18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Türkiye Şeytan Üçgeninde

Türkiye bir “şeytan üçgeninde” sıkıştırılmış durumda; üçgenin, şeytanın bir bacağı, Okyanusun ötesinden güç alan cemaat - bir vaiz - diğer bacağı ABD/AB… Üçüncü bacak ta, PKK ve içerdeki vekilleri… Bu, biri birine, çeşitli çıkarlarla bağlı bacakların ortasındaki “hortumun”, yıllardan beri, Türkiye gemisini “yutması” istenir, beklenir!.. Bu “büyük Oyun” en az bir yüz yıldır çeşitli yöntemlerle devam eder… Şimdi tezgâh, daha koordine şekilde işletiliyor…

Türkiye Cumhuriyeti, yıllardır Atatürk ivmesi ve Atatürkçülük ruhu, ilkeleriyle, bu “hortum”, bu tezgâha karşı direndi ama galiba, artık, milletçe direncimiz kalmadı… Geminin dümeni hocaların rahle-i tedrisinden geçtiği, tarikat şeyhinin dizinin dibinde oturulurken çekilmiş fotoğrafla sabit. Atatürk’e ve Cumhuriyetine bağlılık derecesi, Başbakan olmadan önceki sözlerinden belli, pervasız bir kaptanın elinde ve rotası da belli… İstikameti “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”. Fakat rejim, Cumhuriyet mi olur, Padişahlık mı olur, bu 2. Cumhuriyetçilerle kozlar paylaşılınca belli olacak! Ama benim tahminim; ülkemiz İran gibi kara çarşaflı olacak! İlkokullarda başörtüsü olursa “kara çarşaf” neden olmasın?

“Gemi”, bu hedefe doğru ilerlerken, “başörtüsünden” -rüzgâr- artık Erdoğan'ın “mülkü” haline gelen “adaletten” güç alıyor…

Devletin artık, sözde kalmakta olan, “bölünmez bütünlüğü”, bölücüler tarafından, bir taraftan dağda ve kentlerde PKK terörüyle tehdit ediliyor… Kaptanın bu durumdaki “tedbiri” PKK ve APO ile pazarlık, genel af!

Asıl gücün, TSK’nin, kolu, kanadı YAŞ’da kırıldı… “Bedelli askerlik” oy malzemesi olunca profesyonel askerlik, ayrı “sınır birlikleri", kurulmasıyla “Nizam-ı Ceditle” Türk Ordusu “bitirilirse”, bu Cumhuriyeti koruyacak en büyük güç de, kalmayacak!

Yıllardır, her fırsattan istifade, TSK ve mensuplarının hedef alınmasının maksadı, şimdi anlaşılmadı mı? En vahimi, halkın Ordusuna güveni kalmadı, referandumdaki, “EVET” lerin çoğu, bu yüzden!

Kahin değilim ama Erdoğan, iktidara geldiği zaman yazmıştım, “Kaptan müsademe rotasında” diye!... Şimdi, ”gemi” hangi karaya oturacak?”

Şimdi de bir tahminim; bu gidiş devam ederse, “Büyük Kürdistan” olacak!... Diğer taraftan, Erdoğan- Arınç ve Gül taht kavgasına girişecekler. Yazın bir kenara!...

Yazı yazamadığım günlerden, iki tespit. Birincisi: Yargıtay Başsavcısı, Sayın Abdurrahman Yalçınkaya, okullarda Başörtüsü konusunda. ''Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini karşıdır” dedi. Ve başörtüsü düzenlemesi yapacak olan partiler hakkında yasal işlem başlatacağını duyurdu ve kızılca kıyamet koptu.

Yalçınkaya milli iradeye karşı gelmekle suçlanıyor: Erdoğan’a ve TBMM Başkanı Şahin’e göre katli vacip! İmdi: bir savcı, gözünün önünde, herhangi bir suç işlenirken, görmezlikten gelebilir mi? Özellikle, Yargıtay Başsavcısı, bir Anayasa suçu işleniyorsa, sessiz kalabilir mi? Yalçınkaya, görevini yaptı ama eğer İktidarın nabzına göre fetva verseydi, o zaman ses çıkarmazlar, TBMM’ne, müdahale saymazlar, manşetlerde göklere çıkarırlardı!

Hala anlamakta güçlük çektiğim, başka bir durum: Yıllar öncesinden, çok sevdiğim saydığım, Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner’in, YAŞ'da, önü kesildiği için çok kızmıştım… Güner Paşa 2007’de, Anakara Havaalanında, Cumhurbaşkanı Gül ve eşi karşılanırken, türbanlı Hayrunisa Hanımın elini sıkmamak için, karşılayanların arasından ayrılmıştı yahut ta, o zaman biz öyle algılamış, memnun olmuştuk. Şimdi, üç yıl sonra bu olay, Genelkurmay tarafından, tevil ediyor, ”bu açıklamanın, O zaman yapılması gerekirdi” deniyor! Evet; neden o zaman yapılmadı da, iki yıl sonra, neden bugün açıklamaya gerek görüldü? O zamandan bugüne, ne değişti? ***

Yayın Tarihi : 25 Ekim 2010 Pazartesi 00:15:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?