20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Türk Ordusu-Generaller ve Tanrılar!


Mitoloji : “Tanrılar yok etmek istediklerini, önce, gülünç hale getirirler, sonra da çıldırtırlar.” Eski, Yunan piyeslerinde, konu, içinden çıkılmaz hale gelince, yazar sahneye bir “Deus Ex Machına “ (tanrısal makine) indirir ve piyesi öyle bitirir, ama karışıklık gene ortada kalır!

“Ergenekon Davasında” işler tam bu safhada! Ancak, “Deus Ex Machına”  nerede? Kördüğümü bir kılıç darbesiyle, çözecek ,“Büyük İskender” nerede?

Yarabbi ortaya her gün ne iddialar atılıyor! Neredeyse Hazreti İsa’yı, Abraham Lıncoln’u da “Ergenekon öldürdü” derseler şaşmayın! Ecevit’i Ergenekon öldürecekmiş! DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, maalesef akılları karıştıran “vardı da demem yoktu da demen” gibilerden, bir şeyler söyledi, kafaları daha da karıştırdı. Ben, şimdi, o olayları içerden bilen Rahşan Ecevit’ten, doğru bir yanıt bekliyorum. Ama o hükümette Dışişleri Bakanı olan, Sayın Şükrü Sina Gürel doğruyu söylüyor; “Baskılar vardı, ama dışarıdandı, askerlerden değildi!” diyor! “Kemal Derviş” o sırada neden, nereden geliverdi?

TARİKAT

Şimdi de bir kara mizah; Meğer Ergenekon aslında 600 yıllık “Agarta” tarikatıymış! Tanrılar, güldürüyor, bu iddiaları yapanlar, sonunda “çıldırana” kadar, kamuoyunu çıldırtıyorlar!... Öylesine iddialar var ki, çıldırmamak mümkün değil… Fakat içerden, dışardan birileri, bu yalanlar, yakıştırmalar ve efsaneler, zehirli örümcek ağı gibi, ülkenin üzerinde örmekte; tüm yakın tarihimizi temellerinden ifsat etmekteler!.. Gençler, neye inanacaklarını, şaşırmış durumdalar! Zaten, istenilen de bu. Başta, Atatürk’ü ve Ordusunu etkisiz güçsüz hale getirmek Ve el hak başarıyorlar da; maksat bu olunca gerisi bunları gizlenmiş eden teferruat!

Tolon ve Eruygur Paşaların, adi suçlular gibi tutuklanmaları, onlarla, Mafya ile aynı cezaevine konulmaları, ayıptan öte, Türk Ordunsun manevi şahsiyetine hakarettir! Türk Ordusunda şimdiye kadar “kol kırılsa bile özenle, yen içinde” kalırdı… Öyle olması da gerekirdi -gerekiyor! Ama şimdi, tabiri mazur görün, “Ordunun ipi pazara” çıkarılmakta! Bu tek kelimeyle zehirli “bir içtihat” oluşturacaktır. Ve bundan asıl ölümcül yarayı, Türk Milleti alacak.

Türk Ordusunun muvazzaf veya emekli Komutanların böyle yıpratılması karşısında, Genelkurmayın suskunluğunu anlamakta güçlük çekiyoruz! Ordumuzu sevmeyenler, bana “Aslanlı Kapı, Kedili Kapı mı oldu?” diye soruyorlar –alay ediyorlar -kahroluyorum!

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, “askerden hükümete herhangi bir olumsuzluk gelmediğini” söylemiş! Hayret ediyorum; acaba sevgili-Sayın Yaşar Büyükanıt Paşanın ve diğer Komutanların, böyle suskun kalmaları için, acaba, bizim bilemeyeceğimiz bir bildikleri mi var? Acaba Sayın Büyükanıt Paşa yakında üniformasını çıkaracağı için mi “karışmak istemiyor!” Benim bildiğim, Türk Ordusunun onuru “üniformadan“ öte bir şeydir!

Adı bende mahfuz bir emekli generalimizden, aldığım bir mektupta, Paşa, aynen, şöyle yazmış: “ Dinci, Türk ordusunun düşmanı ve yandaş medya; yazıyor, yönlendiriyor, polisteki bütün ifadeleri istediği gibi saptırarak veya aynen yayınlıyor… Savcılığın gizlilik kaydı koyduğu sorgulama tutanakları daha saatini doldurmadan manşetlere taşınıyor. Polis, soruşturma veya yakalama sırasındaki her bilgi ve belgeyi reklâm ediyor… Hukuka saygılı kurum ve şahıslar kurallara uyuyor. Sessiz kalıyor… Genelkurmay Başkanı, 50 yıllık üniformasını birkaç hafta sonra çıkaracak olmaktan dolayı üzüntüsünü açıklıyor. Haklıdır. Gerçekten zordur. Geçen yıl bu dönemde benzer duygular içinde idim. Anladığımı sanıyorum… Şimdi ise o üniformayı taşımış olmaktan üzüntü duyuyorum… Ben de, Genelkurmay Başkanı da, terörist başı ve 35 bin kişinin katilinden daha ağır bir muameleye maruz kalan tutuklu orgeneraller de rütbelerimizi simitçi tablalarından satın almadık… Emekli de olsa, en üst rütbe ve makamlara ulaşmış Türk subaylarına yapılanlar yenir yutulur değildir. Elbette hukuk önünde herkes eşittir ve hukukun gereği yerine getirilecektir. Yapılanlar bu sınırları zorlamış, milletini, ordusunu sevenleri yaralamıştır… Artık üzüntü, kaynağını üniformadan ayrılmaktan almaktan çok uzak, farklı ve acıtıcıdır. Emekli olduğum gün üzerimden çıkardığım, üniformamı, üzerindeki rütbe işaretlerini, ödüllerin simgesi olan şerit rozetlerimi kime veya hangi makama göndereceğimi düşünmeye başladım. Bir Türk subayı için daha acı, üzücü, incitici ve yaralayıcı ne olabilir ki? Yabancı bir ülke ordusuna esir düşsem, bu duygulara kapılırdım herhalde.” Çok acı değil mi?

Kimse, “Ordu darbe yapsın” demiyor… Ancak ordu şimdi, bu konuda suskun kalırsa, ona duyulan güven ve saygı sarsılır… Ben, işte bunu hissediyor ve çok üzülüyorum! Daha evvel yazdığım gibi “hükümetler, savcılar, yargıçlar, gelir gider, ama Türk Ordusuna güven kalmazsa, bu kolay geri gelmez! ***

Yayın Tarihi : 17 Temmuz 2008 Perşembe 14:37:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?