17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Mahşerimizz…

“Mahşerimizin” dört süvarisi, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, Ordu düşmanları, Kürtler ve Ermeniler doludizgin!.. Ordu düşmanlarıyla Cumhuriyet düşmanları atbaşı; kıyamet yakın!

Millî bayramların, 19 Mayıs ve Cumhuriyet törenlerinin kaldırılmasından veya kısıtlanmasından sonra “Sivilleşme, Askerî vesayetten” kurtulma dalgası okula da bulaştı... “Gençleri orduya özlemle bağlamayı” , onlara “Ordu-millet” duygusunu, terbiyesini aşılamayı ve vatan hizmetine alıştırmayı amaçlayan ve üniformalı subaylar tarafından verilen Millî Güvenlik Bilgisi derslerinin de kaldırıldığını bizzat Başbakan Erdoğan açıkladı...

Erdoğan, Millî Güvenlik dersinde görülen birtakım konuların 2012-2013 eğitim döneminden itibaren, “Vatandaşlık Bilgisi ve benzeri derslerde sivil öğretmenler tarafından işleneceğini” söylüyor... Bu sivil öğretmenlerin bazılarının kimler olduğu da “ma’lûm” dan malûm!..

***

Türk Ordusuna, askerliğe “yakınlığı” (!) malûm TARAF gazetesi, bu haberi manşetten alaylı bir şekilde, “Okulla ilişiğiniz kesildi komutanım” diye veriyor...
Erdoğan bu derslerin kaldırılmasının gerekçesini de açıkladı: “Avrupa Birliği İlerleme Raporları’nda da eleştiri unsuru imiş” ve şimdi “Millî Eğitim müfredatını çağın gereklerine, bilimdeki ilerlemeye, demokrasideki gelişmeye paralel bir seviyeyeye” taşıyorlarmış!.. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında Türkiye’nin eleştirilmesine neden olan, Milli Eğitim şûralarında kaldırılması teklif edilen, “özellikle de asker öğretmenler tarafından verilmesi yadırganan” Milli Güvenlik dersleri kaldırılıyor!..

Kısacası, AB istedi diye böyle oluyor ama asıl amaç Türk Ordusuna, “ordu-millet” geleneğimize yeni yeni bir darbe!..

AB kriterlerinde ordularda cinsel sapıklar, transseksueller, eşcinseller konumunda başka neler var, neler!..

Ve şimdi sıra, ilköğretim öğrencilerine her sabah okutulan, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” cümlesiyle biten “Andımız” ın kaldırılmasında!..
Üst düzey bir AKP’li, “1930’larda o dönemin Milli Eğitimi tarafından yazılmış, hiçbir kutsallığı olmayan bir metin. Bu çağda Türkiye’ye yakışmıyor. Tartışmalar, önceden başladı. Kamuoyunun da bu adım için hazır olduğunu düşünüyoruz. Bir anayasa değişikliği de gerekmiyor. Bugün karar verirsiniz yarın olur” demiş!!! “Sahibinin” , Erdoğan’ın sesi!..

Evet “mahşerimizin süvarileri” doludizgin... Başka ülkelere nasip olmayan ruhumuz, hazinemiz bir plan gereği yok edilmekte ve bu fütursuz süvarilere “Dur!..” diyecek yok!

***

Okul çağlarımızda, o zamanlar “Askerlik dersleri” heyecanla beklediğimiz derslerdi... Üniformalı subayları kürsüde görmek, onları dinlemek ne büyük mutluluktu!.. Lise ve üniversitede her yıl iki hafta askerlik kampları yapılırdı. “Üniformalı” subay ve astsubaylardaki ganimet Rus tüfekleriyle temel eğitim görürdük. Yaz tatilini kesmesine rağmen hiç yadırgamazdık. Robert Kolej’de askerlik öğretmenimiz rahmetli Kore “kahramanı” Tahsin Yazıcı idi... Tahsin Yazıcı’dan o güzel Rumeli şivesiyle “Ferdasi cuni” diye Kurtuluş Savaşı menkıbelerini dinlerdik. “Bu vatan içın anami babami çeserim” derdi. Robert Kolej’de askerlik kampı yaparken, bir gün bize tüfek çattırdı.. Ve “İstikamet denız marş marş” emrini verdi. Rıhtıma doğru koştuk ve denizin kenarına dayandık. O zaman Yüzbaşı Yazıcı kükredi: “Ben sıze dur emrini vermedim” diye. Biz de emir demiri keser diye sapır sapır denize atladık...

İşte o ruh öyle bir ruhtu!

Talihin cilvesi, rahmetli Yazıcı sonra Kore Tugayında komutanım ve Yassıada’da koğuş arkadaşım oldu. Nurlar içinde yatsın...

Yayın Tarihi : 28 Ocak 2012 Cumartesi 10:21:00


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
tarihten bir yaprak (Dr. S.) IP: 95.15.76.xxx Tarih : 28.01.2012 18:38:10

14 Mayıs 1919 Çarşamba:  Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti Başbakanı Damat Ferit Paşa'yla, Damat Ferit'in Nişantaşı'ndaki konağında akşam yemeği sırasında görüşürler. Ferit Paşa'nın, "-..mesela, gittiğinizde Samsun ve havalisinde ne yapacaksınız ?" sorusuna karşın, Mustafa Kemal şu cevabı verir: "-İngiliz raporlarına göre Samsun ve havalisinde bazı karışıklar varmış..biraz abartmadır zannediyorum; ne de olsa bunlar basit şeyler.. Yerinde yapacağımız inceleme ile çözüme varırız. Şimdiden isabetli birşey söylemekten çekinirim." Kendi çıkarları için Samsun'a gönderdikleri Mustafa Kemal'in, amaçlarının dışında hareket edeceğinden ilk kez şüpheye düşen Damat Ferit, heyecandan titreyen sesiyle sordu: "-Pekâlâ, siz bana, harita üzerinde nerelere kadar kumanda edeceksiniz, gösterir misiniz ?" Mustafa Kemal, küçük bir harita göstererek açıklar: " - henüz ben de tam bilmiyorum (!).., belki.., takriben.., şu kadar ufak bir parça (!)" Damat Ferit kuşkular içinde , Cevat Paşa'nın fikrini sorar. Cevat Paşa'nın, "ZATEN NEREDE, NE KADAR KUVVET KALDI Kİ.." sözü üzerine derin bir nefes alır. [ kaynakça: "Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları" Sadi Borak. s: 257]


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 28.01.2012 15:57:22

Sayın büyüğüm, dörtlü tasnifinizi biraz karıştırdım. Mahşerin dört atlısı, şu şekilde mi sıralanacak ?

1. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları,

2.Ordu düşmanları,

3.Kürtler ve Ermeniler doludizgin!.. 

4. Cumhuriyet düşmanları.

"Kürtler ve Ermeniler doludizgin!.." cümlenizden ne anlamamız gerekiyor? Üstün belagatinizi anlamada zorlanıyorum. Yani bütün Kürtler ve Ermeniler vatan haini mi? Cumhuriyet düşmanı mı?

Yerler mi? Yıllarca toplumsal gelişmenin önüne iç tehlikeyi koydunuz. Askeri rejimler bu sayede, yani dahili tehlikeleri esas alarak vesayetlerini sürdürdüler. Ne ekonomik gelişme, ne kalkınma. Varsa yoksa; iç düşmanlar. Bunlara karşı tetikte olma zorunluluğu. Çağın gerisinde kaldık. Ülke battı, hortumcular palazlandı.

Şu anda TRT 6 da Ediz Hun ve Filiz Akın'ın, "Karateci Kız" (Kêça Karatebaz) adlı Kürtçe dublajlı filmi gösteriliyor. Pencereden bakıyorum. Kıyamet kopmuyor. Her şey yerli yerinde. Ama filmin senaryosu bir rezalet o başka.

Şu abarttığınız askerlik dersi var ya helal olsun, ne öğrenmişizdir merak ediyorum. Sokğa çıkıp benim yaşımda on tane adama sorsanız, acaba ne derlerdi onu da merak ediyorum.

Amerika'da biri çıksa ve ; "VARLIĞIM İNGİLİZ VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN" dese adama deli muamelesi çekerler. Uzağa gitmeye gerek yok. Irak'ta "VARLIĞIMIZ ARAP VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN" diye bir yemin icad etseler biz ne derdik? Ya da cumhurbaşkanı Talabani çıksa ve tüm Arap ve Şiilere; arkadaş bundan sonra "VARLIĞIM KÜRT VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN" diye and içeceksiniz dese diğer etnisiteler buna ne derler?

Ortak bir coğrafyada yaşayan farklı uluslar birbirine varlıklarını aramağan ederek bir arada yaşamazlar. Bir arada yaşamanın temel şartı; varlıklarımıza karşılıklı saygı göstermekten geçer. Türkiye'nin yıllardır çözemediği sorunun temelinde bu var. 

Başka ulusları, ırkları ve dinleri Alman ırkına kurban etmeye kalkan Hitler  faşizminin sonu ortada. Tarihin karanlık syfalarında, yaptığı kötülüklerle anılarak , gömülüp kaldı.Yaşasın halkların kardeşliği.K. Mükremin BARUT    


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 28.01.2012 20:38:57

Değerli okuyucular, sayın yazarın hoşgörüsüne sığınarak, ona olan sevgi ve saygımla birlikte bir iki cümle daha etmeme müsade edin.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu parçalandıktan sonra Anadolu'ya gelen Türkler, beylikler kurmuşlardır. Doğu Roma kalıntıları üzerinde, çok başarılı olmuşlardır.
Üstelik sayısal çoğunlukları olmadığı halde. 

Neden mi? Şaşacaksınız ama kılıç zoruyla değil.

1. Önce kervan binek hayvanlar hızı ile, sekiz saatlik mesafelerde kervansaraylar inşaa etmişlerdir ve ticari dolaşımı garanti ve güven altına almışlardır. Anadoluyu dolaşanlar sizler, hiç bu kervansarayların dışında askeri bir mekan kalıntısı gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü; güvenlik, giriş bölümünün üst kısmına rasylayan ve REBAT adı verilen bir mekandaki bir kaç nefer tarafından  sağlanmaktadır.

Bu kervansarayların aynı zamanda bu günki bankaların işlevine benzer görevleri vardır. Ticaret erbabının malı burada güvendedir. Yer, içer ve uyur. Bir sonraki gün yoluna devam eder.

2.Yine Anadolu Seçuklular, Ahi Evran ve yoldaşları ile, Esnaf Loncalarını örgütleyerek, esnafların çalışmasına düzen getirmişlerdi.

3.Hacıbayramı Veli, Hacıbektaşı Veli ve Mevlana Celalettini Rumi gibi erenler, kurdukları medreselerle, Anadolu'nun Türkleşmesinde öncülük yapmışlardır. Bilimi, edebi ve adaleti kılavuz göstererek.  Kendimce ilginç bir örneği sizinle paylaşayım. Sivas'ta; Buruciye Medresesi, Şifaiye Medresesi ve Gök Medreselerde, pozitif bilimlerin yanında fıkıh ve din öğretilir. Camı olarak ulu cami vardır. Abdülhamit döneminde, yabancıların yaptığı misyoner okullarına karşılık, öğretmen okulları yaptırılmıştır. Ne o döneme ne de Osmanlı egemenliği altında, burada yapılmış bir tek askeri üs ya da kışla göremezsiniz. Ha sıkı durun...; 1912 de şimidiki hükümet meydanına bakan yerde bir askeri kışla yapılmıştır. Yani İttihat ve Teraki iktidarı döneminde. Adında gelişme ve ilerleme ibareleri olan bir parti tarafından. 

Değerli okuyucu kardeşlerim, Türk deyince, akıllarına ilk olarak, ordu ve asker gelenler, Türklüğe en büyük zarar verenlerdir. Dikkat edin; Osmanlı iyiydi kötüydü diye tartışmak yerine, kılıç zoruyla gittiğimiz yerlerden nasıl geri dönmek zorunda kaldığımız anlamamız daha yerinde olur. Ne olur yine dikkat edin, birinci dünya savaşına girmemize neden olan ve kendisi de bir asker olan Enver Paşadır.  O Alman Ordusuna hayrandır. Onun disiplinine ve yenilmezliğine inandığı için birinci dünya savaşına bulaşmışız. Sonucu herkes biliyor.

Askerlik bir meslektir mühendislik gibi. Doktorluk gibi. Sayın yazar bunu bir örnek üzerinden itiraf ediyor. Burada; "Vatanım için anamı, babamı  keserim diyen bir asker, Korede, yani bir başka ülkede, siyaseten Güney ve Kuzey diye ayrılıp savaşan bir ülkede, Amerika istedi diye savaşabiliyor. Bize ait olmayan bir coğrafyada, bizimle ilgisi olmayan bir savaşta, çarpışıp; Kore Kahramanı olarak ülkesine dönebiliyor. Lütfen bunu; onun yüce hatırasına saygısızlık ediyorum diye almayın. Muradım askerliğn bir meslek olduğunu anlatmak. Her meslek kutsaldır.  K. Mükremin BARUT  


özdemirin yorumu. IP: 95.15.76.xxx Tarih : 29.01.2012 17:32:15

YAŞAMLARINI EBEDİYETTEN GELECEK SONSUZ ZAMANLARA KADAR SULH VE SÜKÛN İÇİNDE SÜRDÜRMEK İSTEYEN VE YAŞADIKLARI VATAN PARÇASINI KENDİ TOPRAKLARI OLARAK KABUL EDEN ULUSLAR, KENDİLERİNİ PARÇALAMAK ARZUSUNDA OLAN DIŞ GÜÇLERE KARŞI DAİMA BİRLİK VE BERABERLİKLERİNİ GÖSTERMEYE HER AN İÇİN HAZIR OLMALIDIRLAR VE KENDİLERİNİ BÖLMEYE YÖNELİK GÜÇLERE KARŞI DA, - AYNEN KURTULUŞ MÜCADELEMİZ GİBİ - GEREKİRSE DEVRİM DE YAPMAYA HAZILIKLI OLMALIDIRLAR ! HANGİ KESİMDEN OLURSA OLSUN, BİRBİRLERİNİ KARDEŞ KABUL EDEREK ANADOLU BİRLİĞİNİN KURULMASINDA MİLYONLARCA KİŞİNİN ŞEHİT KANINI AKITTIĞI BU VATANIMIZI, ARTIK BATILI EMPERYALİSTLERE PEŞKEŞ ÇEKMEK ÇABALARIMIZDAN VAZGEÇELİM ! ULUSAL BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ KAYBEDECEK OLURSAK, YARINLARDA, NE İSTANBUL'U; NE ANKARA'YI; NE BÜTÜN BÖLGELERİMİZİ; VE NEDE GÜNEYDOĞU BÖLGEMİZİ GÖRMEK VE DE BURALARDA YAŞAMAK ARTIK BİZLERE NASİP OLMAZ ! EY AYRIMCILIK YAPANLAR, ARTIK AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYINIZ VE TELAFİSİ İMKANSIZ OLACAK ÇABALARINIZDAN VAZGEÇİNİZ !  


Gönül Aydemir IP: 78.183.225.xxx Tarih : 28.01.2012 21:29:24

Yakından tanıdığım Kürt ailenin küçük kızına babası;''Kızım Kürt kızı olduğunu unutma.''demiş.Henüz ilkokul 3.sınıfa giden kız;''Baba,bana hiç kimse Kürtsün demiyor,asıl sen ayırım yapıyorsun.''demiş.Hepimizin saygı,sevgi duyduğu yazarımızın ,bizlere daha derin bakı açısı kazandırmasını bekleriz.Benim en sevdiğim,kardeşim gibi canımı güvendiğim arkadaşlarım Kürt,Alevi.Onlarsız kendimi eksik sayarım.Irkçılık,ayırımcılık; Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne aykırıdır.Türk insanı ırkçılığa papuç bırakmaz.Ermenice'nin Türkçe'nin bir kolu olduğunu,yüz yıla yakındır ,bilime aykırı olarak ayrı gösterildiğini biliyoruz.Kürtçe de Anadolu Selçuklu Devleti kokuyor.Herkes Türk olmak zorunda değil ama,bu yapay ayırımcılığa gazyağı dökmeyelim.


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 28.01.2012 18:42:32

Sayin yazarimizin böyle konulara girmesini asiriya kacmadan kendine göre izah etmesini hatta ve hatta ben böyle diyorum bu böyledir inandigini bildigini yaziyor gayet iyi buluyorum  Sayin yorumcu MÜKREMIN BARUT  Yazarimiz böyle yazmasaydi oda böyle yorum yapamazdi her ikisinede tesekkür her kim kim okuyacak biri onu biri  ötekini begenecek   biri ikisindende kafasin göre sececek bir güzellikler gelecek Ben sahsen Bu yorumla ilgili sayin yorumcu MÜKREMIN BARUT"un yorumuna iki yildiz  yaninda tesekkür ediyorum yazarimizada saygilarimi sunuyorum yorumlari saygili bilgili veya bilgisiz efendice yazanlara veya  karsi fikirde olup efendilige yakisir  bu öyle degil böyledir deyip efendi olanlara v sonunda efendi bir sonuc  baglayanlara saygim sevgim cok cok olsun (sira disi bazen tv lere acik oturum veya münazara yapiyorlar cogunlukta bir dinlemesini bilmiyorlar anlatirken el kol sinir halere giriyorlar en sonun da ne anlatan ne dinleyenbir birlerine laflari giriyor ne kendileri ne bizler bir sey anlayamiyoruz lütfen yani nedir bu yani)


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 28.01.2012 22:09:25

Yaşar Ertaş beyefendiye nezaketi ve gösterdiği duyarlık için, teşekkür ediyorum.  Bana yaptığı iltifatlar için bir kez daha teşekkür ederken bunları hak edecek bir şey yapmadığımı düşünüyorum. Kendi nezaketi, dünyaya ve  ülkemize güzel bakan gözleri ile gördüklerinden pay aldığım için de mutlu olduğumu söyleyebilrim.

Vakit buldukça yan sayfalarda yazan; sayınTeoman Törün'ün yazılarına bakınız. Kendileri bilgi küpü ve eli öpülesi bir insandır. Keza hümanizmasıyla sayın Erdem Yücel, meslektaşım ve büyüğüm sayın Yılmaz Ergüvenç, sayın Nazmi Öner, "Kent Haber'i"  bir okul haline dönüştürmüşlerdir. İnanın bana ve böyle fırsat ve böyle bir ekip herzaman bir araya gelmez. Bunun; hep bir fırsata dönüşmesin hayal edip durmuşumdur. Oğullarımız ve kızlarımız adına, bu ülkenin gelecek güzel günleri adına, bu sayfalarda BARIŞIN DİLİNİNİ oluşturabiliriz.  

Hepimiz aynı gemideyiz. Ben 1954 doğumluyum ve altı yaşıda iken, darbe ile gözümü açtım, gençliğim, üniversite yıllarım darbe tanıklığı ile geçti. Artık ülkemde çağdaş bir demokrasi ve çağdaş bir hukuk olsun istiyorum.  Bunu, ülkemin güzel insanları çoktan hak etmedi mi? Kalkınmayı ve müreffeh yaşamayı çoktan hak etmedik mi?Sevgi ve saygılarımla.K. Mükremin BARUT