22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

’Teslimiyet-i Umumiye’ Dönemi!

“Düyun-u Umumiye” , yakın tarihimizin, Osmanlının inkıraz devrinin , çok acı, aşağılayıcı bir hatırası idi. . Avrupalılar,19. Yüzyılın sonlarında, Osmanlı’nın son döneminde, devletten alacaklarını tahsil etmek için “Osmanlı Borçları İdaresi ” –“Düyun-u Umumiye” adında kocaman bir teşkilat kurmuşlar ve Devletin bütün gelirlerine- aslında yönetimine - el koymuşlardı. .Koca Osmanlı Devleti –“Düyun-u Umumiye” ve yabancılara özel imtiyazlar tanıyan “Kapitülasyonlar” arasında çaresiz ,sıkışmış durumdaydı. Kurtuluş Mücadelesi, zaferle sona erdikten sonra, İsmet Paşa Lozan”da Gazi Mustafa Kemal’in talimatlarıyla, bu rezalete son verdi; “Düyun-u Umumiye ve yan Kapitülasyonların , ilgasını Avrupalılara, zorla ,kabul ettirdi. Ismet Paşa’yı , anılarında “Milli egemenlik…milli egemenlik diye tutturan bu sağır adam” olarak tanımlayan ,İngiliz Hariciye Nazırı Lord Curzon ,Paşaya “Bir gün gelip, kapımızda dileneceksiniz” demişti ve Paşa’dan da cevabını almıştı! Bizim kuşaklarımız tarihi okurken,- Lord Curzon’un bu sözlerini, onun ham hayali sayar ve Milli Egemenliğin en kıymetli dayanağımız olduğuna inanır, iman ederdik- ve o acı günlerin bir gün gelip tekerrür edeceği aklımıza, hayalimize bile gelmezdi!

Ne oldu bize de, şimdi Curzon’un temennisi ,adeta tahakkuk edıyor, AB -IMF’ kapılarında dileniyoruz? Ve Düyunu Umumıyenın yerine “Müzakarey-i Umumiye” , daha doğrusu, “Teslimiyet-i Umumiye” dönemi başlıyor…Avrupalılar bu sürüngenlikte, bizi donumuza kadar “ tarayacaklar” ve 31 bölümde -“ aç kapa”- bizi bütün milli değer ve çıkarlarımızdan arındıracaklar…

Bizim “Brüksel Çocukları, “ Aynı şeyler diğer adaylara da uygulandı, sonunda Türkiye de ancak bu sayede kalkınacak “ derler. Bir defa ,diğer adaylarla, aramızda anlamlı farklar var; Onların üyeliği garanti idi, bizim “ucumuz açık”, sonumuz belirsiz; biz soyup soğana çevirdikten sonra, üyeliğimizi veto edince, tavizler ve teslimiyetle, her alanda verdiklerimizi geri alabilecek miyiz? Zaten diğer adaylar için varit olmayan asıl amaçları, aşikar; ataerkil “Türk Korkusu”; Türkiye’yi ve Türk Ordusunu “ehlileştirip” sonunda,bizi bir yerimizden, bir yerlerine “iliştirmek” ! Ve Eger maksat hakikaten reformlar ve kalkınmamız ise , biz Afrika kabile milleti miyiz ki, , bunu , onurumuzla ve kendi değer ve çıkarlarımıza göre ,kendimiz neden yapmayalım. ? Aynı şeyleri Mandacılar 1919 ‘da teklif etmişlerdi ve Mustafa Kemal de “hiç bir bağımsız millet, kalkınmasını yabancıların emel ve planlarına göre yapamaz” diye elinin tersiyle ret etmişti’ Şimdi, bu “Teslimiyet-i Umumiye” döneminde TBMM kürsüsünün üzerindeki “ Ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözleri bır hatıra ve süs olarak mı kalacak?

TAKVİM GERÇEKLERİ

Önümüzdeki “Teslimiyet-i Umumiye dönemi konusundaki gerçekleri Gündüz Aktan dile getirdi; ; 3 Ekim ‘de Müzakerelerin başlamasına engel Kıbrıs sorunu, yani Rum Kesimini tanımak-tanımamak değil..Aslında, bugünkü iktidar, allem eder,kallem eder, hatta ne kadar büyük bır tehlike olduğu anlaşılan Annan planını- Manan Planı yapıp kabul de eder…Fakat , bu değil artık gerçek tuzaklar, BÜYÜK ZAFER ilan edilen 17 Aralık Takviminde ! .

Gerçekte, Katılım Müzakereleri 3 Ekim 2005’de başlamayacak . AB’nin Verhaugen yerine “Genişlemeden sorumlu yeni Komiseri” Olin Rehn açıkladı…O tarihten sonra “ taramalar” başlayacak ama bunun da tam tarihi kesin değil. Önce, ilerleme Raporunu görecekler ve “taramaların” tam başlayacağı tarih bu rapora göre tespit edilecek…En iyimser tahminle 2006 yılı başında…Ve taramalar 2006 yılı boyunca sürecek…İlerleme Raporu iyi çıkarsa da Müzakereler – o da belki- 2007 yılında başlayacak..

Kısacası, milletimizi bu “Teslimiyet-i Umumiye” işkencesini önce iki yıl çektikten sonra, on –onbeş yıl da müzakerelerin- 31 bölümlük, aç-kapa işkencesi sürecek…Tabii, bu sırada AB Anayasasının oylanması “sürecinin” , AB Konseyi Başkanı Barosu’nun ifadesiyle , “Türkiye ıle müzakereler süreciyle kirletilmesi “ endişesi var. Başka bır deyişle müzakerelerin bu konunun askıya alınması ihtimali var…Fransa’da Türkiye karşıtı Sarkozy Cumhurbaşkanı seçilirse ,Almanya’da da ,gene Türkiye karşıtı Hıristiyan Demokratlar iktidar olurlarsa ,”Tam üyeliğimiz” hayal olacak ve o zaman, “iliştirilme” süreci başlayacak. Müjdeler olsun bizim "ver kurtuluculara" işte o zaman da, Kuzey Kıbrıs Türkleri bizim üye olmadığımız AB’de Rumların “himayesi” altına girecekler….İşte Kıbrıs ‘ta çözüm ve işte “gerçek” gerçekler!
Ve soruyorum, bu gerçekler karşısında ve Avrupalıların, hergün Güney Doğu konusunda, TC konusunda Ordumuz konusunda resmi ve gayrı resmi sözleri karşısında, hala,böylesine bit “AB’ne taraftarız” sözleri ne kadar gerçekçi ve onurlu?

Varsayalım ki, Müzakere süreci kesintisiz , 2020 veya 2025 e kadar kesintisiz devam etti…Bu süreçte Türkiye’nin geleceği ,kaderi hangi sayın “müzakerecimize” ,hangi Avrupalı “müzakerecilere” ve sonunda nasıl bir AB’ne üye olacağımız umuduyla emanet edilmiş olacak? . Bugün, herhangi, bir iktidarın, gelecek kuşakları da bağlayacak,kaderlerini tayin edecek böylesine bir taahhüde girmek yetkisi ve hakkı olabilir mi? Bunun için de, yetkiyi ,halk oylamasıyla milletten alması gerekmez mi?

Ve tayin edilecek “Müzakereci Başımızın" görevi ne kadar haysiyetli bir görev? Bu kişi- herhalde, Ankara’nın tepesinde, Bakanlıkların, Genelkurmayın üzerine konuşlandırılacak ve IMF’i de içine alacak “Teslimiyet-i Umumiye” binasında, neyi tarayacak, neyi müzakere edecek… sanki bır savaştan mağlup çıkmışız da, TC Milli , Üniter ve egemen Cumhuriyetinin , teslimiyet anlaşmasını imzalamaktan başka!

Akıllı bır dostum bana şöyle dedi; “Merak etme, Yurdun dört bir tarafında ,bunlara karşı, Müdafaa-i Hukuk hareketleri başladı, sonunda bunlar Kuvvayı Milliye olacaktır”…Ben de sordum ;“ Ama Mustafa Kemal nerede? ”. O devam etti; “Bu hareketin kıvılcımının çakılması ve milletin tamamıyla uyanması için , galiba bir diyetin verilmesi gerekiyor!!” O diyet ne ola ki? Diyet olarak kolumuzu versek, yerine bir daha yenisi gelmez ki! *

**************
Bu teşkilatın Osmanlı Devletinin merkezi olan Bab-ı Ali’nin üzerine, çöreklenmiş koskocaman bir binası vardı (şimdi İstanbul Lisesi) , ve devleti fiilen oradan kontrol ve idare ediyorlardı.

Yayın Tarihi : 25 Ocak 2005 Salı 01:45:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?