25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Timsahın Gözyaşları

27 Mayıs 1960 “Darbesinin” 50. yıldönümünü, mâlum organlar geçen yıllarda görülmemiş bir yoğunluk ve acılarla “timsah gözyaşlarıyla” andılar ve tefrika, diziler halinde anmakta devam edecekler... Çünkü “27 Mayıs darbesi” ve yıldönümü bugünkü ortamda Türk Ordusunun sicilli düşmanları için, zehirlerini akıtmak ve bu “darbe” üzerinden Orduya vurmak için müsait fırsat! Ortam müsait ve ibret malzemeleri çok!

Bu darbe gerçekten Türk tarihinin en utanç verici, en acı olayı... “Travmanın” etkileri bugüne kadar devam ediyor... Olaydan çıkarılması gereken çok dersler var.

BENİM ACILARIM 

Önce; dün yazdım, ben bu konuda objektif olamam. Acılarını ben de çektim, dipçik darbelerini, tekmeleri ben de yedim... Ama inanın, o dönemde tutuklandığımda, sonra da Yassıada’da, benim için en acı olan daha önce Kore’de giydiğim üniformayı taşıyanların hatta oradaki “silah arkadaşlarımın”, genç Harbiyelilerin bana yaptıkları muameleler idi. Kendi kendime hep, “Aman hislerine kapılma, kendi subaylarına, orduna düşman olma” diye telkinde bulundum! Ve tahliye olduğum gün Dolmabahçe yolunda, başlarında alay sancağı, askeri bir kıta görünce, hüngür hüngür ağladım. Hamdolsun orduma düşman olmamıştım ve asla olamazdım! Dramatize etmiyorum!

BU “darbeden” ve sonrasından, elbette, dersler alınmalı ve yıldönümlerinde, bunlar hatırlanmalı ama Türkiye’nin birliği ve milletin, ordusuyla, birliği uğruna, acıları artık unutulmalıdır. Yoksa bu zehirleri hep içimize akıtırsak –bu acıları ordumuza düşmanlığa vesile edersek, sonu hayır getirmez- ancak düşmanlara yarar!

GÜL VE SEZER 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu vesileyle “(Darbe) Unutuldu, geçti. Bir zamanlar resmî tatildi, milli bayramdı. 12 Eylül de geçti, gitti. Hepsi tarih oldu” demiş... Evet, geçti ama açıkçası, “deldi de geçti”. Bir daha tekerrür etmemeli! Ne var ki, eğer doğru sezmişsem, Gül’ün aynı zamanda “Bu, engellenemez. Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesi engellenemez...” sözleri altında, Ordu hakkında bir ima, dokundurma var!

Nitekim Zaman yazarı Hüseyin Gülerce köşesindeki yazısında, Gül’ün imalarına açıklık getiriyor; “Demek ki engellemek isteyenler var... Bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, böyle bir değerlendirme yapar mıydı? Şimdi yapar mı? Yapmaz. Bunları, iki şahsiyetin karşılaştırılması için değil, iki zihniyetin farkını anlatmak için yazıyorum. Sayın Sezer’in temsil ettiği ulusalcı, askerci, totaliter zihniyetin, Türkiye’yi dünya ile bütünleştirme gibi bir derdi yok. Çünkü ’bizim özel durumumuz var’diyen bu zihniyet, 27 Mayıs’ların cuntacı, vesayetçi anlayışından besleniyor”...

Gülerce zehirlerini akıtıyor: ”İskilipli Atıf Hoca, dindarları korkutmak içindi. İsyan bastırıyoruz diye uçaklarla bombalamalar, faili meçhul cinayetler, Kürtlerimizi korkutmak içindi. Maraş, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi olayları, Alevilerimizi korkutmak içindi. Menderes ve arkadaşlarının idamı, Cumhurbaşkanı Özal'ın şüpheli ölümü, siyasetçileri korkutmak içindi. Çetin Emeç, Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu cinayetleri, gazeteci ve yazarları korkutmak içindi. Sabancı cinayeti, büyük sermayeyi korkutmak içindi. Savcı Doğan Öz, Hâkim Mustafa Yücel Özbilgin cinayetleri, yargıyı korkutmak içindi. 6–7 Eylül olayları, rahip cinayetleri, Hrant Dink cinayeti, azınlıkları korkutmak içindi”.

Bu “zat-ı na şerifin”, düşmanla işbirliği yapan- halkı milli mücadeleye karşı kışkırtan “İskilipli Atıf Hoca”dan söz etmesi bile, zihniyetini, kuyruk acısının ne olduğunu Türk Ordusu hakkındaki düşüncelerini göstermeye yeter! Fotoğrafı eksik!

Malum Mehmet Altan da Kazakistan’da Gül’le konuşmuş... Cumhurbaşkanı demişler ki: “Büyüklük artık ekonomi, hukuk ve demokrasiyle ölçülüyor. Bu unsurlara sahipseniz askeriniz de güçlü olur”.

Gül’e sormalı; Türk Ordusu yıpratılırsa etkisiz hale getirilirse demokrasi, mi kalır?
Bu adamlar, kabuk bağlamış eski yaraları, kanatıncaya kadar kaşıyıp, timsah gözyaşları dökerek ne yapmak istiyorlar! Mâlum; Türk Ordusundan kurtulmak, “Nizam-ı Cedit” i kurmak! Ve de nizami Türk Ordusuna karşı “özel birlikler” kurulmakta! AB’ye “uyum” kapsamında “Entegre Sınır Yönetimi” adı altında “sınırların profesyonel birliklerce korunması projesi”, Başbakan Erdoğan imzalı genelge, 26 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi... Buna göre, TSK sınırlardan çekilecek, görevi İçişleri’ne bağlı profesyonel birlikler üstlenecek... Bu yeni birlikler nasıl, kimlerle teşkil edilecek hangi Komutanlar tarafından yönetilecek malum değil ama en azından şüpheli. Sakın, 27 Mayıs 1960’dan önce, bazıları tarafından kurulması düşünülen, “milis” kuvvetlerine benzemesin...

Bildiğim kadarıyla Genelkurmay, bu yeni “düzene” veya “düzmeceye” karşıdır! Uzmanlar böyle bir ayrışmanın güvenlik zaafı yaratacağını savunuyorlar... Ama ne gam; Türk Ordusunun “vesayetinden” gücünden kurtuluyoruz!... ***

Yayın Tarihi : 29 Mayıs 2010 Cumartesi 11:47:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?