25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Türkiye Bunu Kaldıramaz

Medyada bir sürü, kadınlı erkekli liboş, yalaka, aydın müsveddesi var. Köşelerinden atıp tutarlar, ahkâm keserler. Bunların “dişileri” de var. Fakat tabii bunlara karşılık, dürüst ve cesur kalemler, aydınlar, profesörler de var!
Medya da bunlardan biri, Ruhat Mengi, Vatan gazetesindeki yürekli yazılarından başka, Pazar günleri yaptığı TV programında gerçek uzmanları, “bilenleri” topluyor. Son programında da öyle oldu. Emekli Oramiral Atilla Kıyat, Hukuk Profesörü. Dr. Ersan Şen, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşen Mazıcı, Din Yüksek Kurulu eski uzmanı, ilahiyatçı Doç. Dr. Niyazi Kahveci ve SONAR Araştırma Şirketi Başkanı Hakan Bayrakçı ile günün olaylarını “tartışmadılar” biri birlerini tamamladılar, “ötekilerin” bilgisizliklerini, kötü niyetlerini ortaya koydular.

AMİRAL KIYAT'IN ÖNERİSİ

Bu programda Anayasa değişikliğinden, yargının saptırılmasından, kötüye kullanılmasından başka, dinin siyasete nasıl alet edildiğine kadar, çok doğrular konuşuldu. Fakat bence, en vurucu ve tartışılacak sözleri, Org. Başbuğ’un “Bizim de bildiklerimiz var” çıkışını değerlendiren Atilla Kıyat söyledi; “Sayın Başbuğ, ısrarla hukuk içinde kalarak göreceksiniz ne yapacağımı diyor... Ben Sayın Başbuğ’un ne yapacağını tabii ki bilemem. Ama tahmin edebilirim. Bir gün Sayın Başbuğ arkasına üç kuvvet komutanını, bir de Jandarma Genel Komutanı’nı alıp, yerli ve yabancı basın mensuplarının karşısına oturup, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan savaşın planlayıcılarını, kanıtlarını ortaya koyar... ’Ben bu kanıtları 1 yıl boyunca Başbakan’a da Cumhurbaşkanı’na da sundum. Ben bir savaşta TBMM’ye karşı sorumlu olan Başbakan’ın stratejileriyle harp edeceğim, benim başkomutanım da Sayın Cumhurbaşkanı olacak. Ama 1 yıldır bana destek vermeyen, benim bu derdime çare bulamayan yönetimle görevde kalamıyorum. Görevimi yapamayacak hale geldiğim için, ben ve 4 arkadaşımız istifa ediyoruz’derse, bunu ne hükümet kaldırabilir, ne de Türkiye kaldırabilir.”
Bir yere kadar çok doğru. Fakat bu hareketi, önce “görevlerini neden yapamadıklarını” ayrıntılarıyla ifade ettikten sonra yapmalıdırlar! Ama korkarım, bu iktidarda bu vurdumduymazlık oldukça, bu istifaları nimet ve fırsat bilirler!

Bakın, Devlet Bakanı Faruk Çelik, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “Çok üstümüze gelirlerse biz de bildiklerimizi açıklarız” sözleri hususunda; “Halkımız Genelkurmay Başkanlığı’nın bu boyutuyla çok yaygın ölçüsüz tartışılmasından hoşlanmıyor. Genelkurmay Başkanımızın aralıklı olarak açıklayacağım, açıklıyorum tarzındaki bir görüntüsünden bir aktif aktör olarak görüntüsünden de rahatsızlık duyuluyor. Ben şunu söylüyorum; Bizim kurumlarımız, kurallarımız var. Hukuk devletiyiz. Bu çerçevede herkesin alanı belli. Hepimiz Türkiye’yi sevdiğimize göre, herkes orada dursun” demiş. Yani Başbuğ’a “kaç-karışma-konuşma” demek istiyor... Çelik, eğer Başbakanın sözcüsüyse anlaşılan iktidar verilen“pası” alamamış, asıl “mesajı” anlayamamış! Eğer halkımız rahatsızsa asıl Orduya yapılan saldırılardan rahatsızdır!

Ve anlaşılıyor ki “toplu istifanın” manasını da anlamayacaklar, yanlış yorumlayacaklar ve kullanacaklardır! Bu, tramvay dolusu oylarla gelen iktidarların müzmin hatasıdır! Durun bakalım neler olacak?

ÇETİN DOĞAN PAŞA'NIN EMİR SUBAYI

Şu sırada Orduya karşı sürdürülen psikolojik, ahlaksız saldırıda, en önemli unsur, “dezenformasyon.” Hitlerin taktiği; “Öyle büyük bir yalan söyle ki inanmamak mümkün olmasın.” Star gazetesi köşe yazarı Aziz Üstel’e Çetin Paşa’nın, sözde emir subayı tarafından gönderilen taahhütlü mektup da öyle... Mektup kendisine taahhütlü gönderilmiş! Adam “Balyoz” iddiasının doğru olduğunu, kendi gördüklerinden, duyduklarından doğruluyor!

Üstel, 2002-2003 yılları arasında görev yaptığını iddia eden “muhbirin” adını biliyor ama açıklamıyor. Böylesine bir konuda bir yazarın “haber kaynağını açıklamamak” diye bir imtiyazı olamaz! Üstel, eğer hakikaten doğrulardan yanaysa, önce o dönemde Paşa’nın emir subayının kim olduğunu araştırması gerekirdi. Bu kolay; ben soruşturdum; on dakikada öğrendim. Paşanın emir subayları malum ve “Muhbir” bunlardan biri değil? Aziz Üstel’in şimdi “muhbirin” adını açıklaması gerekir. Tabii maksadı, Orduyu yıpratmak değil de hakikate hizmet etmekse! ***

Yayın Tarihi : 16 Şubat 2010 Salı 11:23:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gönül Aydemir IP: 78.185.165.xxx Tarih : 16.02.2010 11:35:38

Tanık takdiri delildir,kesin delil değildir.Mahkemeler tanığın kişiliğini, geçmişini , taraflarla olan çıkar ilişikilerini,yakınlığı,akrabalığını,dostluğunu,düşmanlığını  da değerlendirmek zorundadır.Hukuk alt yapısı olmayan insanları,uydurma dosyaların arasına sokup,ona hayali savcılık,yargıçlık payesi verip,sanığı mahkum ettirmek bizim gibi gelişmemiş ülkelerde olur.