18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Matruşka Bebekler

”Zaman” gazetesinin “mâlumlarından” Şahin Alpay soruyor; “Kürt sorunu mu, PKK sorunu mu?”… Bu soru bana Rusların oyuncak “matruşka bebeklerini” hatırlattı… Bebek, bebek içinde; Büyük bebeğin içinden boy sırasıyla, bebekler çıkar…

Ortada, ülkemizi - milletimizi tehdit eden ölümcül-öldürücü bir oyuncak var. Çin işi –Japon işi değil; iç ve dış “ellerin” ortak marifeti… İmalat tarihi çok eskilere dayanıyor, ama son “kullanım tarihi” boyuna ertelenmekte! Bu “oyuncakta”, hangisi “ana” -hangileri “yavru”, hangisi asıl sorun, hangileri ayrıntı; belli değil… Duruma ve yoruma göre değişiyor… Bir açıdan ve bugünkü şartlara göre diğer “bebekleri” –unsurları- içeren ana sorun “PKK sorunu” Başka bir açıdan ise “Kürt sorunu” ve ayrıntıları!

ANA SORUN

Kafanızı mı karıştırdım? Hemen zihin açıklığı vereyim; asıl sorun hepsini içeren, hepsini yavrulayan “ana”, “Büyük Kürdistan”… Bölücülerin ve destekçilerinin asıl amaçları bu, diğerleri “teferruat”… Kısacası, PKK şu veya bu şekilde, “silahla” veya “barışla” - bitirilse de - Kürtlere bütün hakları, ana dilde eğitim imkânı verilse, tüm talepleri yerine getirilse, hatta eyalet sistemiyle “özerklik” verilse de, asıl gerçek anlaşılmadığa, ayrıntılarla uğraşmak, havanda su dövmek abesle iştigal. Boşuna zaman ve kam kaybetmek oluyor!

GÜÇ VE İRADE

Asıl ve hemen yapılması gereken, güçlü ve kararlı, bağımsız Türk Devletinin “Büyük Kürdistan” hayalinin gerçekleşmesine asla müsaade etmeyeceğini Radikal kanıtlarıyla, dost ve düşmanlara göstermesidir!
Kısacası; sorun, aslında “PKK sorunu” değil, “Kürt sorunudur, Kürtlerin haklarıdır” teşhisini koyarsanız, çok yanılırsınız!

Bu “Sorunun” çözümü gerçekçi olmaya ve kuvvetli bir milli iradeye, kararlılığa bağlı... Bugün ise, “gerçekçilik” yok Bugünkü hükümetin ve Başbakanının “açılımları” var, ama “milli irade” yok... Mücadele azmi ve gücü TSK’nin devamlı yıpratılmasıyla, zaafa uğratılmış durumda... PKK ve bölücülerle mücadele edenler, Atatürkçüler, Cumhuriyeti korumaya and, içmiş olanlar ve bu andı canları pahasına yerine getirenler. “içerdeyken” bölücüler, PKK vekilleri, TBMM’de, meydanlarda kin kusmaktalar. PKK kent sokaklarında havaya fişekler, molotof kokteyller, atıyor... Eğer trajik olmasaydı bir komedi!... “Ergenekon” adını verdikleri, mevhum çetenin mensupları, yargılanırken, Türk Ordusundan intikam almak isteyen, medya organları ve yazarları her gün, Türk Ordusuna ve komutanlarına saldıran cemaatlerin, evrensel olgu haline geldikleri, nerelere sızdıkları, değirmenlerinin suyunun, kaynaklarının hiç araştırılmaması, en azından garip değil mi? Bu böyle olduğu halde, TSK’nın hâlâ mücadele etmesi bile bir mucize ve maalesef, dökülen kanlar da yerlerde kalıyor!

Son günlerde Mesut Barzani’nin ziyareti de ayrı bir güldürü konusu! Bu aşiret şeyhi, Ankara’da, Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından, Federe Kürdistan’ın Başkanı diye karşılandı... Bakan ona “Mesut ağabeyim” diye hitap etti. Bu “Mesut Ağabeyin”, bir dahaki devlet ziyaretinde, “federe medere” denmeden, “Kürdistan Başkanı” daha sonra da, “Büyük Kürdistan” başkanı olarak karşılanacağı günler yakındır, bu gaflet, sürdükçe!

Geçenlerde, emekli Oramiral Atilla Kıyat söyledi; eğer “Kürdistan Devleti” böylelikle meşruiyet kazanırsa ve PKK’nın, peşmergelerle birlikte bu devletin, “Ordusu” olduğu ortaya çıkar ve düşmanımız olduğu, kesinleşirse, o takdirde, Türk Ordusu, bu savaşı “Cenevre Konvansiyonlarına” göre sürdürür... Ve o zaman da, Mesut Barzani, Türk Ordusunun ne yapabileceğini, yapacağını, peşmergelerinin, ne hale geleceğini yakından görür!

Zaten, gerçekte de olay “eşkıya takibi” olmaktan çoktan çıktı. Ortada yabancı bir devletin Türkiye’ye saldırısı gerçeği var!

BALKANLAR VE GÜNEYDOĞU

1900’lü yıllarda, Balkanların durumunu hatırlayalım; O bölgede anasır, Osmanlı Devletine karşı ayaklanmıştı... Rum ve Bulgar “komitacıları”, çeteleri, Avrupa devletlerinin yardım ve destekleriyle, terör yapıyorlardı. Türk ahaliyi öldürüyorlar, askerlerimizi şehit ediyorlardı...

“Komitacılar” önce yerel kaymakamlıkların sonra da, Devletin “Bab-ı Ali’nin” kapısına dayandılar ve sonunda da, meşhur fıkrada olduğu gibi. “idare elden gitti”. Geride ne kaldı? Biz hâlâ, sahada çalım yapmaya ve “Matruşka Bebekleriyle” oynamaya devam edelim!

BİR AŞK HIKAYESİ

Ergenekon konusunda, kitaplar yazılıyor ve ilerde Silivri Hasdal konusunda da muhakkak romanlar yazılacak… İçinde cinayet, işkence tuluat ve aşk olan öyküler!..

Bir “aşk hikâyesi” şimdiden ortaya çıktı; bir savcı şüphe veya ihbar üzerine, Silivri’de davalara bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesinin dürüst bir Yargıcından şüphelenmiş, “yakın ve teknik takibe” aldırmış… İddiaya göre bir hanım avukat, yargıcı duygusal olarak etkiliyormuş… Yassıada’da bile böylesi olmamıştı!

“Aşk” nerede olursa güzel, ama gerçek, hazin trajedileri, kim ne zaman, yazacak? ***
 

Yayın Tarihi : 9 Haziran 2010 Çarşamba 11:42:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?