25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Özal “Efsanesi”

Rahmetli Turgut Özal dostumdu; New York’ta Birleşmiş Milletler nezdinde, Elçi iken, 1979’da, DPT Müsteşarı olarak, New York’a geldiğinde, oradaki temaslarında, çalışmalarında, yardımcı olmuştum ve sonra da dost olmuştuk! Semra Hanım da eşimle! Başbakanlığında Bana iyilikleri inkâr edemem… Liberal eğilimli ekonomist olan Özal’ın belirli bir siyasi görüşü yoktu, ama muhafazakârdı. Onu, Tarikattan eşi Semra Özal Hanım kurtardı…

Şimdi söylemeye mecburum: “Kürt-Terör” konusundaki tasavvurlarını, hiç tasvip etmedim ve bunu da kendisine açıkça söyledim. Özal, “Kürt –Terör sorununu çözmek” için, APO’ ya Çandar gibi gönüllü postacıları yollamıştı ve “Federasyon” tasavvurunu bana harita önünde söyledi… Ben sessiz kalınca da; “Sen galiba taraftar değilsin” diye bu konuyu kapattı!

AHMET SAHNEDE

Oğlu Ahmet Özal, bunca yıl sonra herhalde İktidarlara, kendi iş çıkarları için hoş görünmek ve de “meşhur” olmak için, ortaya babasının ölümü hakkında, “suikast efsanesini” canlandırdı! Moda ya, bu “suikastın” Askerler tarafından düzenlendiğini imadan öte, iddia ediyor; 'Babamı Milli Güvenlik Kurulu, Genel Sekreteri Orgeneral Yirmibeşoğlu öldürttü'” demişti, şimdi de hızını alamadı; o zaman Cumhurbaşkanı Özal’ın Başyaveri olan, şimdiki Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Aslan Güneri de suçluyor! Diyor ki:“Köşk'te daimi bir doktor ve ambülâns bulunur. O gün ikisi de yok. Arabayla götürüyorlar babamı. Yolda yarım saat kaybedildi.” Bunun sorumlusu, Ahmet’e göre, Başyaver Albay Aslan Güner! Ahmet, Onun üzerinden de, Orduyu suçluyor!

Aslan Güner Paşa bu konuda, gereken açıklamayı yaptı… Olanları anlattı fakat Ahmet gene durmadı. Güner Paşayı da suçlamasının kanıtı; babasının ölümünden sonra Aslan Güner Paşayı, randevu istemek içi n defalarca aramış, ama cevap alamamış! “Ondan randevu istedim ama hala cevap gelmedi” diyor. Çok nazik bir insan olan ve Özal’a değil suikast düzenlemek, Cumhurbaşkanını, canıyla, korumaya hazır, onurlu bir Türk generali olan, Özal’ın güvenini de kazanmış Güner Paşa, bu saçmaya da, cevap vermez ama ben söyleyeyim: herhalde Özal sağken de Ahmet’ten ve yaptıklarından bizardı ve şimdi de ona muhatap olmak istememiştir!

Doğru söylemek gerekir: ANAP kongresindeki suikast teşebbüsünden sonra, yeni bir teşebbüs ihtimali ve şüphesi vardı. Semra Hanımefendi de tetikteydi, eşinin resmi davetlerde, yediklerine, içtiklerine, dikkat eder, mesela, önünde kapağı açılmayan içki, meşrubat içmesine müsaade etmezdi!

Özal’ı, kim, neden öldürmek isteyebilirdi? Türlü yakıştırmalar var. Kürt sorundaki tutumu, muhafazakârlığı vb. Fakat Ordu “parmağına” gelince, buna en kesin cevabı, Özal’dan sonra 9. Cumhurbaşkanı Demirel Sözcü gazetesinde Ertuğrul Akbay’a veriyor; Bizzat kendisini görevden uzaklaştıran Türk Ordusu hakkında ve bu gibi iddialar hususunda diyor ki:”Bu iddialar vicdansızlıktır… Asker ülkesinin içini karıştırmaz- kan dökmez… Benim bir tek ordum var; ikincisi yok”

KONUŞSUNLAR

Bu suikast iddiaları hususunda, Özal’ın basın danışmanı Kaya Toperi ve Doktoru Cengiz Aslan acaba ne diyorlar? Herhalde daha yakın ve gerçek bilgileri vardır. Dr. Aslan, belki, “Hipokrat Yemini” gereği konuşamaz, ama herhalde bir gün konuşmaya mecbur olacak. Ve de, Özal’ın vücudunu saran, kanser yüzünden, çok az ömrü kaldığını da açıklayacaktır… Fakat en yakın tanık Semra Özal hanımefendi!

Eşim, o zaman, Semra Hanımın yakın çevresinde olduğu için, Özal vefat edince, Semra Hanım’a yardım etmek ve onu teselli etmek için Çankaya’ya koşmuştu. Semra Hanım’ın onlara anlattığına göre, Özal, koşu bandında egzersiz yaparken, O, yandaki mutfakta omlet yapmak için yumurta dövüyormuş ve birden bir güm sesi duyunca, fırlamış ve söylediğine göre; Özal koşu bandından düştüğünde, ölü imiş! Yani hastaneye geç kaldırılması, söz konusu değil!

Geçenlerde kendi anımı da yazmıştım: Özal’ın vefatından önce, yorucu bir Orta Asya seyahatinde, çok yorulmuş, ağır yemeklerden rahatsız olmuştu. Ölümünün bu yorgunluktan ve de zaten vücudunu sarmış olan kanserin de etkisiyle, olması çok muhtemel!

Tarihimizde, bir “Abdülaziz öldü mü? Öldürüldü mü?” muamması vardır. Gazetelere tefrika olmuştu. Anlaşılan şimdi de “Özal öldü mü- öldürüldü mü”, tefrika edilecek!

Semra Özal, eşinin öldürülmesinden şüphe ediyordu ama acaba şimdi oğlunun Orduyu hedef alan suçlamaları hususunda neden konuşmuyor? Bir bakıma son söz onun! Acaba oğlunun yaptıklarını tasvip ediyor mu?***
 

Yayın Tarihi : 7 Ekim 2010 Perşembe 00:31:06


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?