2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Payitaht - Der Saadet

Çok yaşayacaksın kızım Ruhat Mengi… Sözü ağzımdan aldın. Şüphen olmasın, Erdoğan’ın ‘Çılgın Proje’ İstanbul’u “Payitahta” -gönlünde bu yatar- Zaten daha önce Devletin Merkez Bankasını, Devletin “Başkentinden”, Istanbul’a taşımak teşebbüsü de bunun ilk işaretiydi. Lakabı ne olursa olsun “tek adam”, “Padişah” olunca, “Payitaht” -tahtının- yeri de İstanbul olacaktır! Ona bu yakışır.

İstanbul’un eski unvanlarından biri “Der Saadet”, yani “mutluluk kapısıdır”…Erdoğan “Padişah” olursa, İstanbul da “saadetinin” kapısı… Bu kapı açıldıktan sonra, olacaklara bakın; Başkanlık makamı Bab-ı Ali… İkametgâhı Dolmabahçe Sarayı… Resepsiyon salonu ünlü avizeli salon, Atatürk’ün son yolculuğuna uğurlanmadan katafalkın bulunduğu salon… Atatürk yaşarken, Cumhuriyet Baloları, manevi kızlarının düğünleri bu salonda yapıldı… Küçük çocukken o düğünlerde, fraklı Atatürk’ün, modern giyimli, başları açık gelinlerin, hanımların yer aldığı fonograflarda, yerde oturan çocuklar arasında ben de vardım... Sonra da Atatürk’ün Türk Bayrağına sarılmış tabutunun önünden geçtim… Bu Saray, bu salon, Erdoğan’ın “Hükümdarlığında” İstanbul “payitaht” – “Dolmabahçe” de Erdoğan’ın sarayı olunca, acaba nelere, hangi dünlere, hangi giyimlere sahne olacak? Düşünmek bile istemiyorum!

Atatürk’ün ölüm döşeğinin bulunduğu oda Erdogan’ın yatak odası olur mu? Sanırım, yapamazlar; çünkü Atatürk’ün ruhunun çarpmasından korkarlar ve o “odayı”, Ankara’daki Anıtkabir’ini etnografya müzesi yapacakları gibi, hatıra ve anlamından arındırarak “turistik seyir” mahalline çevirmek isterler!

Mustafa Kemal Ankara’yı, Osmanlı Saltanatı ve Hilafetle bağılarını kesmek için ve boğaza yatan düşman zırhlıları manzarasından kurtulmak için Başkent yapmıştı… Kurtuluş Savaşından- Cumhuriyetin ilanından 4 yıl sonra İstanbul’a geldi. İstanbul’a geldiğinde hep Dolmabahçe Sarayında kaldı ve orada da vefat etti. Bunun da bir anlamı vardı: Mustafa Kemal Yaveri Amcam Muzaffer Kılıç’a “İstanbul Valisine söyle Dolmabahçe Sarayını hazırlasınlar” deyince, Muzaffer: ”Paşam, Sultanları saraylarında kalalım diye mi kovduk” diye diklenmiş… Gazi, “Deli Çerkez” diye kızmış. Sonra, yumuşak ifadeyle “Bunun da bir anlamı var çocuk” demiş… Anlamı: Dolmabahçe Sarayının yeni devletin ve başının, saltanat ve hilafetle bağlarını kesmek ve Sarayı Cumhuriyete mal etmekti. Sarayların idaresini TBMM’ne, yani milletin temsilcilerine vermek de anlamlı idi!

Şimdi Erdogan çılgın projesiyle, İstanbul’u “payitaht”, Dolmabahçe Sarayını “ikametgâh”, Bab-ı Ali’yi “makam” yaparsa, bunun da anlamı, maksadı, bambaşka olur!

“Der Saadet” denince aklıma gani gani rahmet eylesin, Atilla İlhan’ın büyük eseri geldi...”Der Saadette Sabah Ezanları”. Tavsiye ederim tekrar okuyun ibret alınacak çok şey var, bu romanda…

Özetle: Yıl 1919, İzmir işgal altındadır. İşgale karşı mitingler yapılmakta, Halide Edip, Münevver Saime, Mehmet Emin gibi konuşmacılar halkı direnmeye çağırmaktadır: "Efendiler, az söylemek, çok yapmak zamanı gelmiştir. Biz sadece ağlıyoruz, ağlamakla kazanılmış hak, hıçkırıklarımızı dinleyecek kalp yoktur!" "Bacaksız" Abdi Bey, Gülistan Satvet, Prens Bragin, Rosa Mizrahi, Ahmet ziya, Neveser... Aynanın İçindekiler serisinin bu dördüncü kitabında, diğerlerinden tanıdığımız pek çok aktör yine sahnede. İttihatçılar, mandat'cılar, Türkçüler, liberaller, sosyalistler… Heyecanları, aşkları, ihtirasları, fikir ve eylemleriyle, buradaki isimlerin yerine şimdikileri koyun ve ibret alın!

2023

Evet, neresinden bakarsanız önümüzdeki on iki yıl “Milattan öncesi”. 2023’de “Milattan sonrası”. 2023 Erdoğan’ın “vizyonu”. Ama ben MHP’de MYK üyesi olduğum yıllardan hatırladım, 2023, o sırada Genel Sekreter Devlet Bahçeli tarafından hazırlanan programın “vizyonu” idi. Sayın Bahçeli, Sayın Şandır, Erdoğan’ın şimdi “2023”e sahip çıkmasına kızıyorlar. “Siyasi ahlaksız intihal” yani “hırsızlık” diyorlar… Boşuna kızmayın kardeşlerim, bu sözleriniz teflon tavadan kayar... Hem dilin kemiği, “telif hakları” da yok... Ama belli ki, MHP’nin “vizyonu” başka, AKP’nin “vizyonu” ise, bambaşka!.. Ama ne hikmetse Erdoğan, şu sırada “milliyetçiliğe” de sahip çıkmaya çalışıyor... İnşallah halkımız bu “intihali” de yemez”!.. ***

Yayın Tarihi : 19 Nisan 2011 Salı 00:20:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
23 Nisan'a 4 Gün Kala (7). Dr. S. IP: 88.252.65.xxx Tarih : 19.04.2011 20:47:39

19 Nisan 1920: Anadolu'yu, kendi çıkarları doğrultusunda Batı emperyalistlerine satmak ve parçalamak çabasında olan Damat Ferit Hükümetinin tutkunu - bugünün pekaka benzerleri olan- Ahmet Aznavur ve Gavur İmam'ın (Fevzi Hoca) başını çektiği kalabalık bir isyancı grubu, Ulusal Güçler tarafından Bursa-Karacabey'de bozguna uğratıldı. Aznavur yaralı olarak zorlukla Bandırma'ya kaçabildi ve buradan da bir İngiliz gemisine binerek İstanbul'a gitmek üzere ayrıldı.[1] 

Ankara-Beypazarı'nda da -bu beldeden olmayan- bir grup pekaka primitifi, postaneyi basarak Vahideddin'in gönderdiği bildirisini zorla aldı ve kasabada "Padişahın ve Ferit Hükümetinin buyruğunu dinlemeyen Ankara'yı biz de dinlemeyiz" şeklinde sloganlar atarak sokak aralarında dolaştılar. [2]

Kaynaklar: [1] "Miralay Bekir Sami Günsav'ın Kurtuluş Savaşı Anıları" Muhittin Ünal. s: 356; [2] "Türk Kurtuluş Savaşı'nda İrticai Olaylar ve İç İsyanlar" Necati Çankaya. s: 154