Evet; ben, liboşların dedikleri gibi, “askerciyim”- ama savaş delisi bir “militarist”değil!..! Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, ”gen”lerinle, kalbimle, hem de,“akıl ve mantığımla”, bağlıyım. Bu yüce ocağı, bütün boyutlarıyla, mensuplarıyla, korumayı görev bilirim… ”Gen” ve gönül bağlılığım, asker kökenlerimden, babam ve amcamdan aldığım telkinlerden ve anlattıkları anılarından kaynaklanır! Ve de askerlik görevimi yaparken, bu ocaktaki kendi mutlu anılardan- Türk askerinin, subay ve komutanlarını üstünlüğüne savaş alanında tanık olmamdan! 27 Mayıs 1960 darbesinde çektiğim acıların, bu duygularımı zayıflatmamış olması, Ordu sevgimin ne kadar sağlam olduğunu kanıtlamıştır.
Fakat bu manevi gönül bağından öte, TSK’ne, özellikle şu sırada, aklımla, mantığımla, sahip çıkmamın ve Orduyu, komutanlarını saldırılara karşı savunmamın sebebi, kısaca şudur; eğer bugün Türk Ordusu içerden ve dışardan bu kadar kesif ve çok boyutlu saldırı altında ise, dış ve iç odaklar emellerini birleştirmişlerse, Ordunun gücünü ve etkinliğini kırmaya, bu orduyu -millet gelenek ve değerlerini yok ederek kışlasına tıkmaya çalışıyorlarsa, bu herhalde, Türkiye Cumhuriyetini, çok sevdiklerinden, laik, Üniter TC'ni korumak istediklerinden değildir. Aksine, Atatürk Cumhuriyetinin ve milli birliğin son sigortasını gevşetmek, son kalesini düşürmek istiyorlar! Aslında, savaşlarda, dövüşlerde, hasımların en zayıf taraflarına- Aşilin topuğuna- saldırılır. Ama şimdi bu konuda, bizi en kuvvetli tarafımızdan, Ordumuzdan, vurmaya çalışıyorlar.
İçerde bazılarının, TSK’den neden hoşnut olamadıkları ve asla olamayacakları malum… Çünkü emellerinin önünde en büyük engel TSK! Öteden beri, bu güçlü engeli ortadan kaldırmaya, içine hulul ederek veya doğrudan yapmaya çalışmışlardır. Şimdi de içerdeki ve dışarıdaki müttefikleriyle, yeni yöntemlerle yargıyı ve bir kısım medyayı da alet ederek, en pespaye iddiaları yayarak, yapmaya Orduyu yıpratmaya, komutanların prestijlerini kırmaya çalışıyorlar!
Ordunun içinden bazı çürük dişler veya elmalar çıktığında, TSK bunları, kendi yöntemleriyle çekip atmıştır… Bütün toplumu virüsler sarmışken, Türk Ordusunun, gene bu kadar dayanması ve az fire vermesi de, sağlam gelenekleri sayesindedir. Ama az da olsa, yolsuzlukların medyada bu kadar ortaya dökülmesine ve büyük “haber” yapılmasına da, bir “mim” koyun!
Diğer ülkelere nazaran en büyük üstünlüğümüz, değerimiz olan asker ve askerlik sevgisinin, son zamanlarda “vicdani ret” modasından başlayarak sulandırılmaya çalışılması da, başka bir boyut!
“İDDİANAME”!
Van Başsavcısının “iddianamesi” sadece katı veya salt bir hukuk ve görev anlayışından mı kaynaklandı? Türk Adaleti adına umarım ki öyledir… Sayın Başsavcı en azından, Türkiye realitelerini, hatta kullanılabileceğini ve iddialarının bu kadar tehlikeli bir bunalım yaratacağını anlamamıştır. Ancak, burada TSK’ne karşı, terörle mücadele gücünü kırmayı ve de Orduyu yıpratmayı amaçlayan bir komplonun pis kokuları burunlara geliyor! Başsavcıyı destekleyenlere bakın! …
AB’nin dayattığı ve İktidarın da boyun eğdiği, uyum yasalarıyla başlayan bu komplo sürecinin, Güneydoğu’da, askerle –polisi biri birlerine düşürmenin de, PKK ile mücadeleyi zayıflatmak amacından kaynaklandığı besbelli…
Shakspeare’in Hamlet piyesinde Danimarka krallığı için söylediği gibi, Güneydoğu’da “kokuşmuş bir şeyler” var… Bu pis kokuların nereden çıktığını bulmak lazım!
SÖYLEMEK GEREK
Ancak bu konularda, birsinin bir şeyleri açıkça ı söylemesi gerek; bugün ve yıllardır Güneydoğuda TC Devletinin, Türk milletinim varoluş savaşı veriliyor. Karşımızdakiler, PKK, bu sözde “düşük yoğunluklu savaşta”, en kirli yöntemleri uygulamaktalar… Bu, hayat-memat mücadelesinde Kopenhag kriterleri veya boks'taki “Queensberry kuralları” geçerli değilken, bizim, ordumuzun, güvenlik güçlerinin, elleri kolları, hem de arkadan, bağlanmak isteniyor.
Eğer bu yapılır ve oradaki Komutanlar subaylar, astsubaylar, sonra AİHM, AB ve ABD bize ne yapar endişesine kapılırlarsa, biz bu ölümcül savaşı güç kazanırız. Bu savaş medya sayfalarında ve “demokratik” yöntemlerle ve entel ukalaların yorumlarına göre, kazanılmayacak, ama kaybedilecek! Kaybedeceğimiz de Türkiye Cumhuriyeti olacak!
NOT- BİLGİ Üniversitesindeki“Kürt” Sempozyumuna da dikkat!
Gelecek yazımda, AB’nin ve ABD’nin TSK karşıtlığının sebeplerini yazmaya çalışacağım.