19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Suçluyorum

Fransa’da, 1894’deYüzbaşı Alfred Dreyfüs, casuslukla suçlanmış, yargılanmış mahkûm olmuş, 12 yıl Guyana’da “Şeytan Adasında” yatmıştı. Sonra, 1898’de, ünlü yazar Emile Zola, Aurore gazetesinde “J”accuse başlıklı bir makale yazdı, dava yeniden açıldı ve neticede Dreyfüs hakkındaki iddiaların düzmece - komplo olduğu ortaya çıktı ve aklandı…1896’da mahkûm olunca, Dreyfüs’ün, törenle kırılan kılıcı- sökülen apoletleri 1906’da da gene törenle iade edildi, Yüzbaşı Orduya döndü. I.Dünya Savaşında Yarbay rütbesiyle hizmet etti!... Yıllar ve ne acılardan sonra çok geç kalan bir adalet!

Ben, Emile Zola değilim- hukukçu değilim, değirmenlere saldırmaya kalkan bir Don Kişot da değilim; sade bir yazarım… Fakat şimdi, isyan ediyor ve “suçluyorum”! 21. yüzyılda, Türkiye’de “Silivri” bir “şeytan adası" içinde birçok, asker, sivil “Dreyfüsler, yıllar, aylarca, eşlerinden, çocuklarından ayrı ve masumiyet karinesine rağmen, “peşinen cezalı ” yatıyorlar!

13. Ağır Ceza mahkemesi, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın tahliye taleplerini oy çokluğuyla Mahkeme Başkanının, olumlu oyuna rağmen ret etti! Demek ki, orada vicdan sahibi bir yargıç var! O yargıç, gene rahat uyuyamayacak, acaba diğerleri rahat uyuyabiliyorlar mı?

536. gündür yatan Balbay’ın… Bilmem kaç gündür yatan Özkan’ın taleplerini ret gerekçesi nedir? Kaçma ihtimali mi – delilleri saklamaları şüphesi mi? Hayır; bence yeni bir hukuki uygulama; peşinen cezalandırma- “avans mahkûmiyet!” Bu avans nasıl, kimin, tarafından geri verilecek veya geri alınacak? Adaletin gözü bu kadar kör mü? “Geciken adalet, adalet değildir” derler. Sonunda aklansalar ki - Allah ve adaleti varsa- eğer bu ülkede, hala bağımsız mahkemeler, adaleti yerine getirecek, yüksek yargıçlar kalmışsa, post-modern Şeytan Adasında yatanların çoğu aklanacaklar… Ama kaç yıl sonra ve neler pahasına? Kimse, hatta yargıçlar bilemiyor! İddianameler, binlerce klasör; en güçlü bilgisayarın bile içinden çıkamayacağı kadar! Bu davaların üç yıldan otuz yıla kadar, süreceğini söyleyenler var! Dile kolay- akla zarar!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile, bu durum karşısında, nihayet isyan etmiş “Bu feryatlara kulak vermeli” demişti. Bunun üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin,”kulak vermiş” ve bakın ne demiş; :"Binlerce sayfalık iddianame var, ekler var. Tüm bunları bilmeden yapılan iki tane somut olayı örnek göstererek, (bunlar artık çok oldu, bunların artık salıverilmesi ya da tutuklanması lazım) gibi değerlendirmeler, o yargılamayı yapan mahkemelere etki yapmaktır”. Bu sözlere ne demeli? Böylesine adalete böyle bir bakan… Böyle bir bakana böylesine adalet!

MAKMELER…

Ortaçağlarda, İspanya’da ve İtalya’da Engizisyon Mahkemeleri vardı. Çağımızda Rusya’da ÇEKA –Stalin’in “Halk Mahkemeleri” Hitlerin sanıkları, generalleri çengellere asarak idam eden özel Mahkemeler vardı… Artık o devirlerin kapandığını, hiç bir demokratik ülkede bunların yaşanmayacağı, düşünülürdü… Meğer yanılmışız!

Evet, Silivri "peşin mahkûmlarının", çogu yıllarca sonra olsa da bağımsız Türk Mahkemeler ve yüksek Mahkemeleri tarafından aklanırlar! Aklanmasalar da, Adalet Bakanımıza bağı olmayan, uluslararası bir merci var: AIHM – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi… Bu Mahkeme de muhakkak bariz hukuk ihlallerinden dolayı, Silivri “peşin” hükümlerini bozar… Fakat doğrusu, benim milliyetçi gönlüm, bu davanın, uluslararası bir mericiye götürülmesine, Türklerin yabacılar tarafından “kurtarılmalarına” razı değil!

Evet, çogu orada veya burada, aklanacaklar… Ama neye yarar. Onlara kaybettiklerini kim geri verecek? Devlet Pardon derse yetecek mi?

Bunun için de ben buradan köşemden soruyor ve naçizane suçluyorum; bu davaların "fahri savcısını” makamı gereği, “artık yetti” diyemeyen Cumhurbaşkanını… Sözde Adalet Bakanını ve “Korku İmparatorluğunun”, arkasında derinliklerinde, kimler varsa, onları da, suçluyorum.

Bu açık facia karşısında, “Bana ne” diyenleri, suçluyorum. “Hepimiz Hrant Dink’iz” diye sokaklara dökülen, fakat “Hepimiz Balbay’ız-Özkan’ız” diye bağırmayan, Kürtlerin, Ermenilerin hakları diye dövünen- Orhan Pamuk’u savunmak için bir yerlerini yırtanları - fakat Silivri’dekilerin hakları için “kuzular kadar sessiz” kalan yazarları sanatçıları da suçluyorum!

Son merci Allaha sığınıyorum. Tövbe; Onu suçlamak aklıma gelmez – gücüm yetmez, ama Adaleti neden bu kadar geç kaldı? Biliyorum bu suçladıklarım hesabını ahrette, Senin Yüksek Mahkemende, muhakkak vereceklerdir – ama o zamana kadar, Balbay’ın-Özkan’ın çektikleri, hangi kitabına, yazılacak? ***
 

Yayın Tarihi : 24 Ağustos 2010 Salı 00:13:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?