CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, elindeki bir dosya dolusu belgeyi açıkladı. Dediğine göre, Deniz Feneri davasındaki bazı şüphelilere, yapılacak aramaları önceden bildiren “Köstebek” Beşir Atalay!.. Zamanın İçişleri Bakanı, ünlü “Kürt Açılımı” koordinatörü ve şimdi Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay...
Deliller, karineler, herhangi bir bağımsız mahkemede mahkûmiyete esas olabilir... Atalay’ın Deniz Feneri şüphelilerinden eski RTÜK Başkanı Zahit Akman’la film şirketi ortaklığından, köstebeklikte aracı olan koruma görevlisinin hâlâ Atalay’ın koruması olarak “korunmasına” kadar!..
Bu davaya bakan savcıların görevden alınması tuz biber ekti... Adalet Bakanı Ergin, “Biz yapmadık, HSYK yaptı” demiş... İlahi Bakanım, HSYK şimdi kimin emrinde ve kontrolünde?..
Velhasıl iktidarın kimi mensupları bu davada suç emareleri yeterli görüldüğü için yakalanmış. Suç Alman mahkemelerince de hükme bağlanmış, sanıkların güya “hayır işleme” , fakat aslında çıkar dalaveresinde müdahil olduğu, ayan beyan ortaya çıkmıştır... Bu başka bir ülkede olsaydı, Bakan derhal istifa eder veya istifaya mecbur edilirdi... Ne var ki Atalay istifa etmiyor... “İnkâr ediyor” ... Yakalanan sanıkların klasik savunmasını yapıyor; “İftira ediyorlar” !..
Bu yazı yazılırken Başbakanın bu konuda ne diyeceği henüz belli olmamıştı. Tevil ve takiye yolları açık!
Eskiden mutfak tavaları üzerinden yemek kalıntıları güç kazınırdı... Sonra “teflon” tavalar çıktı. Su dökünce en inatçı izler bile kayıp gidiyor... Bu iktidar da teflon tava gibi... Başbakanın yaptıkları, söyledikleri, bakanların vb. yaptıkları... Ve sicilleri de kolaylıkla hemen siliniyor!.. Ne var ki şimdilerde “tavalar” teflon olsa da tarihin hafızası öyle bir tava değil; kolay kazınmayacak!..
Gerçekler inatçıdır ama “bad-el harâb-ül Basra...”
***
Gündemin diğer maddesi, BDP’nin “barış şartı” ... Apo’nun İmralı’da tecridine son verilmesi... Büyük ihtimalle Boğaz’da, Dolmabahçe’ye nazır bir yalıda, her konforu haiz “oda hapsi” ... Muhtemelen Erdoğan’la Dolmabahçe ofisinde yüz yüze muhabbet etmesine ve barış müzakerelerinin ön koşullarını kararlaştırmalarına hazırlık...
***
Ben acaba, yanlış mı hatırlıyorum; Abdullah Öcalan 1984’de Eruh- Şemdinli’de “10 gerillasıyla” TC’ye karşı silahlı ayaklanmayı başlatan ve binlerce insanımızı katleden ve hâlâ da insanlarımızın canını alan PKK terör örgütünün başı değil miydi?!! Bu adam, bugünkü konumuna nasıl getirildi?.. Ve güya “Barışın” havarisi oldu!.. Apo hakkında idam hükmü verildiği gün Mudanya rıhtımında TV kameraları ve mikrofonları önünde, aynen “Bu adam asılmazsa, başımıza Mandela kesilir” demiştim... Bu da, ezeli gafletimiz yüzünden Türkiye’nin “teflon tavasından” akıp gidecek!
***
Gündemin önemli konuları arasında belki “ayrıntı” , ama şeytan böyle ayrıntılarda gizlidir... Meclis’te pantolon giymeye imkan sağlayan içtüzük değişikliği teklifi, AKP tarafından Anayasa Komisyonu’na geri çekildi... Çünkü BDP Grup Başkan Vekili Hasip Kaplan, başörtüsü takılabilmesine ve milletvekillerinin oturumlara kravatsız katılmalarına imkan tanıyan önerge verdi... Hınzırlık, muzurluk maksatlı... Bu öneri de kamuoyunda tartışmalara yol açacak ama AKP böyle bir teklife hiç karşı çıkabilir mi?.. En iyisi şu sırada “pantolonu” askıya almak! Velhasıl olan “kadınların pantolonuna” oldu... Oysa pantolon teklifi gerekli idi.
***
Her ülkede parlamentoların mahabetini korumaya matuf tarihi gelenekler vardır; İngiltere’de İşçi Partisi’nin bile... Bu gelenekleri, başkanların cübbelerini, peruklarını değiştirmeye kalkmamışlardı... ABD, İngiliz, Fransız parlamentolarında üyelerin salona başörtüsüyle, kravatsız, ceketsiz girmeleri söz konusu bile olmamıştır...
Mustafa Kemal, TBMM’de başkanın ve oturumu yöneten yardımcılarının frak giymeleri geleneğini koymuştu... Çünkü biliyordu ki “kıyafet serbest” dense, başkanlar kürsüye istedikleri kılık kıyafetlerle oturacaklardı... Şimdiki trend devam ederse, başkanlar TBMM kürsüsüne yaka bağır açık, hatta sarıklı poturlu otururlar... Zana kadın da kürsüye gene PKK renkleriyle çıkar... Sakalın üzerinden fareler geçmeye görsün!..
Bundan böyle, her eline dosya alan, ortaya cikmali sucluyu bulmali ve herkeze suclu bu diye haykirmali. Hatta ve hatta cezasinida vermeli. Buna parelel Bdp.de ayni yapmali, icerdeki adami disari cikarmali. Hukukculara mahkemelere avukatlara tutukluluk sürelerine hic ihtiyac kalmaz, isler böylece carcabukta hal olur. Genede Acaba diyorum, böylemi olmali yoksa bu dosya vs. hukuka teslim edilmeli veya bu dosyayi hukukcular yapmali netice bitince herkeze onlar duyurulmali. Suclu ise cezasini cekmeli. Ya sabir deyip beklemeli ön yargi hele hele hic yapmamali. meslegi olanlara birakmali. Herkez kendi mesleginle ugrasmali. böyle olursa daha iyi neticelere gidilecektir sanirim. Mecliste kiyafet meselesine gelince.Mustafa kemal o zamanlar makalenizde belirtmis oldugunuz gibi bir uygulama yapmis iyi yapmis.Eger serbest kalsaydik basimiza gelecekleri sayin yazarimiz tamtamina izah etmisiniz bunun icin sag olun tesekkürler. O zamandan bu zamana fikirlerde bir arpa boyu degisiklik yoktur serbest kiyafet bize daha cok cook uzaktir. Mecliste vs. yerlerde istisna disi ve istisna disi kisilere özel ek bir maddeyede ihtiyac vardir. Bu madde konulursa sanirim bu is hal olacaktir. Bir kisi hasta olabilir ayagi yok olabilir vs. sira disi bir özürü olabilir. O kisi özürüne uyar özel giyim bu madeye göre özürünü ispat edince giyebilir. ÖRNEK kadin miletvekilimiz özürlü ayagindan ve bacagindan dolayi su anda pantolon giyememektedir. Cok iyi bir görüntü vermemektedir.Halbuki böyle ek bir sey olsa istisna disi giyinebilir.( Vekilimize karsi ard bir düsüncem yoktur özür diler saygilarimi ayrica sunarim.)
bilge kişilere karşı şerrâhlık yapanların, ancak bu kişiler kadar allâm olması gerekir