye gelmesine nasıl göz yumduk , bunu düşünmeliyiz ve bundan sonrasını da! …

Uluengin, “Türkiye ile eklemleşmiş Kürt vatandaşlarımıza bu kadar az mı güveniyoruz ,Kürt yurttaşlarımız bu cazibeye kapılırlar mı?” diye soruyor. Maalesef kapıldılar bile!…Zanagiıllere ve APO'ya ve PKK’ya artan bağlılıklarının sebebi ne? “Limanlardan mahrum bir Kürdistan”a gelince Kürt ideologu Musa Anter, “Mersin de e, Antalya’da bizim” demiş ve Kürt Devletinin limanlarını göstermişti…Ve Kürt vatandaşlarımız Karadeniz’den Akdeniz’e kadar yayılmaktalar.

Birkaç yıl önce Kürt milliyetçiliği cini şişeden çıkmadan önce, kendilerini Türk sayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın ülkeye yayılmasından tedirgin olmazdık…olmadık da! Ya bugün, PKK ıle birlikte yayıldıklarında ? Bu ülkeye sadık ve hatta “0Türk milliyetçisi” Kürt kardeşlerimiz var ama, maalesef asıl onlar azınlık! Eğri oturalım, doğru konuşalım ve kendimizi aldatmayalım; böylece kendimizi aldatmayalım; Kore savaşında bölüğümdeki, arkamdaki üç Kürt kökenli askere hiç kuşkusuz güvenirdim ama ya bugün? …Cinleri şişeden çıkardılar,. “Realiteleri” kabul edeceksek bu realiteyi de kabul etmeliyiz. Ülkemizin, milletimizin birliğini ,bütünlüğünü korumak için, artık Konjoktürel "taktikleri" değil , milli siyaset ve güvenlik stratejilerini saptanalı ve uygulamalıyız.