23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

'Kürt sorunu' mu? 'Kürtçülük sorunu' mu?

Bazıları; sözde "aydınlar", liboşlar, 2. Cumhuriyetçiler ve de Kürtçüler, tüm gaflet ve ihanet erbabı, adeta bayram ediyorlar. Şimdiye kadar “Türk olmak “ sözü, ağzından güçlükle çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'aydınlar şovunda', ''Kürt sorunu” dedi ve bu sorunu kabullendi diye!... Daha evvel de, “Kürt realitesi” kabul edildi, diye çok mutlu olmuşlardı.

Türkiye’de, bir çok etnik, jeopolitik realiteler ve bunlara bağlı olarak da nimetler olduğu kadar, sorunlar da bulunduğu sır değil. Ancak bu duruma, ülkeye bunların 'mozaiği olarak bakarsanız, parçalanma ve bölünme de mukadder olur…1919 Sevr dayatması bu sendroma dayanıyordu.

Bugün de, “Kürt sorununu” ve “realitesini” devlet olarak, kabullenirseniz kapıyı diğer realitelerin “sorunlarına” açmış olursunuz; Pandora’nın kutusundan, “Çerkez sorunu”, "Laz sorunu”, ”Boşnak Sorunu” ve bilemeyeceğiniz diğer etnik guruplar da, kendi taleplerini -ve sorunlarını etnik kimliklerine dayanarak, ileri sürmek hakkını kazanmış olurlar.. Bu tehlike masa başı “aydınlarının ve sözde profesörlerin, “ kimlikleri tanımak” ukalalıkları ile geliştirilemeyecek kadar büyüktür.

Mustafa Kemal, TC’ni kurarken bu realiteleri ve sorunları görememiş miydi? Gördüğü, gelecekteki ihtimalleri de sezdiği ve özellikle Kürt başkaldırıları üzerine, üniter devleti, “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışı ve gönüllü aidiyet teması üzerine kurmuştu. “Kürt sorununu” kabul etmekten başlayarak diğer etnik gurupların “sorunlarına” etnik sorunlara kapıyı açmak ve bu arada, “anayasal vatandaşlık” gibi yapay fantezilerle uğraşmak, her şeyden önce, Atatürk’e, üniter devletine ihanet ve suikast demektir.. Sayın Başbakanın, ” Kürt sorununu ” kabul edip,t elaffuz etmeden önce, Başbakanı olduğu devletin bu kuruluş felsefesine ve gerekçelerine inanması ve saygılı olması, gerekirdi!

SORUN NEDİR?

Bugün bir “sorun” vardır, ama bu sorun Kürt kimliği iddialarına dayansa da, “Kürt sorunu” değil, bölücü terör sorunudur.”Kürtçülük” sorunudur! Eğer “Kürt sorunu” derseniz bütün etnik grupların sorunlarıyla karşılaşmanız kaçınılmaz olur! Bu sorunlara karşı tek radikal çare, Mustafa Kemal’in “Üniter Devlet” vizyonudur.T ürkiye’nin bir mozaik değil çeşitli renk ve kök damarlarından oluşan, bir mermer olduğunu kabul etmektir ..

BOTAN ÇIKARMASI

Başbakanın, “Kürt sorunu” demesinden sonra, Diyarbakır’a, sanki başka bir devletin başkentine veya eyaletine - “Botan” eyaletine -gider gibi gitmesi ve karşılanması da bunun tam aksini gösterir bir durum..
Diyarbakır ziyareti aslında bir AKP seçim çıkarması olarak bile fiyasko idi. Başbakan, dar bir alanda, küçük bir kalabalığa hitap etti. Herhalde daha büyük bir alanda yapılsaydı, PKK ve belediye başkanının vaatlerine rağmen vukua gelebilecek nahoş olaylardan ve mesela, Türk Bayrakları yerine PKK bayraklarından ve “Biji APO” pankartlarından ve bir suikast ihtimalinden çekinmişlerdi…Sanki Diyarbakır düşman toprağı!.. Ne var ki, başbakanın orada söyledikleri, tabii ki, o dar alanda kalmadı; Erdoğan, oradaki konuşmasında “tek millet-tek devlet-tek devlet” dedi ama diğer sözleri ve “Kürt sorunu”nu benimsemesi ile üniter devlet havada kaldı!

GEÇMİŞTEKİ HATALAR

Geçmişte, Doğu konusunda hatalar, Doğu'ya karşı ayrımcılık yapıldığı iddiaları da gerçekler karşısında tartışılmaya muhtaç. Hangi ve nasıl hatalar yapılmış ve Doğu kasten mı geri bırakılmış? Eğer bugün, sorunlar varsa bunların çoğu terörden kaynaklanıyor ve aslında Doğu'ya mesela Orta Anadolu'dan fazla para harcanmıştır. Böyle bir ayrım yapıldığını TC Başbakanının günah çıkarır gibi iddia etmesi de asıl ayırımcılık.

Erdoğan “Kürt sorununun” demokratikleşmekle çözüleceğini söyledi. Başbakan ve aydınlar ve Kürt bölücüler de alkışladılar. Çünkü bu APO’nun ve Kürtçülerin “Demokratik Kürt,Türk Cumhuriyeti” gayesine denk düşüyor. Türkiye'de demokratikleşme zaten başlamış ve devam eden bir süreç; Güneydoğu için," demokratikleşme" nin anlamı ve içeriği farklı mı?

Farklı; çünkü sözde aydınlar ve Kürt bölücüler demokratikleşmeden "önce ve önce“ kendi kaderlerini kendileri tayin etmek” hakkını (self-determination’u)anlıyorlar ve böyle kullanacaklar. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, hele bu hassas konuda söylediklerinde çok daha dikkatli ve sorumlu davranması ve söylediklerinin ucunun nereye varacağını düşünmesi gerekirdi. Tekrar edeyim; TC Devleti’nin geleceği ve Türklüğün varoluşu, yorumu, en azından muğlak bir “demokratikleşme” sürecine bırakılmayacak ve hamasi şiirlerle ifade edilemeyecek kadar önemlidir.

Ne var ki tarihimizin en netameli bir döneminde, referansları ve amaçları başka, TC’nin kuruluş felsefesine ve ilkelerine,adeta yabancı bir iktidar var .
Yayın Tarihi : 13 Ağustos 2005 Cumartesi 12:11:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?