Tarih: 26 Temmuz 2010… Umumi Vaziyet: PKK Dağlarda, kentlerde gittikçe azmakta… Ülkenin her yöresinden, Kürtlerle Türkler arasında başlayan çatışmalardan, bir iç savaşın ayak sesleri geliyor. İnegöl olayları yeni bir uyarı! PKK –DTP -Bölücüler… Açıkça ”demokratik Özerklik” hakikate, “Büyük Kürdistan” istiyorlar ve Güneydoğu’ya Birleşmiş Milletleri –BM “Barış Gücünü”- davet ediyorlar… Başbakan Erdoğan, daha önce bu yabancı müdahalesinin kapısını açmış. NATO’yu davet etmişti…
Erdoğan, şu sıralarda, Referandumda, halka EVET hapını yutturmak için, kapı kapı dolaşıyor, ülkenin, saye-i âlilerinde, ne kadar güllük gülistanlık-müreffeh olduğunu, açların, işsizlerin de yüzlerine karşı, anlatıyor. EVET derslerse geçmiş, “prangalarından” kurtulacaklarını vaat ediyor… Açıkça söylemiyor, ama geçmişteki söylediklerinden belli. “Prangalar” dedikleri, herhalde, önce Atatürk’ün değişmez ilkeleri ve laiklik!
ERGENEKON SAVCISI
Kendileri “Fahri ve gönüllü Ergenekon savcısı”... Silivri’de Hasdal’da, suçlulukları ispat edilmeden aylarca yatan askerler, siviller, bilim adamları, gazeteciler var… Devr-i Hükümetlerinde, bu post-modern “Engizisyon” kapsamı, ortam ve telefon dinlemelerine, gizli tanıklara dayalı. Ama Erdoğan, konuşmalarında, bunların meşru olduğunu savunuyor!
Ona göre, Ordunun sözde “vesayeti” daha doğrusu TSK “prangaların” en ağırı... 35. madde kaldırılsa güya darbe yapmanın yasal imkânı kalkacak. Erdogan, acaba bu madde kalkarsa nelere, imkân ve meydan açılacağını söylemiyorsa da herhalde bu imkânlardan-meydanlardan çok olacak…
Erdoğan “Ordunun vesayeti” derken 28 Şubatı ve 27 Nisanı, hatırlatıyor ama şecaat arz ederken, unutuyor unutturuyor… Erbakan’ın Başbakanlık döneminde, kendisi O partide- REFAH partisinde- üye iken, irtica azmış, Başbakanlığa girmişti. Ayrıntılar çok… O sırada REFAH’LI Belediye Başkanının, çadırda düzenlediği Kudüs gecesi! 27 Nisan’da, bugün olacaklara ve olanlara karşı bir ön uyarı idi… Gerçekleri unutturmasın!
En yüksek rütbeli komutanlar muvazzaf subaylar görüldükleri yerde “yakalanıyorlar”…Bodrum’dan İstanbul’a, “yakalanmak” onursuzluğuna karşı, kendisi teslim olmaya gelen Çetin Doğan Paşa, Bodrum hava alanında “görüldüğünde” polisler tarafından “yakalanıyor”…Ve bu 102 kişi, yargılanmak için 5 ay Silivri’de, tutulacaklar… Adalet tarihimizde yeni bir uygulama; peşin cezalandırma! …Silivri’deki diğerleri için de, böyle değil mi? Açıkçası, AKP Hükümeti kendi ordusuna – vatanın bu gücüne- karşı, savaş halinde! Müttefikleri de, mâlum; 21.Yüzyıl Türkiye’sinde, cüppeli, cüppesiz hocalar, her alanda faaliyetteler!
B PLANI…
Bu vesileyle, Orduma, Genelkurmaya ve Başkanına bağlılığım baki kalmakla beraber, acı bir parantez açmaya mecburum. Genel Kurmay bu savaşı kabul etmiş gibi, ama savunmada… Şehit Cenazelerinde artık Orduya güvensizlik sesleri yükseliyor… Ve en acısı, garibi, eğer doğruysa, Genelkurmay bu “savunma halinde” TSK’den 28 general-amiralin tutuklanma ihtimaline karşı bir B PLANI hazırlanmış… Bu plana göre, Terörle mücadelede etkin rol alan birliklerin komutanları uzun süre tutuklu kalırsa Ankara'dan geçici görevlendirme yapılacak, Kritik görevlerin başında olan generaller tutuklanırsa yerlerine aynı rütbeden generaller geçici olarak görevlendirilecekmiş”.
Çelişkiye bakın: bir tarafta, Teröre ve Bölücülere karşı amansız bir mücadele sürüyor fakat aynı zamanda, orada kahramanca çarpışalar “yakalanıyor”. Başbakan bu acı çelişkiyi görmüyor mu? Görüyorsa neden bir şey yapmıyor? Genelkurmay da, bu rezalete karşı, adeta yenilgiyi kabul etmiş gibi, “alternatifler” planlıyor! Yanlış anlamışsam özür dilerim, ama bir açıklama beklerim; bir “A Planı” yok mu?
MEMLEKETIN HALİ
Evet, memleketin n halleri bugün böyle? Ne yapmak lazım?
Ben, böyle durumlarda, hep, Mustafa Kemal Atatürk sağ olsaydı ne yapardı, diye düşünürüm ve aynı zamanda da, ilerde tarihçilerin, bu acı dönemi nasıl değerlendireceklerini tasavvur ederim. Tarihçilerin ne diyeceklerini sorumlular düşünsünler.
Bir defa, Atatürk sağ olsaydı, bu hallere gelinmezdi! Başkomutan Mustafa Kemal, Devlet adamı Atatürk- Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa - Başbakan İsmet İnönü ne derler, ne yaparlardı?
Önce Atatürkün “Büyük Nutkundaki” 19 Mayıs 1919 da Samsun'a çıktığı zamandaki durum değerlendirmesini, sonra da O “NUTUK”’un sonundaki “gençliğe hitabesini” ve 1932’de Bursa’da, irtica ayaklanması provası üzerine hemen gene, Bursa’da söylediklerini hatırlayın, okuyun! Ve bunlar buz üzerine mi yazıldı diye düşünün… Ve de, şimdi, onların yerlerini işgal edenlere bir bakın!***
Eski siyah beyaz türk filimlerin son bitisi aklima geliyor. asagi yukari hep ayni biterdi kötü, katil, suclu, adam kaybeder ve en sonunda hep polisler gelir onu tutuklardi bizde iyi oldu der bir oh cekerdik. Bu mesele sanki bu filmin tersi oldu gibime geliyor. Kötü, katil, suclu oldugunu ise baslamadan anladilar ve tutukladilar tutukluyorlar biz simdi oh"mu diyelim Vah"mi diyelim saskiniz B-plana gelince Gelisen olaylara göre esegi saglam kaziga baglama isidir O yer bosalabilir bosalirsa plani yapilmistir bosalmazsa yapilacak bir sey yok B-plan askida kalir Aman dikkat 5-10 sene sonrada bu plan icin islak imza atanlarin basi agirabilir mümkünse dikkat dikkattir kuru imza atsinlar eh bunada bir sey bulunursa kader ve alin yazisi demek kaliyor