28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Organize edilen işler - 1

Bir önceki yazımda, Musa Anter’in öldürülmesi olayı ve dolayısıyla,” Kürt Sorunu” ile bağlantılı “karışık –organize işlere” değinmiştim. Kısacası, Başbakan’ın adını koymasıyla belirginleşen “Kürt Sorunu” bölgemizdeki gelişmelere paralel olarak daha doğrusu bunlarla birlikte üstümüze üstümüze gelmekte… Bu “açık ve yakın” tehlike karşısında tepkiler veya yaklaşımlar, düpedüz aymazlıktan, kaderi- “Kürt Realitesini”, kabul edip, “bükemeyeceğimiz kolu”, öpüp başımıza koymaya, bir takım entel ukalaların, APO’nun son önerisine, Kürt-Türk Demokratik Cumhuriyetinin kurulmasına kadar uzanıyor. Bu entel yazarlar, bu öneriyi, Kurtuluş Savaşının başlangıcında, “Amasya protokolünde”. Ve sonra İzmit Basın toplantısında, Kurtuluş mücadelesinin, ortak Kürt-Türk mücadelesi olduğu şeklindeki ifadelere dayandırılan, “ortak devlet” fikrine bağlıyorlar… Ve Mustafa Kemal’in daha sonra bu fikirden vazgeçmesini, akıllarınca, eleştiriyorlar. Unuttukları daha doğrusu görmek istemedikler, Kürt bölücülüğünün tarihi kökenleri ve cumhuriyetii daha doğarken, yabancıların desteği ile boğmayı amaçlayan bir dizi Kürt isyanı!…

1984’te PKK terörü başladıktan sonra bazılarının ortaya attıkları –APO ile müzakere yoluyla barışçı çözüm önerilerinin altında da aynı 2. Kürt-Türk “demokratik” Cumhuriyeti hevesleri yatıyordu.

İKİLEM
Ancak bu konuda Kürtçüler arasında da bir ikilem var. Demokratik Toplum Partisi Eşbaşkanı Ahmet Türk Kürt kökenli vatandaşlarımızın yüzde 95’inin, “Türk halkı ile ortak bir gelecek kurmak inancında” olduklarını söylemiş! Ama burada bir tuzak var; bazı Kürtçülerin, APO’nun “kurmak” istedikleri ortak “ Kürt –Türk Demokratik Cumhuriyeti” oysa bizim ilelebet devam etmesi için mücadele verdiğimiz ise üniter, Atatürk Cumhuriyeti…
Son zamanlarda yüksek sesle ifade edilmeye başlayan, (Kürtlerin) “kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri” hakkıyla ve bu “hak"tan doğabilecek olan ortak devletin, giderek Büyük Kürdistan’a dönüşmesi nasıl engellenebilecek? Radikal gazetesinin adeta Kürtçülüğün, ideolojik organı haline gelen Ek’inde Orhan Miroğlu (galiba Musa Anter öldürülürken yanında vurulan fakat ölü taklidi yaparak kurtulmuş, aynı Orhan Miroğlu), Türkiye’deki Kürtlerin nüfusunun 20025'de “geri kalan öteki nüfuslarla yani Başbakanın deyişiyle alt kimliklerle eşit hale geleceğini, 2035’te de nihai hedefe, herhalde çoğunluğa ulaşacağını ve bunun, Türkiye’nin demografik yapısının bozulmasından öte, çoğalan bu gençlerin, bölücü terörizme yatkın olacaklarını tekrar ediyor. İma etmek istediği de, herhalde, Türk milliyetçilerinin, bu “felakete” mani olmak için düşündükleri ve “Şemdinli halkının sağduyusuyla –şimdilik –önlenen –senaryolar! Akılları fesat olanlar, böyle senaryolar kurarlar! Ama, Kürtçülüğün ideologluğunu Musa Anter’den tevarüs etmiş olduğu anlaşılan Miroğlu’,“milliyetçi liberaller ” dediği Gündüz Aktan’ı ve Özdemir İnce’yi, “Kürtlerin kendi kaderlerinin tayin etmeleri haklarını inkar ettikleri için eleştirirken, aslında aba altından sopa gösteriyor: APO'nun öğüdü gereği, “tüfeklerini bırakıp karılarına sarılan” Kürtlerin nüfuslarının, diğer “alt” kimliklere oranla daha fazla artması ve Türkiye’nin her tarafına, adeta maksatlı bir şekilde yayıldıkları da bir gerçek!

Irak’taki, Kuzey Irak’taki gelişmelere paralel olarak artan ve yeni Kurulan Demokratik Toplum Partisi Liderlerinin, Güneydoğulu Belediye Başkanlarının, APO’ya liderleri olarak, pervasızca biat etmeleriyle gittikçe, üstümüze üstümüze gelen, “Kürt sorunu- tehlikesi” karşısında ne yapmalı? Başlangıçta yazdığım gibi, “görmezden gelirsek kaybolur” umudunu besleyelim… Veya “realiteyi” kabul edip, “alt kimlik - üst kimlik” diye TC’nin, kuruluş felsefesinden ve temellerinden artık vaaz mı geçelim? Ve bunun için de “barışçı çözüm” kolaycılığına, teslimiyete mi dönelim. Hatta bu yolda APO’yu ve Barzani’yi ve Talabani'yi de “kullanalım” mı?” Bu konuya yarınki yazımda devam edeceğim.

Yayın Tarihi : 27 Ocak 2006 Cuma 14:01:59


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?