20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Türkiye Bıçak Sırtında…

Türkiye, 2011 Yılına, “Bıçak sırtında” daha doğrusu “Ustura sırtında” giriyor. Sorunlar, hem “kıldan ince- hem de kılıçtan keskin”; Ustura sadece 2010’u, 2011’u, iyi ve kötü olayları, ayırmıyor; vasıl olduğumuz bu bağlamda, kamuoyunda yapılan yorum ve değerlendirmeler, ülkemizin bugün ne kadar bölünmüş durumda olduğunu gösteriyor… Bizler, geçen yılın berbat bir yıl olduğuna inanıyor ve yeni yılı, korku ve endişelerle karşılıyoruz… ”Ötekiler” ise, geçen yılın kendi ümitlerini artıran “çok iyi şeylerin” olduğu ve gelecek yılda da, geçen yılda olanlar sayesinde, çok daha iyi şeyler olacağını, ”mülahazat hanelerini açık bırakmak” kaydıyla umut ediyorlar… Bizim “mülahazat hanelerimiz “ ise, çoktan doldu; tahammülün son haddine geldik!

Kısacası, bizler için “şişenin yarısı boş” .”Ötekiler” için ise, “şişenin yarısı” dolu, şimdiden, zafer sarhoşluğu naraları atıyorlar. ”Bırakın sarhoşları yıkılana kadar”, diyeceğim ama onlar yıkılırken, bizim “hanemizi” de yıkacaklar!

Durumu Yeniçağ’da, arkadaşımız Macit Soydan özetlemiş: “2011 daha kötü olacak! Bölücüler her geçen gün gemi azıya alıyor… Türkiye, 2010’dan devreden kötü tablonun artan tehdidiyle girdi. Üniter yapıyı hedef alan bölücülerin açıkça dillendirdiği ‘özerklik’ ve ‘2 dilli hayat’ tartışmaları, yeni anayasa çalışmalarının gündeme geleceği 2011’de uygulama sahası bulabilmek için cüretini daha da artıracak. Ermeniler, Rumlar, ABD ve AB pusuda... Türkiye’nin dış sorunları da 2011’de daha ağırlaşacak. Ermenilerin toprak ve tazminat talebi, ABD’nin ‘Ermeni kartı’ oynaması, AB’nin “Rumlara limanları” açın baskısına, füze kalkanının yol açacağı yeni sıkıntılar ve azınlık vakıflarının mülkiyet talepleri içeren davaları eklenecek. Yeni tavizler için her yolu deneyen Fener Kilisesi de bir başka sorun. Anayasa, işsizlik ve üstüne bir de seçim! İktidarın,“Teğet geçti” açıklamalarına rağmen ülkeyi kırıp geçiren kriz, 2011’e de damgasını vuracak. Kapalı fabrikalara, yüzde 20’lere vuran işsizliğe 12 Haziran öncesinde uygulanacak seçim ekonomisinin tahribatı eklenecek. Yeni anayasa tartışmaları da 2011’de ülke gündemini meşgul edecek!”

Ben tabloyu tamamlayayım; Türk milleti, uyanmaz ve “bir çuval erzak ve kömüre gitmezse” AKP, gelecek seçimlerde gene iktidar olacak. Sonra da yeni Anayasayla “Türklük” kavramı dâhil “Tek Dil” ve TC’nin, “değiştirilemez” maddeleri sulandırılacak ve sonra da Erdoğan “padişah” olacak… Ergenekon “kâbusu” sonsuza kadar, devam edecek.

Erdoğan, Kürtçülerin, “Demokratik Özerklik - İki Bayrak - İki Dilli Hayat” taleplerine, önce, anlamlı şekilde suskun kaldı ama TSK’nin uyarısı ve MGK’n un, son açıklamasıyla, “u” dönüşü yaptı, ama nereye ne zamana kadar?

GÜL BOTAN’DA

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün,“Botan” eyaletinin “Amed” kentini, yani Diyarbakır’ı, sanki yabancı bir ülkenin Başkentini ziyaret eder gibi ziyaretleri, bölücülerin talepleri bağlamında, sanki “gönül alma” gibiydi… Ama bence, Cumhurbaşkanına, sevgi gösterileri, “toplama” ve sanaldı; gerçekleri yansıtmıyordu. Taleplerini, değiştirmedi ama belki de, Erdoğan’ın “açılımı” gibi bölücülere umut verecek!

Cumhurbaşkanlığı yalanlandı: Gül Kürtçe tabelaları görmemiş olabilir veya Belediye, bir günlüğüne, gizlemiştir… Ancak, Kürtçülerin talepleri değişecek mi? Diyarbakır ve Güneydoğu sokaklarında, artık APO posterleri görülmeyecek, “Biij Apo” evazeleri yükselmeyecek mi? Ve Kürtçe tabelalar artık “Büyük Kürdistan’ın” yolunu göstermeyecek mi? Sayın Cumhurbaşkanı aldansa da, biz kendimizi aldatmayalım.

Gül, Kürtçe tabelaları görmemiş olsa bile, Baydemir’in bir TC Başkanına, vermek cüretinde bulunduğu, “Türkçe - Kürtçe" veya "Kürtçe – Türkçe” sözlüğü görmedi mi? Gördüyse, neden kabul etti? Bu ülkedeki vatandaşların, kendi dillerini öğrenmelerine, konuşmalarına, kimse engel olamaz, fakat Cumhurbaşkanımız, resmi ziyarette bulunduğu bir ülkede mesela “İtalyanca-Türkçe sözlüğü” kabul etmesi başka jest ama bu olay, “jest” değil, açık bir medyan okuma! Kabulü. Teslimiyet ve taviz kokuyor. Hemen düşündüm; Mustafa Kemal ve İsmet Paşa… Son zamanlarda Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, bu "hediyeyi" beşuş çehreyle, kabul ederler miydi? Gül'e sözlükle birlikte hakikatleri görmesi için "gözlük” diyesim geliyor!

DİYARBAKIR VE MUSTAFA KEMAL

Hulki Cevizoğlu hatırlattı: Mustafa Kemal’in, 1916’da, Diyarbakır’a Yıldırım Orduları Komutanı olarak bulunduğunda 35 yaşında bir tuğgeneral idi. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1926’da, gittiğinde “fahri hemşerilik” ödülü verilmişti… Ölümünden evvel, Kürt isyanlarından sonra, Dersim isyanından hemen önceki, 1937 gezisinde, halkın büyük içtenlikli coşkuyla karşılanmıştı. Onu büyük bir koruma ordusu korumuyordu! Kürtçe bir şeyler söylememişti.

Evet, Mustafa Kemal’den Gül’e, Erdoğan’dan İsmet İnönü’ye… Nereden… Nereye? Kaderimiz bu mu? ***

Yayın Tarihi : 3 Ocak 2011 Pazartesi 00:05:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?