Mustafa Kemal, 28 Ekim 1923 gecesi: “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” demiş ve 29 Ekim’de, TBMM toplantısını 23 Nisan 1920’de yapan TBMM’nin kabul ettiği, 1921 Anayasasının “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denilen birinci maddesi, “cumhuriyet” olarak gerçekleşmişti...
Ve Atatürk, Cumhuriyetin 10. Yıl dönümünde; “10. Altın Yılında”, milletine hitabesinde, “En büyük bayramı”nı kutluyor, “On yılda, az zamanda çok büyük işler yaptık” diyor ve ekliyordu: “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız... Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkundan, yeni bir güneş gibi doğacaktır”. Atatürk konuşmasını, sesi heyecandan titreyerek, “Türk Milleti; Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet Bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene” diye noktalamıştı!...
NEREDEYİZ?
Bugün, yarın Cumhuriyet’in 86. yıl dönümünde aradan geçen yıllarda “neler” yaptık ve şimdi neredeyiz!... “Ebediyete akıp gidecek önümüzdeki yıllarda” neler olacak? Aynı inancı bugün-yarın duymamız mümkün mü? Yarın ve yarınlarda, neyi kutlayacağız!
Bugün Cumhuriyet “Bayramı” bütün yurtta, bütün geçit resimleriyle -tören ve nutuklarla- “kutlanacak” ama bütün bunlar cali -göstermelik içi boş-. Geçit resminde “güçlü” Türk Ordusu da geçecek, ama tribünlerde Mustafa Kemal’in yerinde oturanların bir bölümü, bu orduyu bertaraf etmekte kararlılar!
Ben bu Bayramda, mutluluk duyamıyorum ve Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin 86. yıldönümünü, içtenlikle kutlayamayacağım! Aksine büyük endişeler içindeyim... Kendimin, halkımın, Atatürk’e, emanetine, ihanet etmiş olmamızın tarifsiz acıları içindeyim!
CUMHURİYET NASIL KURULDU?
Belirtmek lazım: Türkıye Cumhuriyeti “demokrasiyle” kurulmadı, bir avuç asker ve gerçek aydın tarafından gericilerin, Hilafet yanlılarının ve o zaman Türk olmanın idraki içinde bile olmayan çoğu halkın aymazlığına rağmen, “kanla-irfanla” kurulmuştu... Ama bu bağlamda yanlış, saptırılmış, “tramvay demokrasisi” histerisiyle yıkılmak isteniyor... Atatürk’ün, “kayıtsız şartsız” dediği “egemenlik” yerine, yabancıların dayattıkları kriterler “açılımlar” var, “Yüz ellilikler” hortlamış, O’nun Cumhuriyetinin yerine, “2. Cumhuriyeti” kurmaktan pervasızca söz ediyorlar!
NEDEN-NASIL?
Bunlar nasıl böyle oldu? Atatürk Cumhuriyeti gözlerimizin önünde, avuçlarımızdan kayıp gidiyor... Bu gelinen nokta, son yıllardaki bir dizi gaflet ve ihanetlerin sonucu! Cumhuriyeti korumak, düşmanlarına karşı gene bu sivil ve asker aydınlara düşecek!
Bugün irtica ve cemaat ve bölünme tehlikesi yok mu? Türkiye “Cumhuriyet” olalı böylesine kargaşalı -karışık ve karmaşık- olmamıştı. Türk Ordusu Cumhuriyete karşı irtica ve “2. Cumhuriyet” denen menhus emelleri görüp, yasal görevleri ve içtikleri ant gereği tedbirler almak istemişse, bunu “Darbe” diye adlandırmak ve üzerinde yorumlar yapmak kökünden yanlış... TSK’nın bu yüzden kompleks duyması da yanlış!
Ancak, Atatürk’ün Cumhuriyetinin son sigortasını, yabancılarla birlikte gevşetmek için Orduya karşı “iyi orkestra edilmiş” bir saldırıdalar!.. İstedikleri, Türk Ordusunu ve komutanları saf harici kılmak.. Ve “Yarın” İkinci Cumhuriyet!
Cumhuriyetin 86. yıldönümüne denk düşen “açılımları” ve Genelkurmaya son suçlamaları bu geniş açıdan değerlendirmek gerek!
Ve şu sırada ben, Atatürk’ün hitabesini, “Büyük Nutkunu” ve de şu mısraları hamasetle değil, içtenlikle, tekrarlayıp duruyorum:
“Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,
Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız,
Kanla, irfanla, kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız (nöbetçisiyiz).!"
Harp okullarında ant içme törenlerinde yoklamalarda “Mustafa Kemal” denince bütün Harbiyeliler, hep bir ağızdan “Burada” derler! Bilmem anlatabildim mi?***
Yarın Cumhuriyet Bayramını eskisinden daha coşkulu kutlamalıyız. İç ve dış düşmanların ele ele vererek yıkmaya çalıştığı Laik, Çağdaş ve Demokratik Atatürk Cumhuriyeti, sonsuza dek yaşatılmalıdır ve yaşatmaya da kararlıyız! Gericiler, bölücüler ve hainler ile gafiller avuçlarını yalarlar. Atatürk sonrasında, Türkiye yapısal anlamda ve askeri anlamda temel değişiklikler geçirmiştir. Bu değişikliklerin başlangıcı, Türkiye'nin NATO'ya üye olmasıdır. DP iktidarı başında girilen Kore Savaşı ve sonrasındaki Nato üyeliği ile birlikte Türk Ordusunda değişimler başlamıştır. Bu dönem ve sonrasında yetişen, özellikle kurmay subayların eğitim için ABD'ye ve NATO tatbikatlarına gitmeyeni var mı? Sanırım yazının son paragrafındaki sorunun yanıtı anlaşılmıştır?