20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Yolumuz Andımızdır

“Tarikat”, dini anlamda, “yol” demektir. Cumhuriyet gençleri olarak bizler, “Yolumuz andımızdır, ilkemizdir” derdik. Bu Cumhuriyetin “tarikatı”, yoluydu.

Atatürk, Kastamonu’da 30 Ağustos 1925’te söylediği bir nutukta, türbelerin, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılacağının ve tarikatların kaldırılacağının işaretini vermiş, “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şeyndir (lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” demişti ve 30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren 677 sayılı kanunla Tekke ve Zaviyeler, vb. ile türbeler kapatılmış ve bazı geleneksel şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, vb. gibi unvanların kullanılması da yasaklanmıştı.

Bu kanun, bildiğim kadarıyla hâlâ yürürlükte. Ancak sonra “Demokrasi oldu”; cemaatler, tarikatlar evvela gizlice, sonra açıkça canlandı ve politika ve seçimlerde “istimal”, daha doğrusu suiistimal edilmeye başlandı. Son zamanlarda, bu ayyuka çıktı... Başbakan Erdoğan’ın Taliban mı, Nakşibendî şeyhi mi; dizinin dibine çömeldiğini gösteren fotoğraf “vasıl olduğumuz” durumun simgesi idi. Ama tabiî, bu yeni de değildi; eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ağabeyi Tarım Bakanı Korkut Özal’ın, Nakşibendî tarikatına “yakınlığı” malumdu.

Burada bir saptama yapalım: Tarikatların, Yeseviliğin ve Şamanizm’in, Türklük tarihindeki, kültür ve töresindeki önemli yerleri, hayırlı işlevleri de inkâr edilemez.

POLİTİKAYA KARIŞTIRILMAMALI

“Tarikat”, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Ve dini inançları istikametinde, “hakikat” yollarını aramaktır... İnsanların bu yolları aramalarına ve herhangi bir cemaate mensup olmalarına engel olunması insan hakların aykırıdır. Ama bu “yolların” politikaya karıştırılmaması ve alet edilmemeleri koşuluyla!

Günümüzde, Türkiye’de, tarikat ve cemaatlerin politikadaki “ağırlıkları” göz ardı edilemeyecek boyutlara varmıştır! Mevleviler, Bektaşiler ve Aleviler siyasete hiç alet olmamışlardır ve şimdi de olmuyorlar... Alevilerin “siyasetle” uğraşmaları, meşru haklarını aramalarıyla sınırlı!

“Hizbullah” hep malumdu: Mezar evleri ve menfur “domuz bağı” cinayetleri ortaya çıkınca, katiller yargılanıyordu. Bu yargılamalar, kesin delillere rağmen yıllarca sürdü? Ve sanık katiller, bu sırada cezalarını görmeden, neden ve nasıl tahliye edildiler? Haklı olarak merak ediyoruz!

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da merak etmiş: AKP milletvekillerinin, Hizbullah’la işbirliği yaptığı iddiasını ortaya attı. Başbakan Erdoğan önce “Bu yalandır, iftiradır; ortaya atan namerttir” diye APO ile pazarlık yapıldığı iddialarına karşı gösterdiği aynı öfkeyi, Kılıçdaroğlu’na karşı da gösterdi... Ama bu dünyada hiçbir şey gizli kalmıyor. Bazılarını bir süre aldatsanız da herkesi, her zaman aldatamıyorsunuz... Önce bir AKP milletvekili Hizbullah dergâhını ziyaret ettiğini itiraf etti... Tabii “bir içimlik çay” için değil, “oy” için! Hemen sonra da, Hizbullah şeyhi, AKP vekillerini konuk ettiğini, açıkladı... Herhalde “misafirperverliğinden” değil. Sonra da CHP milletvekillerin de Hizbullah evlerini ziyaret ettikleri AKP tarafından açıklandı. “Takkeler” düşmüştü ve “sen yaptın ben yaptım” tartışması başladı. Ama bu, bir mahalle kavgasından, sidik yarışından ibaret değil... Bir tarafta AKP’nin sırtında Cumhuriyet yumurtaları küfesi yok... Fakat öteki tarafta, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, “tarikat” ve “iç düşman” kavramlarını eşitleyen bir geleneğin Atatürk partisidir. Kılıçdaroğlu da “Gençler, tarikatların, elinden kurtaralım” der... O zaman, CHP’li milletvekillerinin de Hizbullahla temasları, büyük bir çelişki olmuyor mu?

Kısacası “takkeler”, karşılıklı düştü ama sorun bundan ibaret değil: Asıl sorun iktidar partisi AKP’nin, seçim sath-ı mailinde, Hizbullah’la yakın ilişkilerinin deşifre olması ve buna rağmen Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na karşı gösterdiği öfke.

Şimdi, “namert” olan kim? Bu da, PKK ile pazarlık konusunda, Erdoğan’ın öfkesi gibi teflon tavanın üstünden kayacak!...

Ve AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’in, köşeye sıkışınca, mızrak çuvala sığmayınca, “Hizbullah Tarikatı dernektir” diyor ve ekliyor: “Bütün derneklere illegal muamelesi yaparsanız yasa dışılığı alanını genişletirsiniz.

Neresini düzeltmeli; Hizbullah Tarikatını dernek yap. Hâlâ yürürlükte olan Tarikat ve Zaviyelerin Kapatılması Kanununu düşmüş kabul et. Ve seçimlerde STK olarak, kendi çıkarları için, kullanılmasını meşru kıl... Çevir kazı yamasın! Diğer tarafta da, Hizbullahçılar Türkiye’de, suçlu olarak kovalanırlarken, yargılanır ve mahkûm edilirlerken, TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Lübnan’da, Hizbullah Lideri Nasrullah Haririyle kucaklaşıyor. Onu destekliyor... Garabet mi; cambazlık mı? ***

Yayın Tarihi : 29 Ocak 2011 Cumartesi 12:33:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?