18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Yılanların Öcü!..

Türkiye sahnesinde Türk tarihinin belki de dünya tarihinin en büyük, en hazin trajedisi oynanıyor. Çok acı olmasa komedi diyeceğim!.. Eski Yunan tragedyalarındaki gibi içinden ancak Yüce Allah’ın müdahalesiyle son perdesinin indirilebileceği bir oyun! Vodvil mi, tuluat mı yoksa fars mı? Ahval ve şeraite göre şekil değiştiriyor.

***

Ordumuzun komutanlarını Ergenekon, Balyoz, Andıç gibi isimler altında tutuklu olarak yargılamaları yetmedi; Türk Ordusu’na başkomutanlık etmiş İlker Başbuğ ve Ergin Saygun gibi komutanları da tutuklanmış halde ve adi birer suçlu gibi yargılanıyorlar.

Bu davaların ayrıntılarına girmeye gerek yok. İleride bir gün başka bir iktidar, bunları araştırmak için komisyonlar kurar, daha objektif tarihçiler de doğruları tespit edip yazarlar...

Ama bu kadar insan ve aileleri bu kadar eza cefa çektikten sonra neye yarayacak? Onlara kaybettiklerini kim verecek?

***

Ben bu oyunun adını “Yılanların Öcü” olarak koyardım. Kısacası birileri emellerine engel olduğu için Türk Ordusu’ndan intikam alıyorlar ve bundan sonra da engel olmaması için “kuvveden” düşürüyorlar. Çok yakında bu orduya en fazla muhtaç olacakları halde...

Bu oyunun en hazin ve ibretlik bir tarafı, İlker Başbuğ’un Silivri’den yükselen şu feryadı: “Hani nerede o eski genelkurmay başkanları. Hiçbiri yok. Onların başına gelse, biz koşar gelirdik buralara...”

Evet açık söylemeli, bırakalım eski komutanları, şimdikiler nerede?

Kimse darbe yapmalarını istemez ama “yargıya güvenelim” diyerek orduya vurulan darbeler karşısında sessiz kalmaları hem hazin hem anlamlı...

Tabii, “sarı öküz” daha başında verilmemeli idi. Kendisini zamanında savunamayan bir ordu yurdu nasıl savunacak! Daha da acısı komutanlar arasında terfi yolunuz açılıyor zihniyeti, ordunun içine ve komutanlar arasına rekabet ve nifak sokmuştur.

Balkan Savaşı dışında hiçbir zaman böyle olmamış ve ordu siyasete bu kadar alet olmamıştı. Tabii yargıya güvenmek gerek. Ama ne kadar zaman ve hangi yargıya.
Bunun başka bir tarafı da var; medyadaki ve akademyadaki bazılarının sevinçten dört köşe olmaları. “Ordunun vesayetinden kurtulduk. Koskoca Genelkurmay Başkanı yargılanıyor” diye keyif içindeler...

***

Benim ve benim gibiler ordumuzun, komutanlarımızın düşürüldükleri bu durum karşısında tarifsiz acılar içerisindeyiz...

Türk Ordusu’nun onuruna ve savaş gücüne hiçbir zaman bu kadar darbe vurulmamıştı ve Türk Ordusu daha savaşmadan bu kadar feci yenilgiye uğratılmamıştı... Hem de içerdeki siyasi düşmanları tarafından!
 

Yayın Tarihi : 30 Mart 2012 Cuma 10:07:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 78.162.236.xxx Tarih : 30.03.2012 16:56:38

1960 yılında altı yaşıda idim. Babamın görevi nedeniyle Erzurum'un Aşkale kazasında yaşıyorduk. Bir sabah darbe oldu dediler. Hiç bir şey anlamadım. Ama yetişkinlerin çok üzgün oladuklarını ve ağladıklarını hatırlıyorum.  Bu gün gibi hatırladığım diğer bir kare ise; tüm mahalle halkının Demokrat Partinin dağıttığı saatli marif takvimlerini meydanın ortasına toplayıp yakmaları olmuştur. Bir takvim öc alma aracı olabilir mi? bunun cevabını başlangıçta çok sordum. Sonradan okuyup araştırdıkça gördüm ki; o kuşak insanlar devletin müdahale biçimine yakinen tanık olan insanlardı. 

Bana ve her halde bizim kuşağa gelince, sayın yazar ve onun kuşağı ve ekolünden insanların yarattığı bir "KORKU İMPARATORLUĞU" çemberinde altmışlı yaşlara geldik. Hey hat daha ne kadar yaşarız bilinmez ama yüreklerimize hala korku salıyorlar.

Hep bir "iç tehlike" vardı. "Komşularımız bizim düşmanlarımız idi" ve biz hep kuşatılmışlık altında idik. "Türk'ün Türkt'en başka dostu yoktur" diyerek, tüm etnisiteleri ve halkları düşman ilan ettik. Allah'tan Cumhuriyeti koruyup kollayacak bir  ordu var idi ve onlar ne yapsalar hikmetlerinden sual olunmaz idi. 

Ne kalkınma, ne kişi başına düşen gelir ve ne de emekçi sınıfların insan gibi koşullarda yaşayabilmesi, işte bunların hiç önemi yoktu. Biz bir korku imparatorluğunda yaşarken, hortumcular ülkeyi talan etti. Kendilerini sistemin bekçisi sayanlar ekonomik olarak palazlandı.  

Sayın yazar hep bir "ÖÇ" ya da "RÖVANŞ" kültürünü oluşturmaya çalışıyor. Doğrusu bu güne kadar kendilerini sütatükonun temsilcileri sayan kişiler,  değişim karşısında tedirginler. Mücadele yöntemleri sağlıklı değil. Çünkü önce toplumun önüne çıkıp; "evet biz şu, şu konularda yanlışlık yaptık." demeleri gerekiyor. Ama bunu yapmıyorlar. Darbecileri savunarak halkın karşısında tutunmak mümkün değil. Bunu anlamıyorlar. Eh o zaman bize de "Bildiğiniz yolda ilerleyin. Size kolay gelsin" demekten başka bir şey kalmıyor.Saygılarımla. K. Mükremin BARUT


sevgi bulut IP: 90.209.195.xxx Tarih : 31.03.2012 14:24:40

selam  yorum yazacaktim mukremin barut beyin yorumunu okudum gereken cevabi almisinizdir diye gerek gormedim sadece size birsey diyeyim korkma baskasinin sana yaptigindan kork senin baskasina yaptigindan yani vijdanindan