Ülkemiz ve milletimiz için tehlike, tehdit ve de tuzaklarla dolu bir bağlamdayız… Bu sırada, Cumhurbaşkanı, Ahmet Necdet Sezer’in İstanbul’da Harp Akademilerinde yaptığı konuşma, Cumhuriyetimizin arşivine en önemli bir belge olarak konulması ve muhafaza edilmesi gereken Cumhuriyet tarihinin “klasikleri” arasında yer alacak, tarihi bir belgedir. Bilge bir hukuk ve devlet adamı Sezer, hiçbir Partiye mensup değil ve siyasi bir beklentisi de yok; . Bu konuşmasında, günümüze ışık tutuyor, tehlikeleri gösteriyor. Hasan Pulur, bu konuşmanın kesip saklanmasını önermiş; bence mümkün olabilse de, 18 sayfasının bazıları, çevrelenip, duvarlara asılsa!
Konuşmayı birkaç kere dikkatle okudum –her seferinde başka bir bölümünün altını çizmem gerekti. Sonra da, bu konuşmaya malum taraflardan gelen tepkilere baktım. Bunların seviyesiz ve yüzeysel oluşları, Sezere ve konuşmasına karşı kızgınlığın, adeta mahalle kavgasına ve şahsiyata dökülmeye çalışılması – bizatihi Sezer’in ve konuşmasının değerini,” mukayese yoluyla” ortaya çıkarıyor. O bazıları, geçmişi eşeleyerek Cumhurbaşkanını karalamaya, güneşi, bugünün gerçeklerini, balçıklarıyla sıvamaya çalışıyorlar! Oysa bu çabaları dahi, Ahmet Necdet Sezer’in şu sırada Çankaya’da Atatürk'ün makamını ve düşüncelerini muhafaza etmesinin ne kadar önemli olduğunun ve O’ndan sonra o kutsal mevki ve makama, kimlerin neden gelmemesi gerektiğinin kanıtı!
Önce, konuşmadan bölümler almayı düşünmüştüm. Ama bunu ne kadar dikkat ve özenle yapsam da, tümünün ve ayrıntıların hakkını veremeyeceğim anladım. Önce tepkilere de, cevap vermeyi düşünmüştüm. Ama sonra karar verdim ki, bu, abesle iştigal etmek olacak. Mesela, Sezer’in, güya, “dindar insanları siyasetten alıkoymak ” istediği iddiası, eski deyimiyle “mugalâta”…Frenkçesi “demagojidir”… Bu iddiaya cevap vermeye çalışmak bile abes iddianın sahibine iltifat olur, . Bir Bakanın “belgesi varsa göstersin” iddiası da öyle… Şu sırada, irticacın kol gezdiğini ispatlamak için belgeye ne ihtiyaç var? Her gün sergilenen fotoğrafları, filmleri ortada! Ve bu tepkileri, şimdi gösterenlerin geçmişteki laiklik, Cumhuriyet ve Atatürk hakkındaki söz ve düşünceleri de kayıtlara geçmiş…
Ve şu sırada Cumhurbaşkanımız da hatırlatıyor: “Tehlikenin farkında mıyız?”
AYDINLARIN İHANETİ
Burada bazı sözde aydınların, köşe yazarlarının, İşlerine geldiğinde, konjonktüre göre Atatürkçü ve Laik Cumhuriyetçi “görünenlerin” , Sezer’in konuşması karşısındaki tavırlarına-değinmek gerekiyor.
Başında olduğu gazetenin ve eklerinin sayfalarını , Kürtçülere ve milliyetçilik düşmanlarına tahsis ve teslim etmiş bir yönetmen ve yazar, Sezerin konuşmasındaki, laiklik ve irtica konusundaki sözlerini, Anayasa maddelerinin yorumlanması düzeyine, hukuk tartışmasına, çekmiş ve mantık tekerlemeleriyle Anayasanın “değiştirilemez ”maddelerinin dahi, gerekirse, değiştirilebileceğini iddia ediyor. Bugün durum hukuk tartışmalarından öte, fiili durum tartışmasıdır. Bazı sözde aydınların ezeli gafletleri ve ihanetleri de, bu fiili ve gerçek tehlikeye karşı entel aymazlıklarıdır!
Berkan, Erdoğan’ın 2007 Mayısında “büyük ihtimalle” Çankaya'ya çıkacağını ve 2007–2014 döneminde türbanın “uygulamada” serbest kalabileceğini ” söylüyor. Evet, şu sırada bunlar, “ hukuken” mümkün olabilir. Ama ya “fiiliyatta” ve gerçekte? İşte Sezar’ın konuşması da bunun için çok önemli!
GÜNAHIM
Burada ben kişisel olarak günah çıkarmak isterim. Sayın Sezer ın Cumhurbaşkanlığının ilk günlerinde onu, belki de bazı kırıcı ifadelerle eleştirmiştim. Olaylar beni mahcup etti; Sayın Cumhurbaşkanım lütfen beni bağışlasınlar ve haklarını bana lütfen helal etsinler!
***
Konuşma hususunda ufak bir eleştirim de var: Sayın Cumhurbaşkanının çok öz ve arı Türkçe kullanmak isteğini biliyorum. Ama biz eski kuşaklar bu konuşmasını da, sık sık sözlüğe bakarak okumak zorunda kaldık. Öteden beri, söyler ve yazarım; bir milletin tek dili olması tek bayrağı ve tek vatanı ve devleti olması kadar önemlidir… Bu böyle iken, maalesef fiiliyatta ,” aynı dilin böldüğü tek millet” olduk… Genç kuşakların Atatürk’ün “Nutuk”unu, çevirisinden okumak zorunda olmaları, benim, bizlerin de, Sayın Cumhurbaşkanın bu nefis, belgesel konuşmasını, sözlüğe bakarak okumamız, acaba biraz yanlış olmuyor mu?