19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

'Türk askerlerinin Avrupa'ya yürüyüşü mü?'...-1

Amerika’nın ünlü, saygın “Council of Foraıegn Affairs” kuruluşunun organı FOREIGN AFFAIRS dergisinin, son sayısında, üç Türk tarafından- biri Emniyet kökenli, halen Amerika’da profesörlük yapan, Ersel Aydınlı, diğeri emekli bir Binbaşı Dr. Nihat Ali Özcan, üçüncüsü de muvazzaf bir subay, Binbaşı Dr. Doğan Akyaz tarafından yazılmış “Türk Askerlerinin Avrupa’ya Doğru Yürüyüşü" başlıklı bir makale yayınlandı.

Bir defa, etrafımızda – ve üzerimizde ABD tarafından bazı “hazırlıklar" yapıldığı şu bağlamda, böyle bir makalenin Amerika’nın, bu etkin dış ilişkiler sivil toplum örgütü, “Council of Foreign Affairs”in organında yayınlanmış olması manidar- ve bence herhalde tesadüf değil… Makalenin yazarlarından- Dr. Nihat Ali Özcan’ın, “Biz kimsenin sözcüsü değiliz, Genelkurmay adına hareket etmedik, bu akademik bir çalışmadır!” demesi, bir bakıma doğrudur da, bu çalışmadan, Genelkurmay’ın, önceden hiç haberdar edilmemiş ve zımnen de olsa- tasvibinin alınmamış olmasını, ben mümkün görmüyorum.

Makalenin, bu hatırı sayılır dergide, şu sırada yayımlanması, genel olarak, her şeyden önce TSK’nın, nev'i dünyada kendine mahsus (sui generis) gerçekçi geleneksel konum ve işlevini hatırlatmak, AB konusundaki görüşlerini yansıtmak ve kayda geçirmek bakımından, yararlı olmuştur.

Makalede özetle, “bugünkü iktidarın, TSK’nin desteği olmadan, Türkiye’nin AB’ne üye olması için gereken reformları, yapamayacağı... Komutanların da, Kürt ayırımcılığı, Marksist eylemler ve radikal İslamcılık gibi sorunların, sadece ordu tarafından çözülemeyeceğine ve AB üyeliğinin, hem ülkenin modernleşmesi yolunda, hem de iç sorunlarla mücadelede yararlı olacağına, inandıkları için kendi güçlerinin kısıtlanması pahasına- şimdiye kadar bu reformları, AB’ni destekledikleri “belirtilmekte ancak "bundan böyle bu yolda daha ne kadar gitmeye hazır oldukları” sorgulanmakta. Makalenin ve mesajının asıl bam teli de burada!
Benim kişisel olarak Genelkurmayın, askerlerin daha başından beri AB’ne taraftar olmasının ve özellikle AKP İktidara geçtikten sonra da taraftarlığında devam etmesinin sebep ve ayrıntıları konusunda, yazarlardan ayrılan tereddütlerim var.

AKP’nin ,AB sürecine , neticede hayal olduğunu bildiği halde , AB ve Avrupa konusunda bütün eski görüşlerinin tam tersine, mutlak iktidar olunca, kendi maksatlarını özellikle TSK'den “kurtulmak” gayesini, AB'nin de özellikle ve böylelikle güçten düşürmek amacıyla birleştirdiğini, Komutanların ve Genelkurmay’ın, “başından” fark etmemiş olmaları, pek düşünülemez.… AB Reformlarının, Mustafa Kemal’in gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak hedefiyle özdeş olmadığını ve O’nun “hiçbir bağımsız milletin, reformlarını, yabancı nasihat ve reçeteleriyle yapmaması gerektiği” ihtarını Atatürkçü düşünce sistemini içlerini en iyi sindirmiş olan Komutanlarımız, çok iyi bildikleri için, bence AB sürecinin tehlikeli, yanlış bir yol ve hayal olduğunu çok önceden fark etmişlerdi..

AVRUPA YOLU
Türkiye için “Avrupa Yolu” , AB kurulmadan çok önce, aralanmıştı… AB’nin kuruluş safhalarında , Ortak Pazar üyeliği ve Avrupa’ya katılmak, Türkiye için, normal hatta kaçınılmaz bır hedefti. Demokrat Parti Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, İmralı’da, idam sehpasına giderken, soğuk kanlılıkla bu hedefi anlatıyordu.. Ancak o zamanki koşullar ve o zamanın Avrupalı liderleri başka idi ama AB kurulduktan sonra adamlar ve koşullar çok değişti; “Viyana kuşatması” sendromu “Türkler geliyor-Türk tehlikesi” korkusu milyonlarca genç Türk’ün Avrupa’yı “içinden “ fethedecekleri korkusu ile güncelleşti. Avrupa Liderleri, ya Türkiye’yi başından dışlamak ya da “iliştirerek” baskı ve reformlarıyla- ve de TSK'nın güçsüz kılarak oyalamak –oltalarının ucunda tutmak ister oldular! …

Askerler, başlangıçta AB’ne taraftar olmalarına-en azından karşı olmamalarına- rağmen, bu gelişmeleri ve özellikle, müzmin TSK karşıtlığını, Kürtlerle “olağanüstü” ilgilerini muhakkak farketmişler ve ucu güya açık fakat belli sürecin tehlikelerini, hiç bir aday ülkeye uygulanmayan kriter ve koşullar dayatıldığını AB’nin, Türkiye’yi içine sindiremeyeceğini ve “ucu açık” müzakere sürecinden sonra, ya referandumlarla ya da başka mazeretlerle, tam üyeliğin gerçekleşmeyeceğini de pek ala anlamışlardı…

Ancak AB konusunda olumsuz davranmamışlarsa bu da ya “siyasi iradeye ” saygı ya da bu konuda radikal bır siyaset değişikliğinin, vebaline katlanmamak endişesinden ileri geliyordu. Ne var ki, konuştuğum bütün emekli olmuş komutanlar, AB gerçeklerini çok iyi biliyorlar ve milletimizin kaderinin, TSK'nin geleneksel konumunun bugün her fırsatta egemenliğimize müdahale eden TSK’ne düşman kerametleri kendilerinden menkul bir takım adamlara emanet edilemeyeceğini söylüyorlar. Son günlerde Genelkurmay da, AB’ne uyum yasalarıyla özellikle terörle mücadele ve Güneydoğu konusundaki tahribattan açıkça şikayetçiler..

Makalede Türkiye 1999’da, sureta aday konumuna geçirilirken (ben bunun da samimiyetine inanmamıştım) o zamanki hükümetlerin AB üyeliği kararlığının zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından paylaşıldığı yazılıyor. Doğrudur- TSK AB üyeliğine ilke olarak taraftar idi ama Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu geçenlerde Fikret Bila’ya, o günden bugüne çok şeyin değiştiğini, AB’nin Türkiye’ye çifte ölçüleri uyguladığını ve sorunun TSK’den değil AB'nin tutumundan kaynaklandığını, bu süreçte önemli olanın “Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün zarar görmemesi” olduğunu oysa AB’nin Kürt milliyetçiliğini desteklediğini söyledi.. Kısacası Kıvrıkoğlu’nun bu gerçek ve gerçekçi tespitleri ile bugünkü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün “AB Vizyonu” arasında büyük farklar var gibi!

SONUÇ
FOREIGN AFFAIRS makalesinin sonuç hükmü şudur; AB ile çözülmesi umulan sorunlar büyürse- Kıbrıs konusunda AB baskıları Kürt ayırımcılığı hem de açıkça AB himayesi altında artarken TSK’nin mücadele gücü kısıtlanırsa - radikal İslamcılık tehdidi de devam ederse, TSK AB'ye destek vermekten vazgeçebilir! Özet olarak, TSK bu konularda daha fazla taviz vermeyi ve dayatmaklara tahammül edemeyecek, AKP iktidarı bunları kabul ederse ordu ile İktidar arasında herhalde bir “ kırılma noktası” olacaktır…

İlk ve son tahlilde; Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu noktadan sonra AB’ye ve vizyonuna taraftar olması, kavramların çelişkisidir!.

Yayın Tarihi : 15 Ocak 2006 Pazar 15:19:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?