3
Mayıs
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Nerede, Ne Zaman Kırıldı?


Dünkü yazımda sözünü ettiğim “fay hattının kırılma süreci, ne zaman başladı? Sorumlular kim? Eğer, “kırılma” önce “milli değerlerin “ kırılması, Atatürkçü düşünce ve ilkelerinden kopmaksa; dünkü gazetelerin hemen hepsindeki bir haber ve yorumlarına bakalım: AB Komiseri Olin Rehn Cenapları “Müzakere Süreci askıya alınabilir” buyurmuşlar…

Şimdi yorumcular, en azından, bu genel gidiş, böyle devam eder-ettirilirse, “Atatürk’ün Cumhuriyetine, sonunda ne olur” diye düşünmüyorlar. Başlıca endişe “AB ne der?” Yani. TC'nin kaderi, Brüksel'deki Komiserlere ve kahrolası “AB ‘aç-kapa’ sürecine” bağlı! Bu sürecin sonu nereye varır? AB “Kriterlerine” uyum uyum uydurulduktan, bütün milli değerlerimizden, savunma gücümüzden arındırıldıktan sonra, Türkiye, – AB ülkelerinin kendi politika hesaplarına göre ve ezeli “Türk Korkusundan” dolayı, “uyudu” yapılır mı, diye endişe etmiyorlar…

Kimse, AB’nin, Güneydoğu’daki amaçlarından ve faaliyetlerinden şüphe bile etmiyor… Asıl endişe kişisel çıkarlar- getirim kaygıları ve “aman borsa-piyasa sallanmasın!” İşte, asıl “kırılma noktası” bu!

Gene bugünkü ve hemen her günkü gazetelerin manşetlerinde ve yorumlarında bu kırılmanın parçalarını görmek mümkün!

ERGENEKON

Önce, kırılmanın bugünkü bir aşamasına, “Ergenekon Davasına” bakalım; çünkü bence, bu soruşturmalar sonunda, hat ya kırılacak ya da ortak zemin yerine oturtulacak.

“Ergenekon Tahkikatı” sekiz aydır, öylesine dallandı, budaklandı ve yayıldı ki, korkarın, Savcı Zekeriya Öz, kaç yardımcısı olursa olsun, emrinde kaç polis olursa olsun, bu çelişkiler, yalanlar, dedikodular ve uydurma belgeler, zorla veya vaatlerle alınmış, itiraflar yumağını çözemeyecek, İddianamesini toparlayamayacak! Hatta emrine dünyanın en güçlü bilgisayarı CREW verilse bile!

Eski fıkradır; CREW bilgisayarı yapıldığı zaman – en önemli sorulara cevap arıyorlar… Bir Türk de bilgisayara sormuş: “Ne var, ne yok” diye… Bilgisayar ortasından çatlamış… Korkarım, Ergenekon hakkındaki bütün verileri yükleseler, CREW, her halde, patlar!

Tahkikat şöyle veya böyle sona erecek ve inşallah gerçekler ortaya çıkacak, gerçek sorumlular belli olacak ama derin izleri –şüpheler, ülkeyi rahatsız etmeye devam edecek. İşin acısı; “Ergenekon’u milli bir efsane belleyen, Türk Çocukları” bundan böyle, bu “efsaneyi” unutacaklar- sadece “Ergenekon'un”, güya bir fesat çetesi olduğunu sanacaklar. Bakın “Ergenekon” adlı cadde ve sokakların da adlarının değiştirilmesi düşünülüyormuş!

Bu, Türklüğün mitolojik de olsa, muhakkak gerçeklere dayanan efsanesi nasıl bir fesat efsanesine dönüştürüldü… Bunun da ucu o kırılma noktasına dayanıyor! Yumağın ucu- ipin ucu- nerede ve kimlerin elinde? Bazıları, neden şu sırada, bu “tahkikata” önem vermekten – ivme kazandırmaktan öte, yumağı içinden çıkılmaz hale getirmek için, ortaya boyuna haberler-rivayetler –sızdırmaktalar? Asıl, bu anlaşılınca, fesat “Çetesi” ortaya çıkar! Ama toplumda hukukta derin yaralar açtıktan sonra…

BAŞLANGIÇ

Dönelim başlangıca; “Kırılma nasıl ve nerede başladı?” Aslında, hepimiz bütün geçmiş hükümetler, liderler, “alel derecat”, sorumluyuz! Pek ala kırılma noktası nerede? Bence, Atatürk öldükten sonra başlayan ve 1950’den, çok partili rejim geldikten sonra, yanlış anlaşılan ve uygulanan “demokraside”. Ve bunun neticesi olarak 27 Mayıs 1960 "darbesinde" ve bundan çıkan cadı kazanında… Hasan Cemal, O “cadı kazanını” ve sonra olanları, kendi rolünü, anlattı… “Darbeci iken, Nasıl bugün Demokrasi kahramanı olmuş? Ve şimdi kalkmış, “Bu kazığı ancak Demokrasi çıkarır” diyor. Demokrasiye, ülkeye, o çomağı, kazığı kim soktu Hasan? Senin ve sözde “devrim” adına terör yapanların… Hiç mi suçları yok? Deniz Geçmiş, Yusuf İnan ve Mahir Çayan, yiğit gençlerdi ama Terör yapmadılar mı? Kanadalı teknisyenleri öldürmediler, İsrail konsolosunu kaçırmadılar ve küçük Sibel’i rehin almadılar mı? Çayan ve arkadaşları Kanadalıları öldürdükten sonradır ki Kızıldere’de kıstırıldılar… Bunları unutur, 12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerini gerektiren terörü ve faillerini, unutturursanız ve fakat buna karşı 27 Mayıs "Darbesinden" sonra yapılanları görmezlikten gelirseniz bu, açıkça “çifte ölçüdür” … Ve kırılmanın sebepleri de, toplumdaki bu “şizofrenidir"

Çare: önce kendi kendimize dürüst bir psiko analiz yapmak. Sonra da “ebedi şifa” --unutmak -eski yaraları, tek taraflı kaşımamak… Atatürk’e Atatürk yoluna dönmek! Güç, ama imkânsız değil. Başka seçenek de yok! ***

Yayın Tarihi : 31 Mart 2008 Pazartesi 13:15:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
B.CENNET ATATY IP: 78.161.31.xxx Tarih : 2.04.2008 11:29:31

kıymetli Altemur bey söylediklerinizde-söylediklerimizde nekadar haklı olsak da insanlık derin uykuda şimdi insanlar birbirlerini anlamaz olmuş.bir yazarın son cümlesi şöyle bitti geçen gün:" kurtuluş savaşında öyle bir kurtardık ki vatanımızı bir daha hiç kurtaramamacasına..."ne acı değil mi alan memnun satan memnun ancak sizin ve bizim ciğerimiz yanıyor varsa ciğeri yangında olanlar birlikte söyleşelim...teşekkür ederiz yazılarınız için