Latin Amerika’nın, Şili ülkesinde, San Jose madeninde, iki aydan uzun süredir yerin 622 metre altında mahsur kalan 33 madenci kurtarıldı… En unutulmaz kurtarma operasyonu!
Bütün dünya, sanki iki aydır, o madencilerin azabını yaşadı… 33 genç kurtarılınca da, bütün dünya derin bir nefes aldı. Teknoloji ile azmin zaferi! Öte tarafta da, göçük kazalarında telef olan bizim madencilerimizin kaderi… Ve ülkemizin hali!
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, Şili’deki kurtarmayı küçümsemiş: “Biz üç günde çıkardık” demiş. Pekâlâ, Zonguldak’taki, madencilerin cesedini neden, hala çıkaramadınız?
BİZDEKİ “KAZA”
Orası Şili – bugün Türkiye'de, başka bir kazanın, acıları yaşanıyor: Yıllar, aylardır, sayılarını unuttuğumuz, Asker, sivil bilim adamı insanımız, sanal bir göçük altındalar. Ne zaman kurtarılacaklarını bilmeden, bekliyorlar, güya yaşıyorlar! Şili’deki madencilerin hep umutları vardı; bizimkilerin hiç umutları yok! Onları kurtaracak “kapsül”de yok. Gereken irade de yok!
Şili’deki facia ve mutlu sonu, bütün dünyanın – kamuoyunun – medyanın ilgi odağı oldu, bizim “Ergenekon” mağdurlarının durumu ve kaderi, bu “insan hakları ve adalet” dünyasında kimi biraz olsun alakadar ediyor? Belki yabancı ülkelerde hükümetler ve medya, bu olaydan haberdar olsalar ve şöyle ucundan, ilgilenseler de, oralarda sokaktaki insanlar, Türkiye'deki, bu faciayı ve kurbanlarını biliyorlar mı? Onları ne kadar ırgalıyor? Onları bıraktım; bizim insan hakları ve adalet “korucuları” bu konuda, ne kadar duyarlılar. Duyarlı olmak şöyle dursun, karanlık kuyuya her gün, yeni topraklar taşlar atıyor ve içerdekilerin kuyusunu, derinleştiriyorlar!
Şili’deki 33 madenci, aydınlığa çıktılar; ailelerine, eşlerine, çocuklarına kavuştular… Sağlık ve psikolojik sorunları olsa da, bunlar hükümetlerinin, dünyanın ve ülkelerinin verdiği güçle, maddi yardımlarla, giderilecek, kaybettikleri zaman ve hayatları telafi edilecek… Ya bizim, hala karanlık kuyuda kalanlar. Eğer bir gün – herhalde “Allahın kapsülü” ile dünya yüzüne çıkarlarsa, onların hayatları nasıl telafi edilecek – acaba hiç telafi edilebilecek mi?
Göçük altında – aylarca, karanlıklar içinde olan, sadece onlar değil- her gün biraz daha karanlığa boğulan ülkemiz! Ve orası Şili, burası Türkiye!
İBLİS VE DEMİREL
Evet, ülkemiz her gün yeni iddialar Internet düşen telefon dinlemeleri ve kayıtlarla, biraz daha karanlığa boğuluyor… Rahmetli Turgut Özal’ın ölümü hakkındaki iddialar, “Abdülaziz öldü mü - öldürüldü mü” tefrikasına dönüştü… Her gün, ortaya yeni bir iddia –yeni bir “tanık” çıkıyor…”Gizli tanıklar” da caba! Şimdi arzı endam eden, bu adamlar ve kadınlar, “suikast” olduğunu biliyorlarsa, buna inanmışlarsa neden şimdiye kadar sustular ve şimdi de “özel” sebeplerle konuşan Ahmet Özal’ın iddiası üzerine böyle ortalığa çıkıverdiler? Ahmet, gelecek seçimlerde Malatya’dan AKP Milletvekili seçilirse, şaşmayın!
Aslında, bu konun en yakın tanığı Semra Hanımefendi, önceki gün, bir TV programımda son noktayı koymuştu; “ “Turgut kollarımda öldü” demişti. Bu böyle olunca, “kast”tan, hatta “ihmalden”, ambulans vardı, yoktu, Hastaneye geç kalındı, tartışmalarına ne gerek var… Hatta Özal’ın, Bulgar Büyük Elçiliğinde, limonata ile zehirlendiği iddiası, özel danışmanı Kaya Toperi’nin “ ikram edilen limonatayı, birlikte içtik” demesiyle, batıl olmuyor mu?
Ama gerçekler onları ilgilendirmiyor; peşinen karar vermişler, suikast suçunu, “derin devlet” orduya ve hatta 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yükleyecekler. Ve ortalığı biraz daha karıştıracaklar!
Bakın, şimdi Korkut Özal, “Kemalistleri” işaret etmiş ve “mert Kıpti” gibi “Turgut da Kemalistleri sevmezdi” demiş. Fakat daha da vahimi: “Turgut bey vefat etmeseydi Demirel cumhurbaşkanı olamazdı” diyerek “suikastın” arkasında, Demirel’in olduğunu, imadan öte iddia etmiş!
Bu suç duyurusu üzerine, Sayın Demirel de ifade vermeye çağırılır, hatta “içeri” alınırsa şaşmamalı!
Turgut Beyi Tarikatçılıktan kurtaran ve bildiğim kadar da, “Atatürkçü” Semra Özal Hanım’ın Korkut Özal’a “İblis” dediğini duymuştum –Mefisto iş başında!
Ve Ziya Paşanın şu sözleri aklıma geldi; “Bu terazi, bu kadar sıkleti çekmez”. Kantarın topu –topları çoktan kaçtı: Eger geçmişte karanlık olaylar olmuşsa, bunların, “karanlık” sebepleri ve ortamı yok muydu?***