3
Mayıs
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Siyasette Seviye...

PKK dağ eşkıyaları Kastamonu'da, Başbakan Erdoğan'ın seçim konvoyuna eskortluk eden polis aracına saldırarak bir polisimizi şehit ettiler… Hedef besbelli Erdoğan'dı, en azından ona gözdağı vermekti.

Dikkat edin; yöre Kastamonu, Başkent Ankara'nın kuzeyinde, Karadeniz sahilinde... Yani olay Güneydoğu' da olmuyor. Eşkıya başkentin kapılarına dayanmış. Bu durumda "idare-i maslahat" olmaz... Apo ve BDP, bu menfur saldırının sorumluluğunu üzerlerinden atamazlar. Seçimler öncesinde belli bir plan uygulanıyor. BDP yönetimindeki kent olaylarında adayları polis tokatlıyorlar…

Önceki gün yanaşmalarından biri, polisimizin arkasına tekme vurdu! Maazallah Erdoğan'a bu saldırı esnasında bir şey olsaydı ve bundan sonra da suikast hedefini bulsa ne olur? Felaket olur...

Ve Erdoğan'a yapılacak saldırı, TC Başbakanına ve devletine yapılan saldırıdır. Erdoğan'ı her türlü taşlı sopalı ve silahlı saldırıya karşı korumak, hepimizin görevi! Hem devletin onuru hem de ülkenin düzeni söz konusu.

Bu durumlar karşısında diye hükümet gereken mukabeleyi göstermeli. Elinde Meclis'ten aldığı yetki var. Sınır ötesinde harekat yapabilir ve Kandil yerle bir edilebilir. Bakın ABD özel birliklerini binlerce mil öteden Pakistan'a uçurdu ve Usame bin Ladin'i öldürdü, 11 Eylül'ün öcünü aldı. Kimseden icazet beklemediler. Biz hemen yanımızdaki Kuzey Irak'ta eşkıyayı ininde vurmak için kimden icazet alacağız?

Ama maalesef Türkiye en az bin Ladin kadar katil olduğu delilleriyle sabit Apo'yu ABD icazet vermediği için gerektiği gibi idam edemedi. Şimdi bin Ladin öldürülmeseydi, sağ ele geçirilseydi diyenler var. ABD budala mı? Sağ kalsa Guantanomo'da bir yere kapatılsaydı, sonra "Sayın bin Ladin" olur, ABD'nin başına bela kesilirdi.

Bu durumumuzun bir tarafı. Öte tarafta seçim öncesindeki durum var. Altmış küsur yıllık gazetecilik hayatımda siyasi tartışmaların bu kadar pespaye ve belden aşağıya düştüğünü hatırlamıyorum. Osmanlıda Meşrutiyet dönemlerinde de ve 1940'ta çok partili "demokrasi" dönemi başladıktan sonra hararetli tartışmalar olur, siyasetçiler birbirlerini ince cinaslı şekilde iğnelerlerdi. Ama belden aşağıya vurmazlardı.

Demokrat Parti muhalefette iken Başbakan Recep Peker, Adnan Menderes'e "psikopat" imasında bulununca Demokratlar Meclis'i terk ettiler ve ülke altüst oldu. Zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü "12 Temmuz Beyannamesi"ni yayınlayarak tarafları itidale davet etti ve ortalığı yatıştırdı. Onun gibi bir Cumhurbaşkanı şimdi nerede?..

Erdoğan Kastamonu'da bu toplumun ahlak değerlerine ters düşenler noktasında "Eline, diline, beline sahip olacaksın" dedi... Ama çuvaldızı önce kendisine batırmalı. Tartışmalarda seviyeyi ve edebi kim çıkardı. Öfke ve şiddeti kim başlattı?..  Kaset şantajı olaylarında, ortam gözetlemesini, insanların özel hayatlarının gözlenmesini adeta mubah gören de o değil mi? Rüzgâr eken fırtına biçiyor ve olan da ülkeye oluyor...

Nihayet rahmetli Ecevit'in hastalığı hakkındaki iddiaları zamanının çerçevelerinden çıkararak CHP adayı Sinan Aygün'ün aleyhinde kullanan da o değil mi?

Bu durumlarda; dışımızda düşmanlar, içimizde eşkıyalar varken seçimler de olsa milli birliğe ihtiyacımız var. Zira sonunda bu bütün partilere ve liderlere lazım olacak!..

Politikada, siyasi tartışma atışmalarda belli bir seviyeyi tutturmak ve liderleri, siyaset adamlarını birbirlerinin yüzlerine bakacak halde bırakmak lazım.

Son tahlilde; devletin katlarında da siyaset koridorlarında da "küskünlük ve edepsizlik" caiz olmaz

O "seviye" nedir, ne olmalıdır? Bunu da yakın tarihimizden bir anekdotla belirtelim; bir siyasetçi karşıtına, "Sana alçak demek abes... Alçaklık da bir seviyedir. Sen çukursun" demiş...

Kısacası, seviyeyi tutalım, çukurlara düşmeyelim... ***

Yayın Tarihi : 6 Mayıs 2011 Cuma 13:30:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?