Elimde sihirli bir değnek olsaydı, güzel vatanıma, güzel insanlarıma, dokunur - Türkiye’yi – Türkleri, şimdi yaşadığımız bu kâbustan kurtarır, bırakıldığı yerden – Cumhuriyetin altın yıllarından- Atatürk’ün işaret ettiği “çağdaş uygarlık düzeyine” ilerlemesini, sağlardım… Ve tabii, böylelikle, TC’ni, insanların, telefon ve ortam dinlemeleriyle, “gizli tanık” iddialarıyla, hoyratça tutuklandıkları bir “Korku İmparatorluğu “ olmaktan ve her gün, ortaya yeni bir hortlak atan iblislerden kurtarırdım!
ESKİ FOTOGRAFLAR
Ellerimde, duvarlarında, Cumhuriyetin ilk yıllarına, Atatürk yıllarına ve hemen sonraki yıllara ait, fotoğraf kareleri var. Modern Ankara; yeni binalarıyla. Ve Mustafa Kemal’in o yıllarda ve hatta 1926’da, başları açık genç, hanım ve kızlarla birlikte çekilmiş resimleri! İstanbul ve diğer kentlerde aynı manzaralar; 1930’da, Istanbul’da, Taksim meydanında, gözlerinden gurur okunan insanlar ve gene başları açık kızlar. Başları gelenekse başörtülüler de var ama onların yüzlerinde de Cumhuriyetin aydınlığı var! Ama ne sokaklarda, ne Çankaya’da, Başbakanlıkta okullarda türban denilen “yeni moda şey” yok… Başbakanın ve Bakanların eşleri, yabancı meslektaşlarının eşleriyle aynı giyimde! Yabancı ülkelere giden kadınlarımız da öyle. Bugünkü gibi, o ülkelerin yerlileri tarafından yadırganmıyorlar. Çağdaş Türkiye’nin sembolleri olarak karşılanmışlar!
Cumhuriyetin 10. Yıl dönümdeki geçit resimlerinde, 19 Mayıs gösterilerinin fotoğraf ve filimlerine bakıyorum: aydınlık yüzlü dip diri, kendilerinden emin gençler ve çağdaş giyimli genç kızlar! İnançla, iftiharla, “Çıktık açık alınla, Türke durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri” diye bağırıyorlar! Ve O günlerin sloganları; “Durmayalım düşeriz”, “Türk: övün, güven, çalış.”
Ve ordumuz; Onuncu yılda, Atatürkün huzurunda. Geçit resminde, belki bugünkü gibi modern silahlı ve teçhizatlı, değil, ama saflarından yüzlerinden kararlık fışkırıyor. Cumhuriyetin koruyucusu- kollayıcısı olduklarını bildikleri ve herkes de buna güvendiği için! Ve Atatürk, sesi titreyerek “Ne mutlu Türküm diye” diye bağırıyor! …Bu ifade Türk milletini birleştirdi. Şimdiye kadar!
Cumhuriyet bu ruh ve bu inançla kuruldu ve bugünlere geldi, fakat şimdi, döndük-dolaştırıldık ta başlara getirildik!
O altın yıllarda, “çözülmüş” sorunların, şimdi, güya “çözümlenmesi”, söz konusu! Mesela “Başörtüsü” konusu! Muhalefet ve İktidar, kadınlarımızın başlarını bağlamaları hususunda, prensip olarak mutabıklar… Şimdi sorun: başörtüsüyle mi olacak –türbanla mı? …
Güneydoğu sorunu da çözülmeli ama APO ile mi? Yoksa genel afla mı?
Birileri, büyücü değnekleriyle, Türkiye’yi, bu “hallere” getirdiler –bölüyorlar ve Orta Çağlara, geri götürmeye çalışıyorlar. Bunca mücadeleden, devrimlerden sonra!
Evet, elimde sihirli bir değnek olsa, ülkemizi insanlarımızı, o aydınlık günlere –Atatürk’ün yoluna çevirirdim! Hayal bu ya; şimdi bu yaşlarımda, eski güzel günlerin hayalleri ve umutlarıyla yaşıyorum ve hayal edebildiğim müddetçe yaşayacağım! ***